ali lidar

entry274 galeri34 video1
    76.
  1. “Uygunsuzum
    Ve uykusuz
    Kesilsin artık sesim
    O, gelsin
    Üstümü örtsün..”
    — ali lidar
    2 ...
  2. 77.
  3. 78.
  4. Söylediklerimi boşver
    konuşamadıklarımı ciddiye al.

    Yanında huzur içinde susabileceğim
    bir insan bulabilmek için kenar mahalle
    kahvelerinde çok on iki-sekiz nöbeti
    tuttum ben.

    Beni affetme.

    Anlama da.

    Hayatımın özeti düzeltilemeyecek
    kadar vahim bir anlatım bozukluğu.

    Beni daha fazla konuşturma.

    Ben susayım, sen ağla.

    …”
    — Ali Lidar, OT Dergi 10.sayı
    2 ...
  5. 79.
  6. "insan ara vermeden en fazla yirmi saniye gülebilen ve yine ara vermeden saatlerce ağlayabilen bir hayvandır. doğduğumuzda ilk yaptığımız işin ağlamak olmasının bir anlamı olmalı. 'oku' diye başlar kuran ve 'önce kelime vardı' diye başlar yuhanna'ya göre incil. eğer bir ahir zaman peygamberi olsaydım ve yeni bir din yaymak için kullansaydım sözükleri 'ağla' diye başlardım. ağla.. ağla çünkü ağlamadan anlayamazsın."
    2 ...
  7. 80.
  8. bilinen en büyük asosyal.

    --spoiler--
    Soru : Katıldığınız ya da destek olduğunuz bir sosyal sorumluluk projesi var mı?
    Cevap : Valla ben sosyal sorumluluk gereği mecbur kalmadıkça evden dışarı çıkmamaya çalışıyorum. insanlara da aynısını tavsiye ediyorum. Bence bütün sosyal problemler gereğinden fazla dışarda kalmaktan kaynaklanıyor. iş dışında herkes evinde otursa mis gibi olur ülke..
    --spoiler--
    4 ...
  9. 81.
  10. --spoiler--
    "Türk kadınlarıyla yeteri kadar ilgilenmiyorsunuz beyler. Yoksa bir insan durduk yere patlıcandan reçel, kabaktan tatlı yapmaz."
    --spoiler--
    2 ...
  11. 82.
  12. --spoiler--
    Yirmi yıl önce, dünyayı değiştirebileceğimi zannederdim. On yıl önce dünyanın buna değmeyeceğine, çevremi ve kendimi değiştirmemin yeterli olacağına inandım. Bir kaç yıl önce de iyice hedef küçültüp, sadece kendimi değiştirebilmek için harcamaya başladım bütün enerjimi.. Şimdi ise çoraplarımı değiştirmeye bile üşeniyorum.
    --spoiler--
    2 ...
  13. 83.
  14. sırtını son kez gördüğümden beri
    yüzümde, gidiş yönünde tekerlek izleri.
    mor gabriel, neve-şalom, sultanahmet.
    hepsinin fotoğrafı önünde tek tek allaha yalvardım
    dinle diye beni.
    şaşırma, ne de olsa hepsi
    aynı allahın evi..

    çok hakkın var üstümde helal etmezsen
    kul hakkı bu, şaka değil eğer helal etmezsen
    dua etmeyi bir yana bırak
    camiye gidip allahın halısına bile basamam utancımdan..

