zorunlu tanım: saçmalayan insanlardır. her şeyi göremiyoruz sonuç olarak.
mesela;
hemen kafanızı duvara vurun, acıyacak değil mi bir acı hissedeceksiniz. peki bana acıyı gösterebilir misiniz? hayır. peki acı var mıdır yok mudur? vardır.
Herkes allahı görseydi evet biz inandık derdi.oysa bu bi imtihan görmeden iman etmek.inanmayanla inanan asla aynı kefede değildir.inanan elbette doğru yoldadır.*
gözlerinde büyük bir perde olan insanlardır. senin şu an yaşaman bile bir mucizeyken hala allah'a nasıl inanmayabiliyorsun. bütün sistemlerin istemsiz olarak çalışıyor. sindirim sistemini istemli olarak çalıştırmaya çalışsan 2 gün yaşayamazdın be. mucize bunlar mucize. bir bitkinin meyve vermesi bir mucize.
saçmasapaasalak insanlardır(?) böyle insanlardan kaçıcaksın da asıl mevzu başlığın ilk entrysindeki,
"mesela;
hemen kafanızı duvara vurun, acıyacak değil mi bir acı hissedeceksiniz. peki bana acıyı gösterebilir misiniz? hayır. peki acı var mıdır yok mudur? vardır.
allah'ta böyle bir şey, anlayana."
kurgusal ıspat çalışması benim hoşuma gitti. bu arkadaş sanırım soyut herşeyi allah ile kıyaslamak için stabil bir yapı oluşturmuş kendi içerisinde, yani ben de şirinleri göremiyorum ama inanıyorum o kadar izledim maceralarını. uslu bi çocuk bile oldum. çevreme kan kusturma aşkıyla yanarken, tam bir pislik ve baş belası olmak için bütün gereklilikleri barındırırken gençliğimi heba ettim. nerde lan bu şirinler? kayışı kopardım yine, bağlayamadım konuyu. ahah.
içinde yoktur, o insanların, diyebilirler. ama böyle demek ateizmin mantığına terstir. çünkü ateistlerin çoğu kendilerini açıklamazlar; karşı tarafa söverek haklı çıkmaya çalışırlar.. (öyle demezler yani; fazla ümitli olmayın..)
allah'ın ilgisini kendi üzerlerine çekip, "benimle ilgilen lütfen, bak inanmıyorum işte varlığına" demeye çalışan insan tipidir.
halbuki öyle şekli şemali olan bir allah yoktur kanımca. kendisi börtü böcekte, ağaçta, çiçekte, evde, lambada, perdede, kolada, sigarada, kısaca heryerde olup gözümüze görünür. hatta "şah damarınızdan daha yakınım" diyerekten, bizim içimizde bile olduğunu anlatmak istemiştir.
sanırım gelecekte veya geçmişte değil de, anımızda mutlu ve yeterli olduğumuzu hissedene kadar da farketmemiz mümkün olmayacaktır.
aşkın gözyaşları adlı kitapta bu konuyla ilgili bir bölüm dikkatimi çekmişti.
' bir gün mevlanayı ziyarete felsefecilerden bir grup gelir. mevlana felsefecilerin sorularını yanıtlaması için onları şems e yollar. adamlar 3 soru soracaklarını belirtirler. felsefecilerden birini başkan olarak seçerler ve soruları o adam yöneltir.
- allah var dersiniz, ama görünmez, göster de inanalım.
öbür sorunu da sor der şems.
-şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azap edilecek dersiniz hiç ateş ateşe azap eder mi?
peki, öbürünü de sor der şems.
- ahirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezasını çekecek diyorsunuz. bırakın insanları canları ne istiyorsa yapsınlar, karışmayın! dedi.
şems, bunları mı soruyorsunuz, gelin peşimden size cevapları vereyim diyerek onları dergahın bahçesine çıkartır. yerden kurumuş bir kerpiç alarak adamın başına vurur. soru sormaya gelen felsefeciler apar topar konya kadısının yanına giderler.
aradan yarım saat geçmeden, haber gelir ve şems ile mevlana kadının huzuruna çıkarlar. kerpici yiyen başlar kadıya anlatmaya;
- ben soru sordum, o başıma kerpiç vurdu.
+ ben de sadece cevap verdim.
kadı işin açıklamasını ister.
+ bana allah ı göster inanayım dedi. şimdi bu felsefeci başının ağrısını göstersin de görelim. filozof şaşırarak;
- ağrıyor ama gösteremem dedi.
- işte allah da vardır, fakat görünmez. ben buna toprakla vurdum. toprak onun başını acıttı. halbuki kendi bedeni de topraktan yaratıldı. yine bana; bırakın herkesin canı ne isterse onu yapsın.bundan dolayı bir hak olmaz.' dedi. benim canım onun başına kerpici vurmak istedi ve vurdum. niçin hakkını arıyor? aramasa ya! bu dünyada küçük bir mesele için hak aranırsa, o sonsuz olan ahiret hayatında niçin hak aranmasın?' dedim.
ve felsefeci bu güzel cevaplar karşısında mahcup olup, söz söyleyemez hale düşer.