Sünni kardeşlerimiz alevi kardeşlerimizi suçladıkları iki husus vardır bunlar Alevilerin neden namaz kılmadıkları ve neden abdest almadıklarıdır. Sözlük ahalisi olarak ta Alevilikle açılan başlıkların altında bu suçlamalar bolca görülür. Bu konuyu kavramak için öncelikle namaz kelimesinin nereden geldiğini bakmak gerekir, peygamber kelimesi gibi namaz kelimesi de dilimize Farscadan geçmiştir. Arapçada namaz kelimesine karşılık gelen kelime salahtır ve salah dua demektir. Fakat biz namaz kelimesiyle dua olmaktan çıkarıp bir ritüel haline büründürdük. Ezanlarda her gün haydin duaya diye okunmaktadır. Kuran-ı kerimde namazın yani salahın nasıl yapılacağından bahsetmez abdestin nasıl alınacağından da ayrıntılı olarak bahsedilmez. Belli hususlara dikkat çekilir. Zaten sunni mezheplerin iki rekat mıydı, dört rekat mıydı, sünnet miydi farz mıydı kavgalarının nedeni Hz. Muhammedin farklı biçimlerde namaz kılıyor olmasındandır ve sünni mezheplerde bu konuyu kendilerince (emeviler döneminde tolatılan hadiserle) izah etmişlerdir. Kuranda 80 yerde salah ile alakalı olarak secdeye varınız, 264 yerde dua ibadeti geçmektedir. Alevilerde kuranda söylenen bu görevi hakkıyla yerine getirmektedir ve bu ibadete niyaz demektedirler (halka namazı veya cemlerde). Kuranda bahsi geçen ruku, secde, niyaz kelimeleri uygulanır. Aleviler ibadetlerini gerçekleştirirken rükuya varır, çapraz şekilde el bağlar, secdeye iner, yere alın koyar, boyun bükme, diz kırmayı görmek mümkündür. Alevilik kuranı kerimi anlamaya büyük gayret gösterir ve yapılan her rituelin kuranda yeri olması gerekir. Alevilerin oturarak ve dövünerek allahı anlamarının altında yatan ana neden nisa süresi 103. Allahı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin ayettir. Aleviler hu hu nidalarıyla için için Allah ismini haykırmalarının nedeni ise araf süresi 55. ayetteki Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin, Allah emridir.
Aleviler abdest almadığı saçmalığı ise gene alevi düşmanları tarafından uydurulmuştur. Aleviler dini ritüellerini gerçekleştirirken abdestteki gibi bedenlerini temizlerler. Ayaklarını yıkarken, ayaklarımla kötü yollara gitmeyeceğim, ellerini yıkarken, ellerimi harama uzatmayacağım, yüzünü yıkarken, kadınlarımıza veya erlerimize, kimseye kötü gözle bakıp, yüz kızartıcı suç işlemeyeceğim, ağız yıkanırken, dil ile kötü söz söylemeyeceğim, kulaklar temizlenirken, dedikoduya kulaklarımı kapatacağım veya saçlar elle ıslatılırken, hayırdan başka bir şey düşünmeyeceğim, diye Allaha söz verilir.
Son olarak yunus ermenin çok güzel bir sözü vardır onu buraya yazmadan edemeyeceğim. Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil, Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil, Yol o dur ki doğru vara göz o dur ki Hakkı göre, Er o dur ki alçak dura yüceden bakan göz değil.
Buradan çıkartacağımız sonuç dini farklı yorumlamak suç değil, suç farklıları batıl diye nitelendirip farklı olanları dışlamak ve onları yok saymaktır.
edit. arkadaşlar yazımı word'de yazıp buraya aktarıyorum herhangi bir sorun olursa lütfen uyarın, çünkü güzelim pazar günü çalışıyorum.
aslında alevilik kitabi bir din olmayıp etnik bir dindir. şöyle bir örnek vereyim sünnilikten veya hristiyanlıktan aleviliğe dönen kişiler görülmez. alevilerin böyle bir çalışması olmadığı gibi, bunun vaftiz vs gibi bir irtüeli bile yoktur. halbuki dinlerle ilgili hep söylediğimiz ve hatta yakındığımız yayma ve kabul ettirme çabası bahse konu olgunun bir din olup olmamasının da en önemli delillerinden biridir. madem kişinin ilahi kurutuluşuna vesile olacak bir yolu biliyorsun niye bu yolu tanıtıp yaymaya uğraşmıyorsun?
bunun tek nedeni aleviliğin, başta söylediğim gibi, etnik bir din olup mensuplarının atalarından tevarüs ettikleri ritüelleri devam ettirme ihtiyacından ibarettir. bu ihtiyaç bir insan hakkıdır ve elbette kimse bu konuda sorgulanamaz.
islam dini açısından bakıldığında "salah"ın ne olduğu bellidir. peygamber'in nasıl "namaz okuduğu" da bellidir. bu konuda sünni, imamiye şiası*, zeydiye şiası* gibi ana ekollerde bir tutarsızlık yoktur. hepsi tarihsel olarak peygamberin öğrettiği namazın nasıl olacağı konusunda küçük nüanslar dışında hem fikirdir.
alevilerin getirdiğine benzer sorgulamalar islam coğrafyasının değişik bölgelerinde iz düşüme sahip değildir. endonezya'dan fas'a kadar olan bölgede bu ve benzeri iddialara sahip başka bir grup yoktur. belki ismailiye şiası buna yakın bir söyleme sahiptir deilebilirse de ismailiye şiası'nın da yukarıda yaptığım alevilik tanımına benzer şekilde soydan gelen ve yayma ihtiyacı duyulmayan bir etnik din olması sözlükçüler için açıklayıcı olacaktır.
aslında bu alevilik meselesi oldukça ilginçtir. etnik bir din olan aleviliğe mensup olanlar arasında sadece iki etnik kökenden gelirler; türk veya kürt. bu benim için iki yönden anlamlıdır. birincisi alevinin lazı, çerkezi, abazası olmadığına göre bu iki ırk arasında etnik geçişlilik vardır. ikincisi alevilik olgusu evrensel değil yereldir. türkiye'nin içinde kökeni orta asya'dan gelen yüzeysel olarak müslümanlaşmış türklere dayanan bir olgudur.
