sevgilinin gerçek yüzünü görmek,
''ben sana güvenmiyorum'' cümlesini rahatça söyleyebilmek,
kendisini senin mutululuğun adamış bir sevgilinin olası,
ayrılmak istediğinde ''aldatmıştı zaten'' diye içini rahatlatabilmek.
ayrıldıktan sonra ağız dolusu, rahatça bela okuyabilmek. edilecek tüm beddualara kılıf bulmuş olmak. birini tamamen silebilmek, akılda soru işaretleri bırakmamak, "aslında çok da kötü değildi ya, ah canım" tarzı geri viteslerde bulunmamak.
ileride daha adam gibi daha ciddi ilişkiler kurmak için tekme yemekte gereklidir ondan ders çıkarup aynı hataya düşmezsiniz bir daha. her şeyi yaşarsanız mükemmele yakın yaşarsınız kanımca..
yanındaki kişiyi erken tanımaktır sadece. nasılsa aldatılacaktın demek ki. ne kadar erken olursa o kadar iyi. yıllarınızı bile vermiş olsanız böyle düşünmelisiniz.
hayatın ne kadarda piç bir düzenle ilerlediğini görmek ve artık hayat yolunda bu acımasız tecrübeyi yanına alarak ilerlemek.
eşşek gibi seversin aga, o eşşek gibi sevdiğin şahıs bir başkasının altına iki güzel sözle bile yatabilme şerefsizliğine erişmiştir. işte bu koyar evlat acısı misali. ''ben bunu mu sevdim?'' diye sorar durursun kendi kendine. ama ne çare? istediğin kadar yırtın...
aldatılan kişinin olaya birde pembe gözlüklerle bakmasıdır. olsa olsa sizi aldatan kişinin yüzüne yaptığı şerefsizliği haykırma fırsatıdır. onun için yapılanlar, onun için vazgeçilenler, ona karşı o güne kadar hissedilmiş güzel duygular bir bir söylenmelidir. tabi aldatan kişi için bunların bir anlamı bir değeri olur mu bilmem. eğer pişman olduğunu hissetmiyorsanız zaten çok büyük bir yanlıştan dönmüşsünüz demektir. o gece çılgınlar gibi eğlenip bu kurtuluşu kutlayın derim.