kıssadan hisse; Mevlana Celaleddin-i Rumi'ye felsefecilerden bir grup geldi. Sual sormak istediklerini bildirdiler. Mevlana hazretleri bu gelen misafirleri Şems-i Tebrizi'ye havale etti. Şems-i Tebrizi hazretleri mescidde, talebelere bir kerpiçle teyemmüm nasıl yapılacağını gösteriyordu. Gelen felsefeciler üç sual sormak istediklerini belirttiler, Şems-i Tebrizi; "Sorun" buyurdu. içlerinden birini başkan seçtiler. Seçtikleri sözcü sorularını sormaya başladı.
ilk soru şöyleydi:
"Allah var dersiniz, ama görünmez. Göster de inanalım"
Şems-i Tebrizi hazretleri;
"Öbür sorunu da sor!" buyurdu.
"Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azab edilecek dersiniz. Hiç ateş ateşe azab eder mi?" dedi.
Şems-i Tebrizi;
"Peki, öbür sorunu da sor!" diye buyurdu.
"Ahirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezasını çekecek diyorsunuz. Bırakın insanları canları ne istiyorsa yapsınlar, karışmayın!" dedi.
Bu soruların üzerine Şems-i Tebrizi, elindeki kuru kerpiçi
adamın başına vurdu. Soru sormaya gelen felsefeci,
derhal zamanın kadısına gidip, davacı olup şikayette bulundu.
"Ben soru sordum, o başıma kerpiç vurdu" dedi.
Şems-i Tebrizi hazretleri;
"Ben de sadece cevap verdim." buyurdu.
Kadı bu işi açıklamasını isteyince, Şems-i Tebrizi hazretleri söyle anlattı;
"Bana, Allahü Tealayı göster de inanayım, dedi. Şimdi bu felsefeci başının ağrısını göstersin de inanayım. Yine bana, şeytana ateşle nasıl azab edileceğini sordu. Ben buna toprakla vurdum. Toprak onun başını acıttı. Halbuki kendi bedeni de topraktan yaratıldı. Yine bana, bırakın herkesin canı ne isterse onu yapsın. Bundan dolayı bir hak olmaz dedi. Benim canım onun başına kerpiç vurmak istedi ve vurdum. Niçin hakkını arıyor? Aramasa ya! Bu dünyada küçük bir mesele için hak aranırsa, o sonsuz olan ahiret hayatında niçin hak aranmasın?"
Bu cevaplar üzerine felsefeciler hiç bir şey söylemeden çekip gittiler.
ta*: dünya, hayvanlar, insanlar, bitkiler, dağlar taşlar her şeyi ben yarattım...
ti*: ay inanmıyorum her şeyi sen mi yarattın ne kadar güzel olmoooooşş!
ta: ne demek inanmıyorum lan! saçını başını kıvırcık yaparım senin bre gafil!
ti: ay piki dur tamam inandım.
ta: heşşöle...
yarının ne olacağını bir gün evvelden bire bir rüyada görebiliyorsak, yani malum oluyorsa, ki şahsım dahil bir çok kişinin başına gelmiştir. sadece bu dahi allah' a inanma sebeplerinden birisidir. çünkü yarının ne getireceğini, bugünden kestiremeyiz.
ancak karıştırılmamalıdır ki, geçmişte yaşanan bir olayın ya da beyindeki herhangi bir düşüncenin rüyada görülmesi mutlak bir bilinç altıdır ve sigmund freud' un kapsamına girmektedir.
allah'a inanma sebebi müslüman olmaktır, başka da sebebi yoktur.
eğer bir yaratıcıya yani genel anlamda tanrı'ya inanma sebeplerinden bahsedeceksek o konu çok daha geniştir. en önemli nokta da inanma ihtiyacı hissetmektir. allah ya da tanrı her neyse, insanların inanma ihtiyacını karşılayan şeyin ta kendisidir.
işbu entry, tek yaratıcı allah'tır başka inançlara sahip olanlar da bizim skimizde değildir diyen yobaz alemine hitap etmemektedir.
bir ihtiyaçtır(ama herkes ihtiyaç duymayabilir). ihtiyaç kişiden kişiye göre değişir; anlamlandırma ihtiyacı, güvence ihtiyacı, ait olma ihtiyacı, sevme ihtiyacı vb...
milli maçlarda son dakikalarda attığımız gollerle yarı final oynamamız ve en son bordo maçında sabri * son dakikada golü atarak turu getirmesi bir yaratıcıya inanma ihtiyacı hissettirmiştir. elhamdülillah müslümanım bu işin şakası tabi inanamak için yıllardır hala çözülemeyen bedenimin yapısına bakmam yeterli oluyor benim için.
çözülemeyen gerçekler bunun için bir sebepmiş. çözülemeyen şeyler yüzünden inananları piramitlere inanmaya davet ediyorum. acaip bişi tonluk taşları nası yerleştirmişler, iman gücüyle olsa gerek.
kişinin kendi düşüncesini genelleme olarak yapması yanlıştır. kimine göt korkusu gelen durum sevgi farkı olabilir belki. başka bir görüşe inanan kişi bing bang ten yada darwin den tırstıgı içinmi inandı cevap hayır. o halde inanan kişide korkudan degil mantıklı ve sevgiden inanabilir.
bunca düzenin kendi başına işleyemeceği gerçeği sebeplerden birisi olabilir. hatta ta kendisi de olabilir.
hele ki biz insanoğlunun yaşadığı şu dünya hala ayakta kalmayı başarabilmişse bunu başarabilmesinin elbet bir sebebi vardır. amiyane bir tabirle söylemek gerekirse dünya'nın içine sıçtık, dengeyi bozduk, iklimi bozduk hala dünya bize yüz çevirmedi. ama belli bir süreliğine tabi, gün gelecek yüz çevirecek. işte yüz çevireceği o günede kıyamet günü deniyor. dengeler sürekli ve geri döndürülemeyecek bir şekilde bozuluyor. elbet yüz çevirecek.
öncelikle inanç, insanın içinde, ruhunda ve kalbinde olan bir şeydir. 'bunu hissettim ve inandım' diyebilmek çok önemlidir. ancak bunu hissetmesine rağmen, içinde hala ukte kalanlar ( benim gibi ) bilimsel yollarlada Allah'ın varlığını arastırabilirler. şöyleki; bu evrende hiçbir şey yoktan varolmaz. yani bir hiçlik söz konusu iken bi'şeylerin oluşması ancak doğa üstü bi'şey ile acıklanabilir. bu lafa karsılık ' peki allah nası olustu ' lafını çok duydum. zaten bir insan 'tamam doğa üstü bir varlık var.' diyorsa onun yaratılmadığınıda kabul eder çünkü siz zaten doğaüstü varlığı kabul etmişsinizdir. onun yaratıldığına dair düşünce söz konusu bile olamaz. çünkü o zaten uludur. ayrıca bütün evrene baktığımızda inanılmaz bir düzen görürüz. bunların rasgele oluşması imkansızdır. yani kısaca bir yaratıcı olduğu kesindir. işte benim allah'a inanma sebeplerimde bunlardır.*