    ailesince dışlanmış cüzzamlı bir kurbağayım.
    kendime bile fazlayım bu ayıp bana yeter
    büyüklük sende kalsın, beni affet,
    hem sen affedersen, belki allah da affeder..
    0 ...
  15. 83.
  16. “Sen Aralığa duyarlısın kış dendi mi üşürsün
    Ben panik yaparım hemen dünyayı yakmaya kalkarım
    Bahar gelir sonra gidersin unutulur bütün girişimlerim
    Sevgilim aslında iç çekmelerimiz bile yalan
    Bir yalanın üstüne yatarken göz göre göre
    Yalansız bir öpüşmeden daha soylu ne olabilir?
    Görmezden gelirim dert değil daha epey var bahara
    Tek sen üşüme sevgilim bütün karlar bana yağsın
    Arka cebimde kanyak var iç bir yudum ısınırsın..”
    — Ali Lidar
    1 ...
  17. 83.
  18. "Biri beni dinlesin,
    Anlasın biri beni.
    Biri gözlerime baksın.
    Ortalık fena karışık"
    0 ...
  19. 84.
  20. --spoiler--
    ''Cevapsız ‘neden’lerimi bira kutularına sokuşturup gökyüzüne fırlattım aylar boyunca…''
    --spoiler--
    0 ...
  21. 85.
  22. --spoiler--
    kırıklığa yazgılıysa da tüm çocukluk hayalleri
    annemin terliğine ve yer yataklarına rağmen
    tasolarım vardı benim bir de hayal kırıklıklarım
    bıçkındım, çocuk irilerinden topumu koruyacak kadar
    ve babamın aldığı kolu bozuk atariye
    özürünü hissettirmeyecek kadar da delikanlıydım
    soruyorum bazen n’oldu lan, ne ara bu kadar büyüdüm
    sanki ben büyümemişim de dünya küçülmüş gibi
    kendimden başka herkese tahammül ediyorum bazen
    kendimle beraber herkesten nefret etmeme rağmen
    --spoiler--
    0 ...
  23. 86.
  24. BAĞIRMAYIN LAN BANA!
    Herkesin birbirine bağırdığı bir evde büyüdüm ben. Tabi kavgadan dövüşten dolayı bağırılmıyordu her zaman. (Sıkça kavga oluyordu gerçi, ama o ayrı.) Hayli kalabalık olduğumuz için derdimizi anlatabilmek, sesimizin ne kadar yüksek çıktığına bağlı olurdu genelde. Her türden sesin yükseğine duyduğum nefret ta o zamanlar başladı anlayacağınız. O günlerde en büyük hayalim, tıpkı Wirginia Wolff gibi "Kendime Ait Bir Oda" idi. Ama maalesef evde yedi kişiydik ve toplam iki odamız vardı...
    Öğrenciliğimin üçüncü senesi pavyonda çalışmaya başladım. Yaşım onsekizin altındaydı üstelik. Çamlık Gazinosunun (civarında tek bir ağaç bile olmayan mekana çamlık adını vermek hangi manyağın fantazisiydi acaba?) vestiyerinde müşterilerin kabanlarını alıp, duvardaki numaralı askılara asıp, ellerine plastik numaralar veriyordum. Onlar da keyifleri yerindeyse bana bahşiş veriyorlardı. Fena da kazanmıyordum düşününce. Şimdiki maaşıma yakın bir para geçiyordu elime neredeyse. Neyse... Konu o değil. Konu şu. Amına koduğumun pavyonununun her santimetrekaresi korkunç gürültülüydü. Herkes herkesle bağırarak konuşuyordu. Yaşım hayli küçük olduğu için oradaki ablaların hemen hepsi çocuğu yerine koyar öyle severdi beni. Sosyoloji okuduğum için de lakap takmışlardı bir de. Sosyolog... işlerin çok yoğun olmadığı zamanlar içerde bunalan bazı ablalar yanıma gelir, benimle konuşurlardı. Tabi bağırarak. Ben o pavyonda, adını hatırlayamadığım bir ablanın kulağıma bağıra bağıra; yedi yaşından onbeş yaşına kadar babasının ve iki abisinin her gece kendisine tecavüz ettiğini, kimselere bu durumu anlatamadığını, üstelik