bir varlık hakkında bilgi verebilmek ve beyanda bulunabilmek için o varlık hakkında (ya da o her neyse) bilgi sahibi olmak zorundasınızdır. allah'ın nasıl bir varlık olduğunu, sadece allah'ın kendisini "tanıttığı" şekliyle aktarabiliriz. kendi kafamızdan bir allah algısı hayal edip bu varlığa allah vasfı yüklersek, "hangi tarafa" çeksek o tarafa sürükleye bileceğimiz yanlış ve asılsız bir allah algısına neden olur. bu nedenle doğruyu anlayabilmek ve aktarabilmek için allah'ın kendisini kur'an'da (şu an tek eksiksiz bilgi kaynağı kur'an'dır) allah'ın kendisini nasıl tanıttığına, nelere muktedir olduğuna bakmak gerekir. tarih kitaplarına bakarak, kazdığımız alandan çıkardığımız fosil örneğine bakarak allah'ın nasıl bir varlık olduğunu söylemek, bu düşünce üzerine kurgu yapmak bizi hatalı alan dan başka bir alana sürüklemez.
eğer bu konuyu detaylı bir şekilde ele almazsak, kafalarımızda yeni soru işaretlerine neden olacak eksik bilgilerle okuyanları donatmış oluruz. ben bu durumdan kaçınma taraftarıyım. bu durum her ne kadar enrty'nin uzun olmasına sebep olsada.
allah, kur'an bilgisinde bizlere; "tüm alemin bilgisinin, levh-i mahfuz'da olduğunun bilgisini" vermektedir. levh-i mahfuz'u alemlere ait tüm verilerin allah tarafından ilk backup edildiği, tüm verilerin orjinallerinin bulunduğu bir kitap, bir birim, bir merkez olarak düşünebiliriz. bu bilgiyi bize allah kur'an da 20'ye yakın ayette verildiği görülmektedir. bir kaç örnek verelim;
85/21- Hayır o (yalanlamakta oldukları kitap) şanı yüce bir Kurandır.
85/22- O korunmuş bir levhada (Levh-i Mahfuzda)dır.
50/4- Şüphesiz biz, toprağın; onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz. Yanımızda (o bilgileri) koruyan bir kitap vardır.
36/12- Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuzda) bir bir kaydetmişizdir.
13/39- Allah dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfûz) Onun yanındadır
buraya kadar yazdıklarımızı toparlarsak, tüm alemin yaşam döngüsü, yaprağın toprağın üzerinde nereye düşeceğine kadar olan tüm bilgi allah katındadır, allah bunları bilmektedir ve bu bilgilerin tümü orjinal halleri kur'an da aktarılan tüm bilgilerde dahil olmak üzere levh-i mahfuz'da dır diyor allah.
buradan anlaşılıyor ki, allah'ın yarattığı canlıların yaşam süreleri, işlevleri tüm davranışları allah tarafından bilinmektedir. her canlıya ayrı ayrı ömür ve yaşam süresi tanıyan veren allah'dır. her canlının ayrı ayrı yaşam süreleri vardır, ne zaman doğacağı ve ne zaman öleceği bilgisi allah tarafından bilinmektedir. bu yaşam süresini ona tanıyan da allah'dır, sürenin uzunluğu/kısalığı bu tamamen allah'ın insiyatifinde ve bilgisinde olan bir olgudur. önceki dönemlerde ölen insanların, kur'an'ın bildirdiği helak edilen kavimlerin olduğu dönemleri allah bize bildirirken, o dönemde yaşayan insanların, yaşam şekillerinden, hangi bölgelere ne şekilde ev yaptıklarından, içi çürümüş kütükler gibi örneğini vererek (insanların boyutlarından) nuh, musa (as) dönemlerindeki yaşam sürelerinin "uzunluğu" göz önüne alındığında, bulduğumuz fosil üzerinden "bilgi tavı" yapmamamız gerektiğini anlıyoruz.
ayrıca allah'ın insanların hesaba çekildiği, ahiret günün de. insan manzaralarından ve sorgularından örnek verirken, sizlere allah'ı tanıyıp bilmeniz için, doğru yolu bulmanız ve yaşamanız için bir "ömür vermedik mi" diye sorduğunu görüyoruz;
"Onlar orada, (cehennemde): "Rabbimiz! Bizi bu (azap)tan kurtar! Bundan sonra artık (eskiden) yaptıklarımızdan farklı iyi şeyler yapacağız!" diye feryad ederler. (O zaman onlara şöyle cevap vereceğiz:) "Size (orada, dünya hayatında) düşünmek isteyen herkesin düşünebileceği kadar uzun bir ömür vermedik mi? Ve (üstelik) size bir uyarıcı da gelmişti. Öyleyse, (yaptığınız kötülüklerin meyvelerini) şimdi tadın bakalım! Zalimler hiçbir yardımcı bulamayacaklardır!" (fatır/37)
buradaki vurgu çok önemli:
"size bir uyarıcı gelmişti! kim? = (peygamber)
"size düşünme yetisi, yeteneği olan bir insanın düşüneceği kadar ömür vermedik mi" burası yaşam süresinin azlığından veya çokluğundan ziyade "yeterli zaman" verildiği görülüyor.
