taraftarlığı inanılmaz bir dille anlatmış gerçek futbol yorumcusu, gerçek taraftar.
taraftarlığı nasıl tanımlıyorsunuz?
taraftarlık bence yaşayan en büyük beşiktaş aşığı olan zeki demirkubuz ustanın en büyüleyici filmine benziyor: kader. mesela eşinizle aranız sürekli kötü olsa sonunda boşanırsınız; en yakın arkadaşınızla bile bir gün aranız açılabilir, yollarınız ayrılabilir ancak taraftarlık bağlamındaki aidiyet düpedüz kaderdir, siz ne kadar acı çekerseniz çekin fark etmez! arjantinli futbol filozofu valdanonun dediği gibi futbol yaşadığımız hayatın bir metaforu! hayattan kaçamadığınız gibi âşık olduğunuz takımdan da kaçamazsınız, size en büyük acıları yaşatsa da sürekli peşinden gidersiniz. hatta benim beşiktaşa karşı hissettiğim duyguların özelinde öldürmeyen tüm yaralar sadece aşkınızı gürbüzleştiriyor, alevlendiriyor demek isterim.
dünyanın her yerinde olduğu gibi bizde de futbol daha çok iş emeğinden başka bir şeyi olmayan insanların en büyük eğlencesi. mesela dünyanın en büyük sosyal adaletsizliklerinin yaşandığı ülkemizde 13 yaşındaki tornacı çocuk, sadece haftanın bir günü kendisini en büyük hissediyor, o da maça gidip takımını desteklerken en büyük biziz diye bağırırken!
her ne kadar fahiş bilet fiyatları yüzünden artık o haftanın bir günü kendini en büyük hissedebilen insanlar çok fazla maça gidemeseler de radyodan maçları dinliyorlar ve o anda o küçücük radyo koskocaman dünyanın kendisine dönüşüyor. dünyada başka hiçbir kültürel faaliyette böyle bir tutku ve kara sevda söz konusu değil. mesela liverpoollu taraftarların kalelerine giden topun aksi yönüne doğru kalkıp üflemeleri, milyonda bir ihtimal de olsa hep beraber üfleyerek o topun kale çizgisini geçmesini engelleyeceklerini hissetmeleri mükemmel bir varoluş durumu. gerçek taraftar için futbol aşkı, dostoyevskinin mükemmel romanlarındaki hayat gibi: i̇ki kere iki her zaman dört etmeyebilir! etse de biz ısrarla etmeyeceğine inanmaya devam edebiliriz mesela ben zeki demirkubuz ustanın beşiktaş aşkını sadece dostoyevskinin beyaz gecelerde anlattığı aşkla karşılaştırabilirim: bir anı bile tüm ömre bedeldi benim için de ali gültikenin demirsporu rekor farkla yendiğimiz gün röportajcıya rakibimiz için zaten çok acı bir an, onların yanında konuşmayalım lütfen, aynı işten ekmek yiyen insanlara saygısızlık olmasın! dediği 15 saniye, sinan engingillerin verdiği tüm acılara değer.
ne zaman ki onun gibiler canlı maçlarda yorumlar yapar işte o zaman türk futbolu gelişir.
ayrıca twitter dan takip edilesi insandır. http://twitter.com/AliEce1888
ogan tarhan'la beraber türkiye'nin gerçek futbol profesörlerinden olduğunu düşündüğüm, ama bu kadar ekran tecrübesinden sonra hala konuşurken böyle heyecanlanmasına şaşırıyorum.
Bursa'ya geldiği gün b24 otobüsünde tam da korupark tarafına dönüyordum. radyoda ilker Duralı Ali Ece'nin koruparkta olduğunu söyleyince düğmeye bastım ve indim. içeri girdim. cafe crown'da kahvesini yudumluyordu, yine siyah bandana, yine george best. ali abi? dediğimde kaltı, sarıldık koyulduk muhabbete, özlemişiz görmeyeli elbet, hep mesaj at, hep telefonla konuş olmuyor..
irlandaya gidememiş çok üzüntülüydü. abi 1000 küsür yuro uçak bileti mi olur amk... derken çok haklıydı. bir şeyler içtik program öncesi, serinledik. ilker duralının programına 12. adam'a konuk etti beni 2 dakkada .. iyi adamsın ali ece. biraz fatsalegrealrgre fatsa, biraz ferguson derken programı başladı. oturdum izledim..
bir daha ki buluşma geceli gündüzlu olur inşallah..
Vedat Okyar olmasa , en sevdiğim beşiktaşlı derdim sana..
dün bursa ya gelmiş olmasına rağmen aşağı yukarı aynı saatlerde sınavım olduğu için yanına gidemedim ama en yakın tarihte istanbul da mekanına gidip lahmacunlarımı yiyeceğim. anladın sen onu ali baba.
