Sevgiden acılıkları tatlılaşır, sevgiden bakırlar altın kesilir. Sevgiden acılıklar tatlılaşır, arı duru bir hâle gelir, sevgiden dertler şifa bulur. Sevgiden ölü dirilir, sevgiden padişahlar kul olur. Fakat bu sevgi de bilgi neticesidir. Saçma sapan şeylere kapılan kişi nasıl olur da böyle bir tahta oturur ki? Noksan bilgi nereden aşkı doğurur.
Kulluk kıl ki sen de aşka nail olasın. Kulluk hayırlı amelle elde edilen bir kazançtır. Kul, azad olmaya gayret eder, aşıksa ebediyen azad olmak istemez. Kulun maksadı mükâfat ve kazançtır. Aşığın mükâfatı ise sevgilinin cemalidir. (Dîvân-ı Kebîr, 5/533-535).(mevlana hz.)
"Allah sevgisine av olursan, Allah sevgisine tutulursan, gamdan, kederden kurtulmuş olursun.
Kendi arzularının peşinden koşarsan, bağlanırsın, isteklerinin esiri olursun.
Şunu iyi bil ki; Senin şu maddi varlığın, Hakk'ı senden gizleyen perdedir.
Kendinden kaç, kendinle oturma, yoksa her zaman yara alırsın".
(bkz: stockholm sendromu)
düşünün ki bir varlık sizi yaratıyor. sizden onun için ibadetler yapmanızı istiyor ve yapmassanız sizi cehenneme yollacağını söyleyip sizi tehdit ediyor.
ve siz bu varlığı seviyorsunuz.
hayır allah'a inanma demiyorum, haddime değil, ama allah'ı niye seviyorsun arkadaşım?
ilginç tabi.
allah "beni sevin" dememiştir. demişse bile 2-3 kere demiştir. ama 2 ayette bir kendisinden korkulmasını istemiştir. allah'tan korkucaksın. korku duyduğunu fazla sevemezsin zaten fazla zorlama.
güzel bişeydir.insana bir umut , bir dayanak verir.her ne kadar dinlere çok yakın olmasam da allah sevgisinin kesinlikle kötü bir şey olmadığını düşünüyorum.tabi bu sevgiyi bahane edip bir sürü cana kıyıp terör estiren tiplerin sevgisi hariç.
ömer hayyam'ın çok hoşuma giden şu dörtlüğünün işlediği konudur:
yetmiş iki ayrı millet, bir o kadar da din!
tek kaygısı seni sevmek benim milletimin;
kafirlik müslümanlık neymiş, sevap günah ne?
maksat sensin, araya dolambaçlar girmesin.
adam yüzyıllar önce noktayı koymuş olaya, gel gör ki noktalı virgül yapmışız biz onu...
''insan onunla beraber mi doğar ki bazıları daha ilkokul çağında başlar -sözde- inanmaya? bu sevgi içten kendiliğinden mi gelir yoksa toplum baskısı, cehennem, günah gibi korkular aşılanarak küçük yaştan itibaren insanlara yerleştirilen ve sosyolojik bir olgu haline gelmiş bir durum mudur? eğer ikincisi ise sevginin gerçekliğinden ya da varlığından söz etmek ne kadar doğrudur?'' şeklinde sorguladığım kavram.
görücü usulüyle tanımadığı birine verilen kızcağıza ''önce evlen bak sonra seveceksin'' diye nasihat eden anne vb. yakınlarının mantığı bu olguda da işlemiyor mu?