mantıksız bir insanla karşı karşıya kalmaktır.
buna peygamber efendimiz döneminde bir olayla cevap verilebilir.
o dönem putperest bir kişi peygamber efendimizin yanına gelir. allah' ın olmadığını, görmediği bir şeye inanamayacağını küstah bir şekilde anlatır. hz. muhammed bir tebessümle elindeki süt bardağını gösterir. '' bu bardağa şimdi iyi bak'' der. eline bir peynir alır ve sütün içine atarak karıştırır. peynir sütün içinde karışmıştır erimiştir. hadi şimdi bana bu sütün içinde peyniri göster der. putperest cevap veremez.
bu da onun gibidir. eğer kişi bardağın içindeki peyniri fark etmek istemiyorsa sadece ona peygamber efendimizin yaptığı gibi tebessümle karşılık vermek gerekecektir.
ulan buna nasıl tanım yapılır diye düşünürken laf sokmaya müsait cümle olarak ifade etmek istiyorum.
kişi "allah vardır" diyene "hani ben göremiyorum" diyerek laf soktuğunu düşünebilir. pek tabi kendince haklıdır ama sağından solundan gelenleri görmüyordur.
o an söylediğinin yada yazdığının şevki ile zafer nidaları ile kolları havada dolaşırken bir anda nereden geldiği belli olmayan bir laf ile sokulur. öyle bi sokulmak değildir bu. kolları havada kime sokulsa acır. canını yakar.
laf sokma arzusu ile yanıp tutusmak... insanımızın huyu olmuş adeta.
allah hidayet etsin hepsini.
yazımı ismini tam hatırlamadığım bir filmden kesit ile bitirmek istiyorum.
akıllı insanın vereceği cevapmış. bugün bunu öğrendim.
''çorbada tuz var'' diyene ben neden göremiyorum dediğinizde alacağınız cevap bellidir; ''tadına bak gerizekalı, anlarsın o zaman''
gözün görmesi ve bazen görememesi, kulağın bazı frekansları işitip bazılarını işitemiyor olması; gözün ve de kulağın acziyetidir. kızıl ötesi ışık vardır; ancak onu görecek göz sizde yoksa; ''kızıl ötesi ışık var da ben neden göremiyorum'' demeniz sizi akıllı, sorgulayan insan değil, körü körüne saçmalayan ahmak yapar.
derinin üzerinde bulunan milyonlarca bakteriyi görememen, senin için lütuftur. zira aksi takdirde kendini parçalar, aciz ve de sefil yaşamına son verirdin. dünyanın dönüşünden kaynaklanan sesi, bir karıncanın tıkırtısını, süpernovaların patlamasını duyacak olsaydın, yeryüzünün zindan olduğuna yanardın.
kapalı bir odada(4 duvar) hapissin sen. hiçbir teknolojik aletin, bilimsel gelişimin o odanın dışına çıkmaya yetmiyor. ama o odanın dışında da başka odalar, evrenler, sistemler var. ancak senin acziyetin o odaları tahayyül etmene yetmiyorsa, onları yanlışlamak ve doğrulamak arasında bir seçim yaparsın. iki seçeneğin de birbirinden farkı yok. sen ''bu odanın dışında başka oda falan yok'' derken, birileri de ''hayır, bence var'' diyecektir. onlar sorgulamayan gerizekalılar olurken sen akıllı oluyorsun ha? hiçbirşeyi kesinlikle yanlışlayamaz ve doğrulayamazken, aksini düşünenler senden daha gerzek oluyorlar, ne güzel istanbul be!
dön ve aynaya bak, kaç lüks aydınlıksın!
edit: çok aydın ve de sorgulayansın da neden hiç platon, aristo okumadın be adam. 3500 yıl önce cevabı verildi bunların.