annesinin de bu durumu bildiğini ama korkusundan hiç sesini çıkaramadığını, Onbeş yaşında nüfus kağıdı ve tek bilet parasıyla evden kaçtığını, otogarda tanıştığı bir herifle Adana'ya gittiğini, ilk bir kaç ay çok iyi davranan ve nikah sözü veren adamın üçüncü aydan itibaren kendisini her gece babası yaşında adamlara sattığını, sonra da sıkılıp tapusuyla beraber pavyona şutladığını, Otuz yıldır her gece kendini öldürmeyi düşündüğünü ama Allah'a inandığı ve ondan çok korktuğu için bunu yapamadığını dinledim. Başka bir akşam Selen abla memesini gösterdi bana o siktiğimin pavyonunda. Ucunun mor kısmının tamamını eski kocasının kestiğini anlattı bana. Bağıra bağıra... Öyle şeyler duydum ki ben o pavyonda, hani benim pek normal olmadığımı söylüyorsunuz ya bazen, o yolunu siktiğimin pavyonunda bir ay çalışsaydınız da görseydiniz ebenizin damını demek istiyorum size... Neyse... Yağlı bir müşterinin kabanının cebini karıştırdığım bahanesiyle kovdu beni patron olacak pezevenk de, aklımın bir kısmını olsun korumayı başarabildim...
    Öğretmenliğimin ikinci senesi kendi öğretmenlerini askere gönderen bir okulun felsefe derslerine girdim geçici görevlendirmeyle. Sıradan bir kenar mahalle lisesiydi. Bir çocuk dikkatimi çekti daha ikinci derste. Arkadaşlarıyla da benimle de sürekli bağırarak konuşuyordu. Hayır temiz yüzlü de bir çocuk. Herhangi bir saygısızlığı falan da yok. Bağırarak konuşuyor sadece. Dayanamadım dersin sonunda, bahçeye çağırdım. Dedim "abicim senin derdin ne? Ne diye bağırıp duruyorsun sürekli?" Kem küm etti başta.Ben ısrar edince de anlatmaya başladı. Sol kulağı hiç duymuyormuş. Sağda da yüzde elli işitme kaybı varmış. Bu daha bebekken, bir gece eve sarhoş gelen babası ağlamasından rahatsız olup, beşikten kaptığı gibi önce tokatlamış, peşinden de duvara fırlatmış. Bir taraftan da bağırıyormuş, "bağırma amına koduğumun çocuğu" diye. (Bu kısımları daha sonra annesi anlatmış.) Susturdum çocuğu. Biraz daha anlatsa okul bahçesinin göbeğinde salya sümük ağlayacaktım... "Amına koyim öyle babanın!" dedim, "Ben de hocam" dedi, biraz mahçup. Sonra gülümsemeye çalışarak binaya girdim...
    Velhasıl, laf çok, zaman dar. Bağırmayın abi bana! Kimse bana bağırmasın. Sövecekseniz de, kızacaksanız da, nefret ediyorsanız da, her ne boksa işte, her ne söyleyecekseniz sesinizi yükseltmeden söyleyin. Anlarım ben merak etmeyin. Ha ben arada bağırıyor gibi olabilirim, merak etmeyin ve idare edin n'olur, çok uzun sürmez. Bu kepçe kulaklarım bağıran ağızlardan öyle bokluklar iletti ki beynime, hala bütün uykularım bölük börçüktür benim. Hala biraz fazla güldüğümde berbat bir vicdan azabı gelip çöker göğsüme. Yarım aklımı iyice başımdan almayın benim. Bağırmayın lan bana! Her ne söyleyecekseniz ağır ağır söyleyin, usul usul. Hem dinlerim sizi, hem duyarım, hem de anlarım. Yeter ki bağırmayın. Bağırmayın...
    0 ...
  25. 87.
  26. okunsun diye yada okunduğu için yazmadığını düşündüğüm bloggerdır. bir defter doldurur gibi sadece yazan yazar. kaygısız.
    0 ...
  27. 88.
  28. 'Kendimden başka herkese tahammül ediyorum bazen
    Kendimle beraber herkesten nefret etmeme rağmen..'
    1 ...
  29. 89.
  30. GiDELiM BURADAN

