"yazgım böyle benim!
herkes, çocukken de yüzümde kötülük işaretleri buluyordu,bunlar yoktu aslında,
ama seziliyorlardı, onlar da oluştular.
ben alçak gönüllüydüm, beni oyunbazlıkla suçluyorlardı:
suskun biri oldum.
iyilik ve kötülüğü derinden algılaya biliyordum:
kinci oldum.
sevinçsizdim,diğer çocuklar, neşeli, konuşkandılar; kendimi onlardan üstün görüyordum,beni onlardan aşağı görüyorlardı:
kıskanç oldum.
bütün dünyayı sevmeye hazırdım,
beni kimse anlamadı:
bende nefreti öğrendim.
şenliksiz gençliğim,
kendimle, dünyayla dalaşmakla geçti;
en güzel hislerimi alay edilmekten korkarak,
içimin derinliklerine sakladım:
onlar da orada öldü.
doğruyu söylüyordum,
bana inanmıyorlardı:
aldatmaya başladım.
dünyayı, toplumun alışkanlıklarını öğrenince yaşambilimde uzmanlaştım;gördüm ki diğerleri benim olanca çabamla edinmeye çalıştığım çıkarlardan bedavaya yararlanarak, emeksizce mesut oluyorlardı.o anda kalbimi bir ümitsizlik kapladı, bu, tabanca mermisiyle iyileştirilecek bir ümitsizlik değil, incelikli,yalın bir gülümseyişle kapatılan güçsüz bir ümitsizlikti.
ben, manevi anlamda sakatlandım:
ruhumun yarısı ölüydü, herkesin emrine hazır biçimde yaşıyordu;bu durum kimsenin dikkatini çekmedi,çünkü onun yıkıma uğramış yarısının yaşadığından kimse haberdar değildi.
ama siz şimdi ona ilişkin anıları uyandırdınız,ben de size onun kabir kitabesini okudum.çoğu kişiye kitabeler komik
görünür, ama bana değil, hele onların altında gömülenleri anımsadığımda...
fakat düşüncemi onaylamanızı istemiyorum:
bu davranışımı komik buluyorsanız lütfen gülün, size şunu anımsatırım ki bu, beni, asla kırmayacaktır."
Nick altında , başlıklarında "tu kaka bu herif , troll, hep cinsel içerikli başlık açan bir ucube vs.. vs...vs..." yazanların gizlice okuyup hayran olduğu yazar.
Beni gizlice okumak bile sizi bu derece heyecanlandırıyorsa masama oturduğunuzda haliniz nice olur hiç düşündünüz mü? Ha?
buradaki barların birine rober hatemo geliyormuş evciye çıkabilir miyim diye hangi komutana sordu?
gülüşünü george clooney'e benzeten italyan hatun teğmene ay yıldızı öperek ne cevap verdi?
nusrat, yavuz ve alemdar hakkındaki gizli belgelere nasıl ulaştı?
en zor anında, yunanlılar ile it dalışı(havacılar dalaş. denizciler dalış der) yaptığı sırada aklına
hangi sözlük yazarı geldi?
gözleri dolan bir ingiliz orgenerali "welldone son. we need this type of soldier " sözleriyle onun sırtını neden sıvazladı?
davut güloğlu'nun ham yaparım şarkısı eşliğinde web cam önünde dans ederken kime yakalandı?
limana yanaşan her amerikan gemisinde neden harıl harıl life savers aradı?
preveze deniz savaşı ile inebahtı yenilgisi arasındaki bağlantı ne?
okuduğu bir giri sonrasında hangi yazara "beni çok sevmeni istiyorum. çünkü bunu hak
ediyorsun" şeklinde mesaj attı?
ve daha bir çok gizemin aydınlanacağı askerliğe dair muhteşem bir yazı dizisiyle pek yakında
burada, uludağ sözlük sayfalarında sizlerle olacak karizmatik yazar.
kargalar bokunu yemeden ütülü pantolonunun derdine düşüp sonrasında kazandığı para ile övünen insan ruh hastasıdır. senin hayatın o ütünün çizgisine fahişe olmuş olsun sen kartvizitindeki harflerle övün. sanırım derenin diğer tarafındayım ben. insanın kendisine edebileceği en büyük küfür bu... ötesi yok. gençken, daha doğrusu ütülü gömleklerin, dirsekleri aşınmış ceketlerin kölesi olmadan dünyayı değiştirmek için can atmak mı övülecek? hadi ama... karşınızdakiler sığır değil, bunu bile unutturuyor demek.
bir de bir keresinde çok ağlamıştım. neden ağladığım o an da şimdi de umurumda değil. yaşım da şimdikinden küçüktü. hatırladığım tek şey ağladığım ve dışarıda yağmurun falan yağmadığıydı. gördünüz ya ağlamamı ilginçleştirecek bir detay bile olmadan ağlamıştım. işin acısı dışarıdaki hava hoşuma gider miydi, karnım aç mıydı onları da hatırlamıyorum. ağlamam bile sıradan, çökmüş, çözülmüş, çözümlenmemiş... ondan sonra birileri çıkıp nasıl ağladığını betimleyip bununla övünecek ha? bu da bana göre değil. sığırlar için ensantaneler part2.