27 temmuz salı günü yani yarın saat 16:00 da bursa korupark ta görebileceğimiz spor yorumcusu. yeni sezonda lig tv deki yenilikleri melih gümüşbıçak, melih şendil, ayşin zeren, merve toy ve tayfun bayındır gibi isimlerle bursalı futbolseverlerle buluşturacaklar.
hergün staj dönüşü arabada lig radyo daki total futbol programını dinlediğim kendi tabiriyle futbol dilencisi. futbol bilgisinden çok futbola olan tutkusu takdir edilesi olan şeker insan. seviyoruz kendisini.
dinar bandosu'nun gitaristi, sağlam bir futbol yorumcusu, kitap yazarı, birkaç yıl önce çalıştığımız müzik stüdyosunun sahibi, entellektüel bilgisi had safhada, müthiş eğlenceli ve sabaha kadar her konuda sıkılmadan sohbet edilebilecek eşsiz insandır kendileri.
kafsına taktığı bandanaları neden taktığını merak ederdim meğerse önden saçları dökük olduğu için takıyormuş. adamın karizması benim gözümde kayboldu böylece.
on parmağında on marifet olan insanlar vardır ya, bu adam öyle biri işte. total futbol'da yorumculuk yapıyor, 1903 radyo'da pascal nouma ile program yapıyor, four four two dergisinin yazı işleri müdürü. ayrıca çarşı'nın resmi sitesi olan forzabesiktas.com forumuna da üye.
her şeyden önce beşiktaşlı. manyak bir futbol bilgisi var. her şeyi önceden çok iyi görüyor, futbol geçmişini acayip iyi biliyor. 2010 dünya kupası öncesi "fransa galibiyet alamaz, uruguay ve şili'den turnuvada yıldızı parlayan takımlar olur" demişti.
fransızca ve ingilizcesi yok iyi. üstelik 16 yaşına kadar kekemeymiş bu adam.
29 haziran 2010 ispanya portekiz maçından önce yine skyturk'te total futbol programındaydı. pascal nouma konuktu, oturdum maç öncesi izlemeye başladım. küçükken annesi kansermiş bu adamın, onu anlattı ve gözleri doldu. benim de annem kanserdi onun annesinin kanser olduğu yaşlarda, benim de içim bir fena oldu. onun sesi titriyor, gözleri doluyor, benim de ekran başında içim parçalanıyor. neler çektiğini anlayabiliyordum azbuçuk.
herkesin bildiği gibi kendisi fanatik bir beşiktaş taraftarı'dır. bunu öğrendiğim zaman zaten adama kanım kaynamıştı. pascal programa konuk olur da 28 kasım 2002 beşiktaş dinamo kiev maçı konuşulmaz mı? adam maçı anlatmaya başladı. o gün staddaymış, ben de staddaydım. hatta benim gittiğim ilk maçtı. maçı bir anlatmaya başladı, pascal'ın uzun zaman sonra beşiktaş'ta oynayıp gol atmasını, o stadın atmosferini... yine yaşadım o günü. ikinci golden sonra "üç üç üç üç" seslerini duydum, resmen stad uğulduyordu. "neden daha önce ben buraya gelmedim?" diyerek pişmanlığı yaşıyor, "bundan sonra hep geleceğim" diyerek kendime söz veriyordum. mükemmel bir gündü. herkes "pascal gol gol gol" diye bağırıyordu. kartal gol gol gol vardı o zaman ama insanlar pascal nouma'nın gol atmasını istiyordu. pascal nouma kırar mı Beşiktaş Taraftarı'nı? öyle bir gol attı ki, ömer üründül bile sadece oooooooo diyebildi. herkes staddan çıkmıştı, beraber gittiğim arkadaşla maç bittikten sonra en son biz kalmıştık nerdeyse. hala seviniyor, hala halay çekiyorduk. üstümüzden formayı çıkarttık, onu filan sallıyorduk. öyle bir gündü.
ali ece her zaman kafasına bandana tarzı bir şey takar. ayrıca giydiği tişörtlerle de ünlüdür. geçen gün çıktığı o programda bir tişört giymiş. hayatımda şu ana kadar üzerinde söz yazılı olan baskılı tişört şeklinde en beğendiğim tişörttü. eric cantona'yı öven tişörtte şöyle yazıyordu: "1966 ingilizler için önemli bir yıldır. çünkü o yıl eric cantona doğmuştur.". tişörtteki olay şu; 1966 yılında ingiltere dünya kupası'nı aldı ama asıl önemli olan, eric cantona doğdu ve manchester united'ta oynadığı için, ingilizler onun gibi bir futobolcu izledi. mükemmel bir söz. zamanında halı sahalarda sürekli formamın yakasını kaldırıp top oynadığım için, bu söz benim acayip hoşuma gitti. sonrasında baktım yaka boğazıma batmaya başlıyor ve rahatsız oluyorum. ben eric cantona gibi olduğumu farklı şekilde göstermeliyim dedim. attığım golden sonra sol elimi ve işaret parmağını yukarı kaldırıp "ben tekim" anlamında bir mesaj veriyordum. ondan sonra baktım ki her maç sadece bir gol atıyorum. insanlar "başka gol atmayacaksın herhalde yine?" diye sormaya başlayınca ondan da vazgeçtim.
konunun dışına sapmış olabilirim ama asıl olay şu: bu adamın yaşadığı her şey ve her yönü benimle bağdaşıyor. ondan daha bir seviyorum bu adamı. umarım her zaman çizgisini korur da kendi kafa dengim olan birinin yorumunu her zaman izleme ve dinleme fırsatına erişirim.