çok ilginç bir şekilde orta asya'da da alevi bulunmamasına rağmen bulgaristan'da vardır. demek ki bu mezhep göç sonrası türkiye'de doğmuş bir durumdur.
daha da ötesi "alevilik" ve öncesinde "kızılbaşlık" alevilerin icat ettiği bir kimlik olmasa gerektir. ilk başta dediğim gibi kitabı ve eğitimi bulunmayan bu ekolün doğu anadolu'dan arnavutluk'a kadar organize bir şekilde kendine kimlik oluşturması mümkün değildir. bu isimler olsa olsa devletin eski türk dini ve törelerini devam ettiren göçerler için verdiği isimlerdir.
sözün özü bu kimliği yeniçeri karşıtlığı ve iran taraftarlığı çerçevesinde plitik bir mesele olarak algılayıp üzerine giden osmanlı yaratmıştır. ve elbette alevi kürtler tarhin herhangi bir anında "gerçeği göremedilerse" aslında türk'ken kürtçekonuşmaya başlayan konar-göçerler olsa gerektir. bu benim tespitim değil "dersim kürtleri" hakkında bitlis emiri "şeref han"ın görüşleridir.
türklerin alevilikle ya da islamla tanışmalarının tarihini bilmek gerekir. dedeler, babalar, abdallar aracılığı ile islamla tanışmış olduklarından ve ayrıca şamanizmin etkilerinin günümüz de bile görünüyor olmasından anlaşılacağı üzere alevilikde islamiyetin tasavvufi yorumu hakimdir. şekil değil özdür önemli olan.
aleviler misyonerlik yapmışlar mıdır bilmiyorum ama yüz yıllarca sindirildiklerini biliyorum. yani bırakın kendi inanış biçimlerini tanıtmayı, ölüm korkusuyla kendilerini gizli tutmalarını zorunlu kılmıştır bu durum.
yine bu sebepten çoğu alevi neyi, niye yaptıklarını veya yapmadıklarını bilmezler. ailelerinden öyle görmüşlerdir. son yıllarda biraz daha kendilerini özgürce ifade edebildiklerinden yeni nesil daha bilinçlidir.
80 li yıllarda bir önceki 10 yıl içinde yaşanmış olan çorum, maraş vb. olaylar sebebi ile nesiller sinmişlerdir. alevi olmaktan neredeyse utanır hale gelmişlerdir.
dini ritüllerini yerine getiren de vardır getirmeyen de, aynen sünnilerde olduğu gibi. hiçbir alevi bir sünniye neden namzını öyle kılıyorsun, orucunu öyle tutuyrsun diye sormaya tenezzül etmezken karşı cenahta ise tam tersi bir anlayış hakimdir. hiç çekinmeden kendilerince doğru bildikleri şeyleri yapmıyorlar diye yargılama hakkını da kendilerinde görmektedirler.
düzeltme:imla
Alevilikte abdest, farklı olarak, dışla birlikte iç temizliği anlamına gelir. Geleneklere göre birçok dini inanışta olduğu gibi Alevilikte de "temizlik" önemli bir yere sahiptir. Örneğin Cem törenine katılmadan önce banyo yapıp gitmek önemli bir gelenektir. Buna boy abdesti de denir. Ama güsul vb durumlardaki gibi kurallara bağlanmamıştır. Önemli olan ruhen ve bedenen temiz olmaya çalışmaktır. Kişi buna kendisi karar verir. Ama temiz olmak makbüldür. Bu Allah'a, pire, Xızıra, Ali'ye ve davaya saygıyı gösterir.
Burada Alevilik'in temelini iyi bilmek gerekiyor. Alevilik, şekilciliği ve dogmatikliği reddeder. Temizlenmek için çeşitli kurallara bağlı kalmak da gerekmez. Aynen ibadet etmek için veya günlük yaşama devam etmek için olduğu gibi. Alevilikte önemli olan özdür. Alevilikte dış temizlik ve iç temizlik birlikte telafuz edilir. Zahiri ve batini olarak (içsel ve dışsal) temiz olmak salık verilir. Önemli olan burada bu temizliğin nasıl olacağı değil; iyi niyetli bir şekilde yapılmasıdır. ibadetin her türlüsü Alevilikte Allah ile insan arasındadır. Allah, insanın özündedir. Onun ne yaptığına değil, ne yapmak istediğine bakar. Dolayısıyla temizlenirken de ağzına kaç kere su götürdüğü ile değil, elindeki imkanlar ölçüsünde gerçekten temizlenmek için çaba sarfedip sarfetmediğine bakar. Başkası anlayamaz bu Hakk ile kulu arasında olan bir şeydir. Ve verilen şartlara uymak insanın kendi inisiyatifindedir. Bunu da Hünkar Pir Hacı Bektaş Veli'nin muazzam bir sözüyle anlatabilirim:
Hararet nardadır, sacda değildir. Keramet baştadır, tacda değildir. Her ne ararsan kendinde ara. Kudüs'de Mekke'de Hac'da değildir.
Aslında bu sorunun sorulmsı temel nedeni, Aleviliğin fazlasıyla islamla bağdaştırılmasıdır. Fakat olay şudur ki: Aleviliğin özü Bektaşilik anlayışındadır.