    Gidelim buradan... Göğsünü sıkan, içini daraltan o laneti geride bırakıp gidelim. Burada yağmur bile güzel yağmıyor artık. Yağmuru güzel yağan bir yerlere gidelim.

    Gidelim buradan... Burası bizim değil. Nasıl başederiz bu kadar saçmalıkla? Her şeye sıfırdan başlanabilecek bir yerlere gidelim.

    Gidelim buradan... ilaçlarını yanına alma. Kitaplarımı almayayım ben de. Biraz da onlar çıldırtmıyor mu bizi? Havası ilaç, denizi kitap bir yerlere gidelim.

    Gidelim buradan... Bıktım tepemizde sallanan manasız sorulardan. Soru sorma artık bana. Soru sormayayım sana. Her türlü sorunun tedavülden kalktığı bir yerlere gidelim.

    Gidelim buradan. Burada insanlar kötü. Hep bir şeyler anlatmamızı bekliyorlar, hep bir şeyler anlatmamızı isteyecekler, bitmeyecek bu hiç bitmeyecek. Kimseye bir şey anlatmak zorunda kalmayacağımız bir yerlere gidelim.

    Gidelim buradan... Bak uyuyamıyorum yine. Senin de uykuların defolu, bölük pörçük. Huzur içinde uyuyabileceğimiz bir yerlere gidelim.

    Gidelim buradan. Ya sen bana gel ya da ben geleyim sana. Sonra gidelim. Hadi...

    Ali Lidar.
    0 ...
  31. 90.
  32. "öfkeliyim gölge. biraz daha somut bir şey olsan seni bile çiğneyip geçecek kadar öfkeliyim. keyfin yerinde tabi, senin bir bedenin yok. bense hem gövdemle hem de seninle uğraşmak durumundayım. ve onlarla.. onlar; birbirleriyle oyuncak gibi oynayıp sıkılınca bir kenara fırlatanlar, gecekondularından en afili kıyafetleriyle fırlayıp iliştikleri bar taburesinde kızların memelerine bakıp birayla birlikte ağızlarının sularını içenler ve memelerini her türlü bakılmama ihtimalini dışarıda bırakacak kadar arsızca sokağa salanlar, kapı önü değnekçileri, çiçek satan şoparlar, bir bok satmayıp para dilenen çocuklar, sevdiklerine açılamayanlar, masaya kapaklanıp hıçkıra hıçkıra ağlayanlar, tepeden tırnağa tere bulanmışken etrafa sahte gülücükler fırlatan garson kızlar, kafaları güzelleştikçe vahşi batının hızlı kovboyları edasıyla cep telefonlarına saldırıp zavallı mesajlar yazan egosu çürümüş mahluklar, ucuz hayaller, iğrenç pazarlıklar ve kalabalık ve gürültü ve duman ve et ve ter ve korku.. korkuyorlar aslında gölge, hepsi birer korkak. yalnızlıktan korkuyorlar, unutulmaktan
    fark edilememek korkusu ödlerini koparıyor. en aşağılık ilgi bile yok sayılmaktan daha iyi geliyor onlara. çünkü biliyorlar ki gerçekten yalnız kaldıklarında kendileriyle hesaplaşmaya başlayacaklar ve hiçbiri bunun üstesinden gelebilecek kadar güçlü değil. ve ben gölge bunları gördükçe deliye dönüyorum. avaz avaz bağırmak istiyorum, siktirin gidin bir ağaç kovuğu bulun kendinize bir mağara bir oda bir her neyse işte gidin kapatın kendinizi.. ama yapamıyorum. kimselere bir şey söyleyemiyorum. sonra da işte böyle kendime sarıyorum. elimden hiçbir şey gelmiyor gölge. kalabalıkların arasında sabun köpüğü gibi dağılıp bu saçma sapan kompozisyonun bir parçası oluverecekmişim gibi geliyor, korkuyorum. dağılıyorum aslında gölge, kendi kendime, yavaş yavaş, öfke içinde küçülüp dağılıyorum."
    Tesirsiz parçalar 136.

    Ferdi tayfur'u ve küçük prens'i çok sever kendileri.
    0 ...
  33. 91.
  34. adın üç kere geçti saçma sapan bir filmde.
    yalnız olsam çok ağlardım ama annem bakıyordu.
    otoban dolusu gürültüyü sıkıştırıp beynime;
    anne dedim, hadi çay koy da içelim.
    3 ...
  35. 92.
  36. --spoiler--
    ''hiç kimse hayat kadar sert vuramaz derdi rocky balboa. haklıymış lan!''
    --spoiler--
    1 ...
  37. 93.
  38. ot dergisi nisan ayı sayısında şu yazıyı yazmış olan kişi. (hayal kırıklığı koleksiyoncusu)

    'yirmi yıl önce dünyayı değiştirebileceğimi zannederdim. on yıl önce dünyanın buna değmeyeceğine, çevremi ve kendimi değiştirmenin yeterli olacağına inandım. bir kaç yıl önce de iyice hedef küçültüp, sadece kendimi değiştirebilmek için harcamaya başladım bütün enerjimi...

