bir üniversite binasına girdin diyelim. içerde kimse yok diye bu bina kendiliğinden oluşmuştur diyebilir misin? en azından birilerinin bu binayı yaptığını düşünürsün. aynı şekilde şu evrenin kendiliğinden oluştuğunu düşünmek te yanlış olmaz mi? en azından bir yaratıcının, kurucunun varlığını kabul etmek gerekir. bu kabulden sonra sıra en mantıklı yaratıcıyı aramaya gelir. bu böyle devam eder gider ve insan hidayete ermiş olur.
var desen ne olacak? sonuçta allah ı tanımlarken sabit aldığın her şeyi tanımı sabit tutup sadece ad değiştirerek her şeye uygulayabilirsin. burada ortak payda hiçbirinin kanıtlanamaz oluşudur. bunun inkarı zaten yok ki. mesela dindarlar veya tanrıyı hedef alan düşünceler bunu sezdiği için zaten kanıt olsa herkes inanırdı diyor. bu aslında kanıtsızlığı kabullün kendi içinde tatminidir. kanıtsızlığı zaten kanıt olsaydı herkes inanır anlamı olmazdı değip bir nevi bu saçma durumu laf ebeliği yaparak anlamlı hale getirdiğini sanıyorlar. oysa temel manada bakınca bu mantığı her şeye uygulayabiliriz. bir tanrı yaratıp bilinmezliği zaten bilinmesinin bir anlamı olmamasına yorar ve bunu kanıt diye her yere sunarız. peki bu mantık doğru olur mu?
mesela ben diyorum ki bilmem evrenin kaç km ötesinde boynuzlu at var. bu dünyayı o var etti. hepimizi sınıyor. iyiyi cennetine kötüyü cehenneme yollayacak.
pek tabi sen nesnel bir insan olarak peki bana kanıtın ne diye soracaksın.
ben de diyeceğim ki; o zaten bilinemez, görünemez, yüce, bide bunlar yetmiyormuş gibi sana gene diyeceğim ki zaten kanıt olsaydı hepiniz inanırdınız ve bu sefer sizin var olmanızın bir anlamı kalmaz çünkü hepiniz cennete giderdiniz.
bu temel mantığı her türlü metafizik, gerçekten kopuk olaya uygulayabilirsiniz. hadi deneyselliği boş verelim, tanrı akılla da algının dışında çünkü yüce, tıkandığı noktada orayı aklımız almaz, sorgulama değip bu sefer gene aynı mantığı tekrarlayacağız.
yani allah veya adına ne dersen de, gerçekten kopuk, metafizik denen bulanık soyutlanmış alanda her isim at koşturabilir. sonuçta bu yaratılmış bir kavramdır ve kavram yaratmada insanın sınırı yoktur. insan salt mantığı bile çok yüzelsel anlatımla ikna edebilir.
ancak deneye iş gelince işte orada tüm tanrısal düşünce kaybolur. deney yoksa çünkü bilim yoktur, deney yoksa gerçek yoktur. gerçek deneylenebildiği sürece kanıtlanabilir ve kanıtlandığı sürece inanılabilir.
bu yoksa, gerisi kavramları eğip bükmek, onları ikna için anlamlı hale getirmektir. bu da boş bir çabadır.
olup olmaması gerçekten neyi değiştirir ki? olmadığını kanıtlasan da inananlar inanmaya devam edecek, olduğunu kanıtlasan da inanmayanlar inanmamaya devam edecek. gerçekten varlığı bu kadar önemli mi? yoksa düşünce olarak varlığı yeterli mi?
Bir zaman gelir akılla her problemi çözemediğini aksine daha da eline yüzüne bulaştırdığını farkedersin.
Belli bir süre sonra (eğer intihar etmediysen ya da psikolojik sorun yaşamadıysanız) Akıldan geriye ne kaldıysa asıl özüm buymuş dersin.
Bu arada belki de ömrün biter. en iyi ihtimalle otuz kırk senen ızdırap içinde geçer. Akıldan geriye kalan asıl özünle barışık olmaya karar verirsin. bunun adını ne koyarsan koy ister allah de istersen hiçbir şey deme. Allah dendiği zaman önyargı oluşuyor ise sende deme.
Dinler sana minimum ızdırap çekerek bu anlayışa ulaşmana yardımcı olur. Dini kullananları, sahtekarları vs... bunun dışında tutuyorum tabi. Herkesin dini yolu başkadır senin de kendininkini bulman lazım. Hiçkimsenin sana doğru yol budur demesine izin verme, derse de dinleme.
Allah var mı yok mu sorusu kendiliğinden kaybolur, anlamını yitirir. Bunun başka hiç bir yolu yoktur.
olabilir ama olsa bile pek umurumda değil nedense bu konuyu diğer insanlar gibi fazla ciddiye alamıyorum. varsa bile ibadet etmemeye devam edeceğim sanırım.