cino denen çikolatayı hiç sevmedim, hayatımda iz bıraktı diyebileceğim, beynimden kasıklarıma beni esir aldı diyebileceğim bir kadın da olmadı. insanın sıçacak bir klozet bulması güzel şey. geriye kalan şeyler ağlarkenki detaylar gibi. hatırlamaya, önemsemeye değecek şeyler değil bence. ara ara insanların bana küfür ettiğini, aşağılamaya çalıştığını fark ettim. kafamı diğer tarafa çevirecek kadar bile önemseyemedim onları. onlar sinirleri ile imtihan edilen zavallı organizmalardı. bu yüzden ağlayan birini görünce izlerim... eğer bir gün sorarsa ona çevresindeki detayları söyleyebilmek için belki. yağmur yağıyor muydu diye sorarsa evet derim. bu kadar da iyiyim.
sokakta kalmak aşık olmak gibiydi. etrafımdan geçen insanları bir süre sonra saymayı bırakmıştım. ikisi de kanımı iç organlarıma çekiyordu. kuşlara yem atan insanları sevemedim bir de cinoyu işte. en büyük göt oluşum ise "öyle ya da böyle yanındayım" diyen o kadına dairdi. öyle ya da böyle yanımda olması... 'öyle' yanımda olması güzel olurdu. diğer türlü sokakta yattığım o gece etrafımdan geçenler kadar yanımda olabilirdi. anlatamadım ona. büyük bir travma ha? bu da övünülecek bir şey değil... size söyledim, ben sapık, ruh hastası bir serseri olabilirim. olmadığım tek şey bir sığır...
molok!
yalnızlık! pislik! çirkinlik! külkovaları ve elde edilemez dolarlar!
merdiven diplerinde çocuk çığlıkları! ordularda hıçkırarak ağlayan oğlançocukları! parklarda gözüyaşlı ihtiyar adamlar!
molok! molok! kabus molok! sevgisiz molok! zihinsel molok!
molok ezici yargıcı insanların!
molok akıl almaz zindan!
molok kurukafa bayrağı çekilmiş ruhsuz hapishane ve elemlerin kurultayı!
yapıları yargı olan molok!
savaşın sayısız taştan abidesi molok! sersemlemiş hükümetler molok!
zihni salt bir makine olan molok! damarlarında kan yerine para dolaşan molok! parmakları on ordu olan molok! göğsü kendi cinsinin etini tüketen bir dinamo olan molok! kenarlarından dumanlar tüten bir gömüt olan molok!
molok gözleri binlerce kör pencere! uzun sokaklarında ebedi yahovalar gibi
gökdelenler dikilen molok! sis içindeki fabrikalarında düş kurup cavlağı çeken molok! devasa bacaları ve antenleriyle kentleri taçlandıran molok!
sevdası sonsuz petrol ve taş olan molok! ruhu elektrik akımı ve bankalar olan molok! yoksunluğu dehanın sureti olan molok! yazgısı cinsiyetsiz bir hidrojen bulutu olan molok! molok adı us olan!
molok içinde yapayalnız oturduğum! kendinde melekleri düşlediğim molok! molok delirdiğim! sikemiciyim molok'ta! aşksız ve erkeksizim molok'ta!
molok ruhuma çok önceleri giren! molok içinde gövdesiz bir bilincim ben!
molok beni doğal esrikliğimden korkutan! kendimden geçtiğim molok!
uyandığım molok! gökyüzünden boşalan ışık!
molok!
molok!
robot apartmanlar! görünmez banliyöler! hazine çatıkları! kör sermayeler! şeytansı endüstriler! hayaletimsi uluslar! mağlup edilemez tımarhaneler! granit yaraklar! canavarca bombalar! onlar cennete kaldırırken molok'u parçaladılar sırtlarını! kaldırım taşları, ağaçlar, radyolar, daha bir dünya şey! zaten varolan ve hep içinde olduğumuz şehri cennete kaldıranlar!
Gece vardiyasında işçileri evlerine bırakmak için tali yolları kullanan bir aracın kaptanıyım ben. Benim görevim sizi emmiyetli bir şekilde evinize bırakmak. Size düşen ise ineceğiniz yerde bana seslenmek...
AFRiKA MENEKŞESi
Düldülün peşinden giden Ali Ocağı
Yıkılsın virahane;
Çin gülü; ebegümeci familyası
it ürür de kervan yürümez mi dayı?
Afrika Menekşesi; moru da mor hani
Aşkın deryasını boydan aşıran
Nerde mecliste bizi Hacil düşüren?
Albay kemal'in soyu sopu kurusun
Ebû leheb özenip de kudursun
Nerde? Mecidiyeköy'de Akın Şahane sokakta
Nerde? Tunalı Hilmi'de bir yok da
it ürür de kervan yürümez mi dayı?
