Resulullah Hazretleri'nin vahiy'den sonra ki ilk sözü olurdur.
peygamber esridi, kendinden geçti de söz söylemeye başladı mı, "allah dedi ki" derdi. halbuki görünüşte onun dili söylüyordu. fakat o, arada yoktu; gerçekte söyleyen, tanrıydı. fakat o evvelce kendini görürdü; bu yüzden de bu çeşit söz söylemeyi bilmez-anlamazdı; böyle sözlerden haberi bile yoktu. şimdiyse ondan böyle sözler doğuyor, biliyor ki evvelki varlığı yoktur; bu, tanrının tasarrufudur. nitekim tanrı esenlikler versin, mustafâ, kendinden bu kadar bin yıl önceki insanlardan, gelmiş-geçmiş peygamberlerden, tâ dünyanın sonunadek olacak şeylerden; arş'tan, kür-sî'den, varlıktan-yokluktan bahsediyordu; halbuki varlığı, dünkü varlıktı; onun, sonradan meydana gelen bu dünkü varlığı, bunları söylemiyordu. sonradan meydana gelen, evveline evvel olmayandan nasıl haber verir; şu halde anlaşıldı ki o söylemiyor, tanrı söylüyor. "kendi dileğinden söz söylemez; söylediği, ancak kendisine vahyedilen sözdür." tanrı, sesten, harften münezzehtir. tanrının sözü, harften, sesten dışarıdır. fakat sözünü de, dilediği her harften, her sesten, her dilden akıtır-gider.