bir annenin yavrusuna karşı duyduğu merhametten daha fazlasını kullarına duyduğunu söyleyen, merhamet 100 parça ise 99 unu kendime ayırdım 1'ini ise yeryüzündeki canlıların her birine dağıttım diyen tanrıdan korkmamak gerekir. mahcubiyet daha uygun bir kelime bu hissiyatı açıklamak için. insanı yaratan, onu sayısız nimetlerle donatan tanrının bu lütuflarına karşılık verememenin mahcubiyeti olmalıdır hissedilen ve ibadet edilecekse eğer bu duyguyla edilmelidir. cehennem korkusuyla kılınan namaz mı daha makbuldür yoksa allah sevgisiyle kılınan namaz mı diye düşünmek gerekir.
din hep korkutularak anlatıldı insanlara, hep emirler ve yasaklar bütünü oalrak sunuldu ve bunlara uyulmaması halinde hep sonundaki cezalardan söz edildi. oysaki benim inandığım din sevgi, adalet ve ahlak üzerine kurulmuş bir öğretidir.
kötülüklerden sakınmak kadar da güzel birşey yoktur..gerçek anlamda tanrı'dan korkan insan kötülüklere bulaşmaz..
kötülüklere bulaşmış bir insanın hem kendine hemde çevresine zarar verme ihtimali çok yüksektir..bu ihtimalden uzak durma sebebidir tanrı korkusu..bu zararın da manevi olarak bir yaptırımı vardır..ne ekerse onu biçer hesabı..
düşünelim şu dakikadan itibaren allah olmasaydı eğer hayatta ne gibi değişiklikler olurdu? neler değişirdi? tanrı korkusu kavramı olmadığı zaman insanlar neler yapabilirdi?
hayat güzel mi olurdu yoksa beter mi olur?
Bu soruyu kendimize sormak lazım. inananlar bu sorunun cevabını zaten biliyor..inanmayanlar zaten tanrı'nın varlığından bir haber oldukları için soru cevapsız veya yorumsuz kalacaktır.ama inanmayanlar hiç değilse 1 dk'lığına dahi olsa tanrı'nın varolduğunu düşünsünler ve bu soruları kendilerine sorsunlar..
tanrı'nın varlığına inanıpta korkmayan insana da pek fazla söyleyecek söz kalmıyor..
islamda olmayan şeydir. islam bize allah'dan korkmayı değil, onu sevmeyi öğretmiştir. bakınız tassavvuf bilginleri allah'ı sevgili olarak görmüŞ, şiirlerinde kendilerini aşık olarak nitelendirmiştir.
genelde felaketlerde , depremde , yangında , içinden çıkılmaz durumlarda hissedilen korku ve sevgi. başka zamanlarda ise insan hadi lan allah mı var varsa nerede der ama sıkıştımı allah der başka birşey demez.
tarih boyu insalar korktukları çekindikleri şeylere tapmışlardır sonra gelmiş geçmiş yerlerini başkaları almıştır.ancak korku ile nasıl yürür korkutmak aslında acizlik değilmidir saygı ve sevgi korku ile elde edilemez ki peki böyle ise allah neden hep korkutmuştur insan oğlunu.
kıçında şimşekler çaktırmak yoldan çıkmış olanları felekate uğratıp yok etmek nereden buluyor kendinde bu hakkı allah varsa kader varsa yanlış yapan insana yanlış yapması için tüm materyalleri verip sonra ne diye yaptın demek nasıl bir sapkınlıktır.
seçim şansından bahsediyor özgür iradeden, sen verdinmi ona böyle bir şans nerede nasıl kimden ne şartta doğacağını nasıl bir hayat süreceğini bu dünyada ki herşey başka herşeyle bir şekilde bağlı ise evrende bir toz zerresi kadar yer kaplamayan insan mı sorumlu bütün bu olanlardan şahsım adına hayır ben yönetsem böyle olmazdı bu yüzden böyle bir hakkın yok denilesi durum korkuyla sevgi saygı olmaz olduramazsın.
büyük ahlâk ve fıkıh bilgini Ebu Leys es-Semerkandî der ki:
Allah korkusunun, yedi alâmeti vardır:
Birinci alâmet dil'de belirir: Allah korkusu taşıyan kul dilini yalandan, dedikodudan, koğuculuktan, iftiradan ve boş konuşmaktan alıkor, bunlar yerine onu zikirle, Kur'an okumakla ve ilmî konuşmalarla meşgûl eder.
ikinci alâmet kalbde belirir: Allah korkusu taşıyan kul başkalarına karşı kalbinde düşmanlık, iftira ve kıskançlık barındırmaz. Çünkü kıs-kançlık iyilikleri mahveder. Nitekim Peygamber'imiz (S.A.S.) şöyle buyurur:
Ateş odunu nasıl yerse (yakarsa) kıskançlık da iyilikleri öyle yer (yok eder)
Bilesin ki, kıskançlık, kalb hastalıklarının başlıcalarından biridir ve bu hastalıklar da ancak ilimle ve iyi ameller işleyerek tedavi edilebilir.
Üçüncü alâmet göz'de belirir: Allah korkusu taşıyan kul, haram yiyeceğe, haram içeceğe, haram giyeceğe... (kısacası) haram olan hiç bir şeye bakmaz. Dünyaya aç ve muhteris gözlerle değil, ibret almak amacı ile bakar. Helâl olmayan şeylerden bakışlarını uzak tutar.
Nitekim Peygamber'imiz (S.A.S.) şöyle buyurur: Kim gözünü haramla doldurursa Allah da onun gözünü kıyamet günü ateşle doldurur.
Dördüncü alâmet karın'da belirir: Allah korkusu taşıyan kul, karnına haram lokma sokmaz, çünkü haram lokma yemek ağır günahlardan biridir. Nitekim Peygamber'imiz (S.A.S.) şöyle buyuruyor:
kaldığı sürece yerde ve göklerdeki melekler tekrar tekrar üzerine lânet yağdırırlar O lokmayı hazmederken öldüğü takdirde varacağı yer cehennemdir.
Beşinci alâmet eller'de belirir: Allah korkusu taşıyan kimse, ellerini harama değil. Allah'ın rızasına uygun şeylere doğru uzatır. Nitekim sa-habîlerden Kâ'b'ul Ahbar'ın (R.A.) şöyle dediği rivayet edilir:
Ulu Allah her bir bölümü yetmiş bin gözlü yetmiş bin bölümü olan yakuttan yapılma bir köşk yaratmıştır. Kıyamet günü bu köşke ancak önlerine çıkan haram şeylerden Allah korkusu ile uzak duranlar girebileceklerdir.
Altıncı alâmet ayaklarda belirir: Allah korkusu taşıyan kimse, günah işlemeye değil, Allah'ın emrine uygun ve O'nun rızasını kazandıracak işlere doğru yürür, alimlerle ve iyi amel işleyenlerle buluşmak gayesi ile adım atar.
Yedinci alâmet Amel'de belirir: Allah korkusu taşıyan kimse ibade-tini sırf Allah rızası için yapar, riyadan ve münafıklıktan kaçınır, böylelikle Allah'ın haklarında şöyle buyurduğu kimselerden biri olur:
Rabb'ının katında Ahiret, günahlardan korkanlar içindir (2). Böyleleri için Ulu Allah başka bir ayette şöyle buyurur:
Günahlardan sakınanlar, hiç şüphesiz, cennetlerde ve pınar-lar(ının başların) dadırlar (3).
Boşka bir âyette de şöyle buyuruluyor:
Günahlardan sakınanlar cennet ve nimetler içindedirler (4),
Diğer bir âyette de şöyle buyurulur;
Günahlardan sakınanlar emin bir makamdadırlar (5).
artık pek kalmamış olan duygudur. keşke herkeste olsa da haksızlığa karşı sessiz kalanlar yok olup gitseler. müslüman geçinip kazığın en büyüğünü atan kişilerin soyu tükenir o zaman.