pencereden ay doğdu
bir baktım sabah oldu
ben alimi görünce
hemen aklım gayboldu
aliiim gel alim
ellere bakma alim
canımı yaktın alim
göynümü çaldın alim
aklımı aldın alim
vay vay vaaay
alimin yollarına
döktüm gözyaşlarımı
dizlerimin üstünde
tarasam saçlarını
aliiim gel alim
ellere bakma alim
canımı yaktın alim
göynümü çaldın alim
aklımı aldın alim
vay vay vaaay
o güzel ellerine
vuruldu bellerime
vay canım gurban olsun
o datlı dillerine
aliiim gel alim
ellere bakma alim
canımı yaktın alim
göynümü çaldın alim
aklımı aldın alim
vay vay vaaay
1. alîm:(el-alîm) gizli açık, geçmiş, gelecek her şeyi, ezeli ve ebedi ilmi ile çok iyi bilen. (bkz: esma ül hüsna)
2. âlim: ilim sahibi.
3. alim: elemli.
Alim : Her şeyi çok iyi bilen,hakkıyla bilen
Al-'Alim : The Knower of All who has full knowledge of all things.
Cenab-ı Hak buyuruyor:
"Sözü açığa vursan da, (gizlesen de birdir). Çünkü şüphesiz O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilmektedir." (1)
"Onlar bilmiyorlar mı ki, elbette Allah, onların gizli tuttuklarını da, fısıldaştıklarını da biliyor. Gerçekten Allah, gaybın bilgisine sahip olandır."(2)
"... Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (3)
Allah'ın bilgisine sınır yoktur. O her şeyi bilir.
Kur'an'da Allah'ın ilminin her şeyi kuşattığı ve O'nun herşeyi en ince detayları ile bildiğini belirten birçok âyet-i Ker'ime vardır.
Olmuşları olduğu gibi, olacakları da, olmuşlar kadar açık ve seçik bilir.
Hiç bir şey ilminin dışında değildir.
Yaratıklar, onun müsaade ettiği kadar bilgiye sahip olabilirler. Ötesini bilemezler. insanların bilgisi tam ve mutlak değildir; istikbali bilmekte tamamen acz içersindedirler. Oysa Allah'ın bilgisi mekanla kayıtlı olmadığı gibi zamanla da kayıtlı değildir.
Allah'ın kendi durumunu bildiğini bilen kimse içinde bulunduğu duruma sabreder, O'nun verdiklerine şükreder, çirkinlik ve yanlışlıklardan kaçınır.
Allah'ın Bilgisi ile Kulların Bilgisi arasındaki Farklar (4)
1- Allah'ın bilgisi bütün bilgileri kapsar. Kulların bilgisi ise son derece sınırlıdır.
2- Allah'ın bilgisi, bilgilerin değişmesi ile değişmez. Oysa kulların bilgisi böyle değildir.
3- O'nun bilgisi, duyular vasıtasıyla veya düşünce ile elde edilmemiştir.. Kulların bilgisi ise, duyularla veya düşünce ile elde edilir.
4- Allah'ın bilgisi, zorunlu olarak vardır ve asla kaybolmaz. Kulların bilgisi ise kaybolma riski taşır.
5- Allah'ın bilgileri birbirine mani olmaz ve meşgul etmez. Kulların bilgileri ise birbirine mani olabilir ve meşgul edebilir.
6- Allah'ın bilgisi sınırsız, kullarınki ise sınırlıdır.
7- Hiçbir şeyin bilgisi Allah'a gizli kalmaz.. O, açık ve gizli bütün şeyleri bilir. O'nun için gizli olan bir şey yoktur. Kulların bilgisi ise böyle değildir.
ihlasla "Yâ Alim" diye bir müslüman bu isme devam etse, maddi ve manevi ilim kapıları kendisi için açılır.
aşkı ağlatıp gidenler
kazançlı olur
sevgiyi tarumar edenler
şerefli olur
bilmeden konuşanların hepsi alim olur
bizim gibi sevenlerin yeri
yer olur
beter olur
fena olur
kaçsam gitsem bu dünyadan başka alemleri bulsam
benide anlayan çıkar onlarla mutlu olsam
şerefliyle şerefsizi birbirinden uzak tutsam
vay ay ay ay
allah ın isimlerindendir. el alim dir.
Allah'ın, çok bilen, bilgisi ezelî ve ebedî olan, her şeyi her yönüyle bilen tek yaratıcı olduğu manasını ifade eder.
