kenan imirzalioglunun basrolünü ugur yücel ile paylastigi polisiye dizi. Keske bitmeseydide amcasanin karisini sikmek isteyen yada kiz kardesini siken adama kacan karilarla dolu dizilere kalmasaydi su ekranlar. Bir de zamaninda diziye burun kirin ettiydik iyimi, peeh.
buğulu camları silinmeyi bekleyen
bir pencereye takılı kalmış
perdedeki sıyrık çizgi
alacakaranlığa endeksli sadece;
ama sabit alacakaranlıkların
sabit işaretleriyle
konuşmaya çalışan sıyrık çizginin
uyumsuzluğu sabitleşemeyen.
olmaz ol alacakaranlık!
yerin dibine bat alacakaranlık!
evin ocağın sönsün alacakaranlık!
onulmaz dertlere düşesin de sürüm sürüm sürünesin alacakaranlık!
dilerim, ettiğini bulasın, kan kusasın...
sancıdan, sızıdan inliyesin!
canalıcıya can vermiyesin.
alacakaranlık, ne karanlıktır, ne aydınlıktır; ikisi ortası, aydınlıktan uzak, daha çok karanlığa yakın.
alacakaranlık bir kandırmacadır, aldatmacadır, yutturmacadır, oyalama, gözboyamadır.
karanlık, gecedir, her gecenin de bir sabahı olur.
ama alacakaranlıkların hiç yoktur sabahı, bir sürüncemedir, sürer gider...
ne aydınlık, ne karanlık...
varsa da yok...
yoksa da var...
var gibi de yok,
yok gibi de yine var...
kanunlar hem var, hem yok...
kimine var, kimine yok.
kimi zaman var, kimi zaman yok.
kimi yerde var, kimi yerde yok.
insan hakları, hani varımsı da yokumtrak…
demokrasi; demokrasisimsi...
sosyal adalet; sosyal adaletimsi...
varımtrak yokumsu...
tatlımtrak acımsı...
salımtrak ama çarşambamsı...
batılımsı da doğulumtrak...
ilerimsi de biraz gerimtrak...
alacakaranlık, insanlara karanlığın aydınlıktır diye yutturulmasıdır: karanlığımsı da aydınlığımtrak...
karanlık, aydınlığın düşmanıdır.
alacakaranlık, hiçbir şeyin ne dostu, ne de düşmanıdır.
alacakaranlık ne tezdir, ne antitezdir, ne sentezdir.
o, allahın belası pis bir şeydir.
olmaz ol alacakaranlık!
başın kelola!
gözün körola!
yerin dibine bat da bir daha çıkma!
gel ey aydınlık, gel!
Ben bu ışığı tanıyorum, bu amansız aydınlığı,
Ve bir atlı arabanın sessizliği yırtan tekerlek takırtalarını,
Büro pencerelerindeki demir parmaklıkları,
Tanıyorum, soluksuz uykuya dalmış sokağın ıssızlığını.
Gece devrildi yıllara, özgür ve çılgınca.
Daha yanıyor yüreği sarsan güçlerin ateşi;
Sert sabah ayazı sessizce yalıyor göğsümü ama.
Kımıltısız donmuş evler, binlerce mezar sanki.
Ölüler uyuyor o evlerde cifter cifter ve yapayalnız,
Ya sırtüstü, ağız açık, yüzükoyun ya da.
Ama gökyüzüdür benim istediğim derin ve engin,
Ve görkemli uzaklıklar çıplak doğanın duru bağrunda!
iki denk dünya var, iki denk şiir;
Gündüzün dünyası ve dünyası gecenin, çılgınlığın ve aklın,
Ama geceyarıyı vuran saattir iki dünyanın zor sınırı,
Aydınlığın hükümsüz olduğu ve derinleştiği an karanlığın.
Son bir arzuyla can atıyor ruhum
Dönmek için gecenin düşünü gündüzün boş kalıplarına,
Fakat boşuna savaşıyorum, ve boşuna mucize arıyorum:
Sen, ey gündüz, güçlü düşman, yine boyun eğdiriyorsun bana!
uğur yücel in inanılmaz bir oyunculuk gösterdiği senaryosunun turkiye standartlarını aştığı ve yayından kaldırılmasıyla beni kahreden polisiye yerli dizi.