    şimdi ise çoraplarımı değiştirmeye bile üşeniyorum. bok yesin "her şey değişir" diyen filozof. ne dünya, ne insanlar, ne çekilen acılar değişiyor. sadece rüya görüyor ve umutsuzca uyanacağımız anı bekliyoruz. bir meyhane sandalyesi ya da onkoloji kliniği ya da rahat ev yatağı, ne fark eder? o kadar uzak ki aslında herkes herkese, yan yana olsak bile dokunamıyoruz birbirimize...'
    0 ...
  39. 94.
  40. OLSUN, BEN SENi ÇOK SEViYORUM

    Ay'ın bir sikime benzemediği bir geceydi. Yıldızlar da görünmüyordu ortalıkta, onları saklayan bulutlar da. Yarısını tek seferde içtiğim ucuz şarap patlıcan şerbetine, suratım muşmula hoşafına, kalbim otoyol geçeceği için istimlak edilmiş pancar tarlasına benziyordu..

    'Hiç mi özlemiyorsun beni?' dedim.

    'Korkuyorum' dedi. 'Sen beni o kadar çok sevdin ki, o yüzden korkuyorum'

    Onu kafamda çok yüceltip büyüttüğümü, bunun sonucunda muhtemel bir hayal kırıklığı yaşayacağını, bu hayal kırıklığıyla baş edecek gücü olmadığı için de ne yapacağını bilemediğini söyledi. Ya da işte buna benzer şeyler..

    Allah'ım, nasıl da yanılıyordu. Ama ne yapabilirdim ki, inançlı bir yanılgı karşıdakinin felaketi bile olsa kolay kolay ortadan kalkmıyor ne yazık ki..

    Lafı değiştirmek istedim. Ay'dan ya da yıldızlardan söz etmeye çalıştım. Ama aksi gibi Ay bir boka benzemiyordu o gece ve lanet olası yıldızların hiçbiri ortalarda yoktu. Bir süre sustum çaresiz..

    'Ben seni çok seviyorum' dedim sonra. Bir tek bunu söyleyebildim. Canım bir tek bunu söylemek istiyordu. Biraz daha susup devam ettim.

    'Olsun' dedim, 'eğer varsa kırılacak bir hayal, onu tamir edecek kadar çok seviyorum ben seni.

    O sustu bu kez. Benden daha uzun sustu, içim acıdı bir an. Sanki benden daha çaresiz gibiydi..

    'Uyuyalım mı?' dedi bir süre sonra. Her ne durumda olursam olayım, her duyduğumda gülümseyerek itaat ettiğim tatlı bir buyruk gibiydi bu laf. Yanımda olsa, sıkıca sarılırdım. Değildi..

    Olur uyuyalım demedim ilk kez. 'Yatalım hadi' dedim. Zor uyunacak bir geceydi ve ben ona yalan söyleyemezdim.

    Başka bir şey konuşmadık. O bir süre sonra uyudu sanırım. Ben de bir süre uzanıp kalktım. Camı aralayıp bir sigara yaktım. Hala tek bir yıldız göremiyordum. Ama Ay.. ilk kez bir şeye benzetir gibi oldum Ay'ı. Evet evet Ay,ağlayan bir çizgi film kahramanına benziyordu. Pepe! Bir süre sessizce ona eşlik ettim. Son yudumunu diplediğim şarabı da nihayet şaraba benzetebilmiştim. Biraz daha seyrettim Ay'ı. Sonra yüzümü doğuya doğru çevirip pencere aralığından usulca mırıldandım.
    'Olsun, ben seni çok seviyorum..'
    0 ...
  41. 95.
  42. N'olur Bunları Çabucak Geçmeyelim Sevgilim

    Göremediğimde seni
    uyuyayım diyorum
    geniş zamanlı
    geniş pencereli
    geniş yataklı
    bir evde
    belki gelir
    dünyayı sığdırdığın
    yüreğine
    beni de sığdırırsın diye

    karınca ısırığı kadar
    bir umut
    vardıysa eğer
    hiç kaybolmaması için
    şehrin bütün yağmurları
    bana yağsın istedim

    ıskartadaki bir trenden
    biraz anı ödünç alıp
    gelsem sokağınızın başına
    aldırmadan
    üstümün başımın yaşına
    misafir eder misin?
    0 ...
  43. 96.
  44. MAVi SAPLI BALTA!