tüm bunların ötesinde allah'ın "her an" "her saniye" yaratma eylemini gerçekleştirdiğini görmeliyiz. yeni doğanlar olduğu gibi, yeni ölenlerin de olduğu yaşamın tam anlamıyla bir döngü içinde bulunduğunu anlaya bildiğimizde ve gördüğümüzde, allah'ın yaratma sanatının her an devam ettiğini, bu durumunda insanların hayatlarında karşılarına çıkan her tür hal ve harekette, allah tarafından sorgulandığını ve imtihana tabi tutulduğunu göstermektedir.
siz istersiniz allah yaratır. ama bu yaratma bizim anladığımız anlamda (ne dersek o hemen olur) anlamında bir yaratma değil, küfür isteyene küfür (şer isteyene bela isteyene bela) hayır isteyene, hidayet isteyene, iyilik isteyene de iyilik veririz diyor allah, yani seçimi insana bırakıyor, insan seçiyor rab yaratıyor, hayır ama şer hepsini allah yaratıyor ve her an yaratma halinde;
"Göklerde ve yerde bulunan herkes, O'ndan ister. O, her an yaratma halindedir." (rahman/29)
kişi kendi iradesi ile, o an, o dakika karşısına çıkmış olan durum her neyse, bu durumda bir seçim yapmak zorundadır. bu seçim hakkı (bilinçli seçmek) (aklını kullanmak, akletmek) sadece insanlara verilmiş bir özelliktir. yani irade.
seçim hakkı verilen bu iradenin tecellisi ve hayat bulmuş örnek salt halidir. yaşamımızın her alanında "seçim" yaparız. insanlarda işler böyle yürür. insanlık işlerini "seçerek" gerçekleştirirler. bu seçimler aynı zamanda (birer imtihanlarımızdır) (istesekte istemesekte, inansakta inanmasakta) seçim yapmak zorundayız. her şeyi seçerek ediniriz. işte bu seçimlerimiz bizi allah ile bağlayıcı faktörlere ışık tutar. biz seçeriz allah yaratır. seçimimizin doğru olup olmadığını bilebiliriz. eğer seçimlerimiz (her hangi bir konu hakkında) doğru veya yanlışı simgeler, burada doğru salt anlamda allah'ı ve onun hak yolunu ifade eder, fakat biz o "doğrulara" hayatımızda edindiğimiz kazanımlar ve tecrübeler "doğrusunu" yani nefsimizle hareket etme doğrunu seçtiğimizi bilmeyiz. Allah'ın doğru ile hareket etmek ise; kur'an bilgisine vakıf olup, kur'an'la muhatap olup (dolayısı ile allah) ile muhatap olup, kendimizi ve alacağımız kararları bu doğrultuda, kur'an doğrultusunda aldığımızda. bu kararlar "doğru" kararlar diyebileceğimiz sınıfa girmektedir.
insanların seçimleri doğrultusunda, başlarına gelen hayırlar veya belalar, kazalar, yine insanların "kendi hatalarıdır" kendi elleri ile, kendi iradeleri ile seçtiği sebepler ve nedenlerin sonucudur. bu durumu allah bize kur'an da şöyle bildirir;
"Sana gelen her iyilik Allahtandır. Başına gelen her fenalık ise senin kendi nefsindendir."(Nisa, 4/79)
"Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizin kazandığı (günahlar) yüzündendir. Allah ise, günahların bir çoğunu bağışlıyor (da bunlardan dolayı musibet vermiyor)" (şura/30)
buradan açıkca görülüyor ki, insanların başlarına gelen müsibet ve belaların kendi elleriyle olduğu, kendi seçimleriyle olduğu açıklanmıştır.
son olarak şu unutulmamalıdır, tüm bu bilgiler içine girilmeden önce, insanın ilk olarak rabbini, allah'ını tanıması, inandığı allah'ın bilgisini öğrenmesi gerekmektedir. rahman kendisini kur'an da anlatmıştır, allah kendisini kur'an da on birimde anlattıysa biz allah'ı on birimle bilmeliyiz, eksik bilgi bizi hata'ya ve kaos'un içine çeker. allah'ı kur'an dan öğrenelim.
edit: başlık sahibi başlığını sildiğinden başlık baş'a kalmıştır. başlık bana ait değildir.
allah insana özgür irade vermiştir..
allahın yaptığı bir nevi candy crush oynarken saati ileriye almaktır..
nasıl ki insan candy crush'ta saati ileri alınca canların geleceğini bilir , ancak gelip gelmeyeceğine karışamaz, bu durum da odur..