sevgisi ve nurundan yarattığı tüm varlıkları sever sevmesine de, sik kadar aklı olmayan bazı yaratıkları bunun farkında değildir. ıslah olmaları temennisiyle...
doğrumu yanlış mı bilmemekle beraber "insanların sizi ne kadar sevdiğine bakın, büyük ihitimalle allah ın sizi ne kadar sevdiği ile ilgili bir tahmin yapmanıza yardımcı olur bu bakış" der ve susarım.
hz. ali radiyallahu anh'tan rivayetle resûl-ü ekrem aleyhissalâtü vesselâm şöyle buyurdular:
allah (c.c.), kulunun "rabbiğfirli" demesinden hoşlanır ve şöyle buyurur: "kulum benden başka günahları affedici bir kimse olmadığını bildi. (ben de onun günahlarını affettim.)"
yılını 365 günü, hiçbir ayrım yapmadan, sürekli Allah'ın rızasını arayan,
harama girmek için özel gün kollamayan,
Allah'ın kendisini her an gördüğünü, işittiğini unutmayan,
küçük büyük tüm yaptıklarından dolayı hesap vereceğini unutmayan,
öldüğü zaman tek başına, yalın olarak, yapayalnız bir şekilde hesaba çekileceğini aklından çıkarmayıp din ahlakından uzak yaşayıp fütursuzca günah peşinde koşan kişilerin sayısının fazla oluşundan etkilenmeyen kişiyi sever.
Allah, güzellik sergileyenleri sever. (Bakara, 195)
buradan hareketle birşeyler yazmak icab ederse, müminin temel vasıflarından birisini oluşturan güzel ahlak kavramı yukarıdaki ayetten de anlaşılacağı üzere bir görev, karşı tarafa karşı bir sorumluluk, melekleşmiş insanların yerine getirmesi gereken ve Allahın rızasını kazanmak için mücadele eden her neferin olmazsa olmaz düsturlarından birisidir. tabi bunun birde şeytani/nefsi yönü vardır ki, mümin kul buna karşı son derece dikkatli, tedbirli olmak zorundadır. o da şudur; yapılan güzelliklerin tamamen allaha olan saygıdan dolayı yapılması gerektiği, başkalarının o kişiyi övmesi maksadıyla yapılmaması gayretinde olunması lazımdır. yoksa insanların gözüne girmek için yapılan güzelliklerin sevap getirmeyeceği bilinmelidir. sevaba girmek isteyenlerin karşı taraftan hiçbir beklentisi, onun hoşnutluğunu kazanma gibi bir derdinin olmaması lazımdır. Allahtan korkan insanların güzel ahlak sahibi olmasının kaçınılmaz bir gerçek olduğunun bilinmesi gerekir. hayatlarını güzellikler üzerine kurmaya çalışanların hem bu dünyasının hem de sonsuz ahiret yurdunun büyük sevinçlerle yaşanılacağını ümid edebiliriz.
Allah, çok tövbe edenleri sever, iyice temizlenenleri de sever. (Bakara, 222)
kulun dünyaya geliş gayesinin malikini tanımak, onu tanıdığını bilmek, onu yoktan var eden rabbisine karşı sonsuz saygı ile itaatkar bir kul olduğunu şu kısa ömürde göstermekle mükelleftir. dünya hayatında yapılan hataların nasuh tevbe ile silinip tertemiz olacağını bilen mümin için tevbe kavramı çok hayati bir önem taşır. eğer allah işlenen günahlardan dolayı kullarına merhametiyle değilde adaletiyle mukabelede bulunsaydı, şu an yeryüzünde tek bir canlı dahi kalmazdı. enfal suresi ayet 33 de "Hâlbuki sen onların içinde iken Allah onlara azab edecek değildi. Onlar istiğfar ederken de Allah onlara azab edici değildi. buyurularak tevbe etmeye devam edenlerin azabtan uzak olacağı müjdesini de çıkartabiliriz. tevbe etmeye devam edenlerin en zor koşullarda bile rabbisinin yardımıyla bir çıkış kapısına sevkedileceğinin de bilinmesi gereklidir. Allah rasulü (s.a.s) şöyle buyuruyor ; Allahın kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, birinizin çölde kaybetmiş olduğu devesini bulmasından dolayı duyduğu sevinçten daha fazladır. (Müslim, Tirmizî) anlaşılacağı üzere dünya ve ahiret saadetinin yolu tevbe etmekten geçer.