Afrika menekşesi; kıçında var dikeni
Olmaz mı çiçeğin bile sikeni
Nerde bizi mecliste Hacil düşüren
Yarbay kemal'in soyu sopu kurusun
Kurusun da Ebû cehl yanarken avaz
Yapamasın ömrünce sıvaz
Nerde? Bozcaada ' da bir Meyhanede
Nerde? Ağzı şikestede
Palazlanır mı dayı beddua etsek?
الله، تستطيع أن تعطيني القوة والصبر
Desek?
Afrika menekşesi; hallac'ın oğlu
Kıyayım desen kıyamazsın sıfata
Nerde bizi mecliste Hacil düşüren
Albay'ın soyu sopu kurusun
Kurusun da gelmesin nesl-i şahane
Olmasın Hanımın evi Virane
Hanım kucağında bir Bala, ucu bitmiş bir meme
Hanım ne der ele güne
Afrika menekşesi; aklın yobaz morunda alı
içinde olan duygu bir Ali
Nesline bel bağladığın fatıma'nın oğlu
Gitmiş doğru;
açık olsun Bahtı ve yolu...
Uludağ sözlüğün aykırı yazarı. Aba altından dikte edilen kurallara baş kaldırının diğer adı. Bir köşede unutulmuş ve günde iki defa yanlışı gösteren antika bir çalar saat. Dev kazanına dökülen şelalenin ilk damlası.
Her şey benim gözlerimin önünde oldu. Bizi uyumamız oynamamız gereken çağda eğitim ve öğretim adı altında robotlaştıran post-modern firavuna ilk taşı atmamla başladı her şey. Kimseyle ortak kümem olmadı benim , evrensel küme dururken kesişmek ya da ayrışmak işime gelmedi nedense. Dünyayı yaktım içimde ve yaşayan hücrelerime yanan hücrelerin yanışını izlettim. içim yanmış et ,çığlıklar ve golgi aygıtı koktu. Kendim için yaptım bunu. Tam piştim dediğimde mevlana bana "sen gelme" dedi.
bu akşam maç sonrası rütbesi sökülüp, katıksız çadır hapsi cezası alacaktır. fenerbahçe galibiyeti sonrası bayrağını alıp sözlükte ki kutlamalara katılmaya çalışma goygoyu yok hükmündedir.
ne zaman bir kadına aşık olduğumu düşünsem aklıma ilk sigara içişim geliyor. ikisi de plansızdı, alışkanlıklarımdan vazgeçmek anlamına geliyordu, benim için zararlıydı, bunların hayatımda bir yeri olduğunu düşünmüyordum... ilk nefes de ilk öpücük gibi baş döndürücü, gevşetici ve mutlu edici üstelik. benziyorlardı ama sonra yavaşlamaya, mutsuzluğa ve ölmeye gidiyordu yol.
siktir edin bunu şimdi. amacım yazmak değil... hırsızlık yapmak ya da masum birini öldürmek daha meşru geliyor bu öğlen vakti. kısa bir süre önce en fazla birilerinin göt kılı olabileğimizi öğrendim. bir bardak çaya 3 lira verebilen, sinemada filmin başlamasını beklerken reklam izletilebilen insanlarız biz. bizim için isyan ya da umut ancak bir aldatmacadan ibarettir.
dediğim gibi yazmak artık yapabildiğim bir şey değil. uğruna yazabilecek çok şey bulamıyorum uzun zamandır. bulduğum nedenleri de berbat etmek, yerin dibine sokmak ya da değersizleştirmek gibi bir yeteneğim var, daha önce de bahsetmiştim. hal böyleyken yazmak kısır ve sıradanlaşıyor, en azından benim için. ben bir yazar değilim, özellikle de yazmak zorunda iken yazmayı hiç beceremem.
bir sabah erkenden bir kadın sesiyle uyandırılmayı özlemişim. bugün fark ettim... daha doğrusu bunun ne kadar önemli olduğunu onu da kaybedince anladım. kaybetmeyi kabullendiğimden beri böyle detaylara takılmamaya alışmıştım. ama dün geceki gidiş... tanrım... lanet bir beyin travması gibiydi. babanın kalp krizi geçirmesi kadar çaresiz bırakıyor üstelik. ve söyleyecek çok lafımın da olmadığını fark ettim. ne diyebilirdim ki? bunu atlatsak yarın yine güzel bir anda, özel bir konuşmanın ortasında tüm bu birikmiş detayları sömürecektim. kaybetmek kötü bir alışkanlık, kabullenmek ise iğrenç bir his. bunlara alıştıktan sonra da berbat bir adama dönüşüyorsun... dediğim gibi yazılacak bir şey de kalmadı zaten.
Kucakta götür taksici sever o öyle şeyleri sonra yunan nasıl izmirden denize döküldü orospu çocuğu sariklilar nasıl menemende olay çıkardı anlat ninni gibi.