allah insanı yaratmış ve insana seçme özgürlüğü tanımıştır. başıboş olmadığını ve mükellefiyetlerini elçileri vasıtası ile beyan etmiştir. akıl nimetini insana bahşedip bunu kullanması için insana vakit tanımıştır.
ve her doğan fıtrat üzere doğup inanmaya meyillidir, ruhlar aleminden gelen saflıkla. bu seçim sürecinde kimi iman eder, kimi ateş tapar, kimi ineğe...
aslen neyi kaybbettiğimizin farkındalığıyla başlıyor insanlık..
evet, dinlerin var olmasının bir sebebi de belki toplumun refahının bozulmadan devam etmesidir ama düzgün bir toplum olmak yada iyi bir insan olmak için belli bir dine mensup olmak gerekmemekte, davranışları vicdan çerçevesinde tartmak yeterli olmaktadır. bir insanın allah'a inanmaması onun yaptığı tüm iyilikleri götürecek kadar büyük bir günah mıdır? yada iyi insan olmanın yeter şartı ilk önce bir tanrının varlığına inanmak mıdır? ilk önce bunları düşünüp tartmak gerekmektedir şahsımca. zira kimseyi inançlarından dolayı yargılamak kimsenin hakkı olmadığı gibi bir kişinin iyi olup olmadığına inançlarına bakarak karar vermekten önce o kişiyi iyice tanımaya çalışmak lazımdır. sen bir dine mensup olabilirsin ama fanatik davranışlar sergileyip direk karşındaki kişiyi 'allahsız bu,kötü insan' diye yargılamadan önce bir sor, araştır bakalım, belki onun da inanmamak için bir sebebi, mantıklı bir açıklaması vardır.
islâmiyet dinini ve kutsal kitabı baz alarak baktığımızda pek mümkün olmamaktadır. zira açıkça belirtir ki yaradan "kendisinden bihaber olanlara" ömürleri boyunca en az bir kere olsun kendisini gösterir(buradaki göstermeyi kıçından anlayacak potansiyeli olanlar var ama gene de neyi kastettiğimiz açık sanırım). o kapıyı bir kere açar... bunun farklı zuhurları öteden beri anlatılır ama işin oraya kalmasına gerek bile yok kimilerimiz için. herşeyi geçtim istanbul boğazı'na yolum her düştüğünde aklıma gelir benim; bunun tesadüfi bir güzellik olamayacağı. katiyen bir yaratıcısının olması gerektiği ve paylaşmak ne kadar doğrudur bilemem ama benim rab'bimin estetik anlayışı budur bana göre. özellikle kızaran ve tunç rengini almaya başlamış olan göğün altında kalan istanbul boğazı.
velhasılı bu bana göre en basitidir. ama rüyaları aracılığı ile dahi insanlara kendini gösterdiği rivayet olunur. yeter ki insan, insanlığını yitmemiş olsun...
kendi şüpheleriyle boğuşan insan tipidir.
ya varsa korkusu kendisini yeyip bitirir de ondan böyledir.
sürekli doğanın kanunlarına saygı vs. der.
-hadi oğlum sıkıysa önüne gelenle zina yap, her boku ye.
+yok. ben Allah'a inanmıyorum ama...
-ama ne ?
+doğanın kanunları...
-doğanın ne?
+inanmıyorum ama tabiatın düzenine saygı duymalıyız...
-hay senin...
bunları söyleten ve yaptıran göt korkusudur. ve palavradan ibarettir.
asıl düşüncesi, Allah varsa eğer huzuruna çıktığında "eee, en azından ben senin yasaklarına az çok uydum" diyerek cezayı hafifletebileceğini sanmasıdır.
ama bilmez ki iman etmedikçe ebedi cehennemlik olur.
edit: ne demek istediğimi anlamayanlar olmuş sanırım.
evet cennete girmek için inanmak yetmez ama inanmak şarttır.
insanın içinde biten bir olay olması nedeniyle gayet mümkündür. bir insanın yardımsever olması için allah a inanması gerekmez aksine sırf allah a inandığı için onun emirlerine uyup insanlara yardım eden yada iyi bir insan olan insan benim gözümde çok değerli değildir. yani iyi olmak bir çıkar gözetmiyorsa değerlidir.
çokça örneğini görebileceğimize inandığım durum. insan olmak ve doğuştan gelen iyiyi içinde taşımak farklıdır, fikirce gayrimüslim olmak farklıdır. bu sizin fenerli iken en yakın arkadaşınızın galatasaraylı veya beşiktaşlı olması gibi bi durum.
piyasa yapamayacak insandır. halbuki ya aşırı dinci olup karısını kızını kesmeli insan ya da aşırı ateist olup allaha küfür etmeli bir yere gelebilmek için.
iyi insanlar ise mal gibi ortada kalmakta şu aralar.