zaman ve mekan ve maddenin büyük patlama ile yani sonradan oluştuğunu bilim adamları bile kabul etmektedir. o halde hiçbir şey yokken bu patlama nasıl oldu. yaratıcıyı zaman ve mekanın dışında düşünmek bu kadar mı zor. bir de başkalarına yobaz dersiniz tü sizin ferasetinize.
O na göre sana şah damarından daha yakındır. Sana göre ise o na duyduğun saygı sevgi ve kulluğun ala da bile olsa an be an cemalini seyreylesen dahi erişilmez ve ulaşılmazdır. Fenanın ve Vuslatın sonu yoktur. Keyfiyetin aslı hakka malum fakat Bilgi bu yönde. Hasılı kelam; Bu mânâyı ders veren bir Hadis-i Kudsi:
“Allah’ı hakkıyla ancak kendisi bilir.”
işte bu sebepten Resulûllah Efendimiz (a.s.m.), Mi’rac mûcizesinden önce de, mahlûkat içerisinde tahkikî imanın son hududundaydı. Mi’rac ile, marifet semasına uruc etti. Rabbinin mülkünü kat kat gezdi. Cennetini, cehennemini gördü. Melekler âlemini bütün ihtişamı ile seyretti. O mukaddes ruhunu safha safha yücelten ve O’nu ulviyet mertebelerinde sür’atle yükselten bu bereketli seyahat sonunda, pâk lisanından şu cümle dökülmüştü:
“Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben (senin lütfunla eriştiğim bu marifet mertebesine rağmen yine de) seni hakkıyla tanımayamadım, bilemedim.”
Descartes: tanrı mükemmeldir, ama insan sınırlıdır ve tek başına tanrı fikrine sahip olamaz, o fikrin insanın kafasında olması tanrının varlığına kanıttır...