çam kabuğunda göveç pişirmek ; kalın bir çam ağacından yine kalın bir parça kabuk çıkartılır. içi bir çakıyla oyulur. iyice derinleştirildikten sonra, önceden kavrulmuş domateslerden oluşan sos ve sonra da kavrulmuş etler içine doldurulur. odun ateşinde pişirilir. çam ağacının nefis iştah açıcı kokusu etlere sindiğinden, dünyanın en lezzetli göveci ortaya çıkar.
edit; olm bu entry i yazdığımda daha bunu denememiştim. denerken çam kabuğu da yandı. perdeler falan tutuştu. ortalık yanık dana eti kokuyor. valide s.kicek ebemi. biriniz çabuk itfaiyeyi arasın. kızlardan biri de ne kadar deodrant varsa kapıp gelsin bi zahmet. başlıcam alemine de alaturkasına da.
havasını esrar, seks ve içki kokularının sardığı bir oda da sevişmek ; adamın dengesini bozar.. tadı damağında kalır.. bünye felç olur.. dudaklar kabarırı, göğüsler titrer, geceler ağırlaşır, uykular bulanıklaşır.. sevda uzaklara kaçar, aşk odanın orta yerine çöreklenir.. eller bedenlere dolanır, bedenler titrer, gözler kayar.. bedenlerden çıkan her türlü sıvı, ter, gözyaşı, zevk sıvıları birbirine karışır..aşk odanın tavanında oluşan gölgeler kadar oynak ve hayali bir andır artık..
(bkz: aşk adamı vurur)
haydari; bir adet meşe odunu alınır. budakları falan kırılır. çakıyla dış yüzeyi kazınır. güzel bir sopa yani haydar elde edilir. üzerine sarımsaklı yoğurt ilave edilip, haydari olarak rakıyla ikram edilir.
lezzo gelin çorbası; çorba içmeyi sevmeyen yeniyetme alemciler için, akşamdan kalmaya kesin çözüm. ezo gelin çorbası gibi cansıkıcı bir isme sahip ve fazla anne kokan bir çorba yerine, rakıdan haşat olmuş mideyi kendine getirmek için lezzo marka oralet ilave edilmiş çorba iyi gelecektir.
edit; lez arkadaşlarla ilgisi yok alınganlık göstermeyin lütfen. yine de eksi oylar için teşekkürler.
biz heybeli de her gece mehtaba çıkardık; mehtaba çıktığın falan yok. şarkını türkünü söyle çek git. boşuna mehtabı aramaya kalkma sonra yalova dan el sallarsın mazallah.
arnavut ciğeri ; arnavutların bol bulunduğu bir yer olan tiran' a gidilir. bir adet geniş göğüslü, sigara içmeyen arnavut yakalanır. başına henüz yoğurda bulanmamış haydar la vurularak etkisiz hale getirilir. ciğeri sökülür, zeytinyağında kavrulur ve arnavut kaldırımlar üzerinde afiyetle yenilir.
arjantin bira bardağı ; ateşli insanların, doyumsuzların, tutkunun çocuklarının ülkesi arjantin' den adını alan bu bardakta bira; sanki başka bir tad, başka bir tatlı sızı alır.. dillerde, gırtlakta, damakta ve midede başka, mayhoş, dişleri kamaştıran bir lezzet ve duygu bırakır.. o kesme camdan oluşan dış görüntünün içindeki sarı parıltı, insanlara daha çok içme, dibe vurma, sarhoş olma ve kapılıp gitme hissi verir..
kalem gibi ince kadehlerden içilen rakının bardakta bıraktığı iz ; alçak tavanlı, basık, yalnızlık ve mutsuzluk kokan mekanların, sigara kokusundan daha da ağırlaşmış havasının camlarda bıraktığı ve yoldan geçen takım elbiselilerin, iğrenerek baktığı o sarı rengin hakim olduğu mekanlarda, bambaşka, takım elbiseli o abilerin göremeyeceği henüz yaratılmamış, renkbilimcilerin adını koymadığı renkler hakimdir. onu , o rengi taşıyan bedenler bile farketmezler. yalnızlığın ölüm sarısı ve kefen beyazı karşımı rengi, ölümün toprak kahverengisi ve çimen yeşili karışımı rengi, efkarın karanlık lacivert karışımı rengi, belanın kırmızı kan ve gümüş tabanca rengi karışımı bu mekanların her yerini kaplamıştır. ancak bu mekanlara takılan bitirimlerin, kolpacıların, kulağı kesiklerin, gafticilerin, torbacıların, ağır abilerin, oğlancıların, cepcilerin, aşıkların, terkedilmişlerin ortak rengi, kalem gibi ince kadehlerden içilen rakının bardakta bıraktığı iz'in rengidir. kaliteli rakının, kıvamında damıtılmış alkolün belirtisi bu yarı beyaz yarı gri iz, kadehleri gırtlaklarına boşaltanlar için bir tür ayrıcalıktır. belki de tek göz odalardaki sararmış yatak örtülerini unutmalarını sağlayan yegane renk olduğu içindir.
bir pavyon kadınına aşık olmak; ne anlatılsa eksik kalacak durumdur.. bu sçzlükte öpüşmeye iğrenç diyenleri, aşka aslında yok diyenleri, bir kere terkedildi diye erkekleri şerefsiz sananları, dekolte giyiyor diye kadınları fahişe sananları görmüş bu gözler bunu anlatmaya kalksa dilleri çürür. yaşadığı birşeydir üstelik. dilinin yetmediği, kalbinin kaldıramadığı bu derdi anlatmayı zaten çok önce birisi başarmıştır;
(#2072907)
(bkz: zeki demirkubuz)
(bkz: masumiyet)
(bkz: kader)