özellikle 8. ve 12. yüzyıllar arasında yetişmiş islam medeniyetinin büyük âlimlerinin verdikleri eserler, günümüzün problemlerine bile ışık tutacak nitelikte olmaları hasebiyle "ölmez" sıfatını sonuna kadar hak etmektedirler. buradaki âlim kavramını sadece dini ilimlerde uzman olmuş kişiler için kullanmadığımı özellikle belirtmek isterim. zaten rahmetli şakir kocabaş (http://www.sakirkocabas.com/ ), kurandaki ilm kavramının bir bütünlük içinde kullanıldığını ve bu kavramın daha sonraları yanlış bir şekilde iki kavrama dini ilimler ve dünyevi ilimler dönüştürüldüğünü belirtmiştir. işte özellikle bu yüzyıllar arasında ilim kavramı bütüncül anlamda kabul edildiği için kimya, tıp, fizik, felsefe gibi alanlarda da uzmanlık sahibi olanlara âlim denilmiştir. ayrıca şu noktayı özelikle vurgulamak isterim ki, matematik âlimi harezmi, tıp âlimi ibn-i sina, felsefe âlim ibn-i rüşd ve diğer bütün zamanımıza kadar eserleri ulaşmış büyük âlimlerin hepsi kuranı ve hadisi de yetkin derecesinde biliyorlar ve bütün bilgilerini bu temel üzerine konumlandırmanın gayretine giriyorlardı. burada islam medeniyetinin yetiştirdiği büyük âlimlerden birisi olan ibn-i bâcce (ö: 1178)nin esas olarak erdemli olmayan bir toplumda yaşayan erdemli insanın alacağı tavrı konu edindiği siyaset ve ahlak felsefesinin, bediüzzaman said nursinin hayatı ışığında, bir köşe yazısına uyacak şekilde daraltılarak günümüze uyarlanması hususunu tartışmak istiyorum.
ibn-i bâcce endülüse felsefeyi taşıyan çok önemli bir filozoftur. ibn-i bâcce de kendinden önceki bütün felsefeciler gibi siyaset ve ahlak felsefesi üzerine düşünmüş ve eserler vermiştir. bu bağlamda ibn-i bâcce der ki, erdemli olmayan bir devlette yaşayan erdemli düşünür, en yüce amaç olan mutlak saadeti kendini toplumdan soyutlayarak bulabilir. iyi olmayan bir toplumda bir âlimin/filozofun/düşünürün devleti yönetmeye girişmesi, fikirleri anlaşılamayacağı için kendisi adına tehlikeli sonuçlar doğurabilir ve bu da genel manda bir fitne ortamına sebebiyet verebilir. bu yüzden asli görevi devleti yönetmek olan erdemli kişi bozuk toplumlarda bu vazifesini bırakmalı, kendini daha iyi yetiştirmenin uğraşısına girmeli ve belki de toplumda erdemli insan olma istidadı taşıyanlara kendi çapında yol göstermeye çalışmalıdır. yani topluma makro değil mikro olarak bakmalıdır. ancak böyle mutluluğa ulaşılabileceğini belirten ibn-i bâcce, kötü zamanlarda daha içe dönük ve görece pasif bir filozof profili çizmiştir.
bediüzzaman said nursinin hayat hikayesine baktığımızda da hayatında geçirdiği dönemlerin ibn-i bâccenin düşüncesi ile paralellik gösterdiğini görebiliriz. eski, yeni, ve üçüncü said olarak adlandırdığı hayatının evrelerinde said nursi, toplum ile olan ilişkilerinin değişimini aslında merhalelendirir. eski said, henüz yıkılmamış osmanlı devletinin eski günlerine dönmesi için gerek ilmi gerekse siyasi çevrelerde çok yoğun bir mücadele vermiş ve baş döndürücü bir hız ve bitmek tükenmek bilmeyen bir tempoyla çok farklı faaliyetlerin içerisinde bulunmuştur. fakat daha sonra osmanlı da yıkılınca ve yeni kurulan devletin çok farklı bir sistemi empoze etmek istediğini kısa sürede anlayınca toplumsal hayatın tamamen dışına çıkmış ve kendini çok farklı bir hizmete adamıştır. bu yeni said döneminde kendini iman hakikatlerine adayan ve etrafındaki bir avuç insana yazdırdığı eserlerle tek tek bireylerin gönlüne girmeye çalışan said nursi, toplumun düzelmesinin ancak bireylerin düzelmesiyle mümkün olabileceğini bu yüzden siyasete bulaşmanın değil fayda sadece zara ve fitneye sebep olacağını düşünmüştür. daha sonra tek partili rejimin sona ermesi ve demokrat partinin seçim zaferi ile oluşan kısmi özgürlükten umutlanan üçüncü said, bireysel çalışmalarına ara vermeden toplumu şekillendiren makro ölçekli planlarını tekrar açmış ve bir nevi tekrar siyasi arenada kendini göstermiştir. nitekim 1955 yılında cumhurbaşkanı ve başbakana medresetüz-zehranın açılması ile ilgili fikirlerini içeren bir mektup sunması üçüncü saidi anlamamız bakımından önemlidir.
Çok komik ve itici bir sifattir. Biri isim demis hatta allah in ismi demis ama bu bildigin sifat guzel kardesim. Islam ile araolasanlari turkce ye davet ediyorum.