    Buna benzer bir acıyı yaşamıştım evvelden
    Olacakların farkındayım hiç uzatma istersen
    Mavi saplı bir balta senin kadar iş görür
    Ucuna, asılmış bir kuş kondururuz dilersen

    Sakatlanmış bir atım sürünün arkasında
    Sense sarı bir arslan en acımasız tavrınla
    Ha desen parçalarsın gövdem pençenin ucunda
    Uzatma, uzat ordan, mavi saplı bir balta

    Senden merhamet dilenmez aman bilmezsin bilirim
    Şikayetim yok tabi ki yine gelsen yine severim
    Senin yolun çok uzun benimse gözüm toprakta
    Usulca uzat hadi, mavi saplı bir balta..
    0 ...
  45. 97.
  46. Bu kez ben haksız değilim bu kez sen beni dinle
    sana hak verip durmaktan onurumu sakatladım
    çizik vidaymışım meğer sen yıldız tornavida
    ne sağa dönebildim ne sola
    hırpalandığımla kaldım
    söyleyecek laf çok sende şöyle kafanı çevirip
    yanlışlıkla baktığın kuşları bile ağlatırsın
    bakma bana konuşma da kal öyle kıpırtısız
    cehennemin dibinde metal şezlong kiraladım
    ben gidiyorum artık kalanlara anlatırsın.
    0 ...
  47. 98.
  48. AH MUHSiN ÜNLÜ ALPER ABi VE BEN KiMSEM ARTIK

    Ah Muhsin Ünlü süper bir insanmış
    Bence Alper abi ondan daha süper bir insan
    Bendense bi bok olmaz
    ikisi de yolda Ebu Bekir'i görseler en azından selamlaşırlar
    Ben bir araba fırça yerim
    Kesin der ki bana, "oğlum manyak mısın sen niye bu kadar içiyorsun?"
    Ah Muhsin Ünlü ara sıra yalan söylüyordur muhakkak
    Alper abi söylemez diyor ama herkes ara sıra yalan söyler
    Ben en çok anneme yalan söyledim hala durup durup söylüyorum
    Annem beni döverken mesela gözleri kocaman oluyordu
    Öyle zamanlarda bile durmadan yalan söylüyordum
    Ah Muhsin Ünlü Azrail'i yolda görse selam verirmiş
    Sanıyorum Ah Muhsin Ünlü yolda kimi görse selam verir
    Ben yolda Azrail'i görsem derim ki "Anam babam niye bu kadar geciktin?"
    Alper abiye anlatsam şimdi bunları eminim kıçıyla güler
    O bana deli gibi gülerken ben ona "Abi" derim, "gülme bu hiç komik değil!"
    Ah Muhsin Ünlü şanslıymış annesi ölürken o kocamanmış
    Alper abi biraz şanssız annesi öldüğünde o küçükmüş
    Bense hepten boku yedim annem hala yaşıyor
    Annem yaşıyor ve yaşlanıyor biliyorum bir gün ölecek
    Ben yaşıyorum ve her gün annemin bir gün öleceğini düşünüyorum
    Annemin her gün tansiyonu çıkıyor beli ağrıyor saçları ağarıyor
    Benim de saçlarım ağarıyor annem gözümün önünde yaşlanıyor
    Dedim ya en şanssız benim kimse beni ipine takmaz
    Annem çay getirdi az önce fazla uzaklaşmış olamaz
    Ne tuhaf anneler çocukları üzüntüden ölürken bile
    Çocukları üzüntüden ölürken bile çay getirmekten vazgeçmiyor ne tuhaf
    Siz bir görseniz annemi ne demek istediğimi anlarsınız
    Annem hepinize çay koyar öleceğine inanamazsınız.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük