alacakaranlikta sokak sarkilari

entry1 galeri0
    ?.
  1. Alacakaranlığın akşamdan geceye doğru kollarını uzatmaya başladığı saatlerde, gitgide hayaletleşen evlerin pencereleri nokta nokta ışıklanırken; elektrikleri yakmaya omuz silken bir yalnızlıkta, kısık seslerin söylediği bazen acıklı, bazen aşklı şevkli sokak şarkılarını dinlemeyi sürdürürseniz; sigaranız, aklın güvence arayan rüzgâr geçirmez muşambasında, sakıncalı delikler açmaya başlar...
    Abartılmış sorumlulukların tutsağı olup olmadığınız kuşkuları, barbut oynamaya koyulurlar alnınızın kırışıklarında...
    ***
    Yok geçinme derdi, yok çalışma disiplini, yok konferans randevusu, yok söz verilmiş kitap, yok ödenmesi zorunlu para, yok değiştirilecek dam saçağı, yok dökülecek çöp kovası, yok alınacak yarım ekmek, yok temizletilecek pantolon, yok lastiği şişirilecek araba, yok edilecek telefon, yok gidilecek misafirlik, yok suyu tazelenecek vazo çiçekleri, yok elinin körü, yok anasının örekesi...
    ***
    Tıpkı beklenmedik bir anda duruveren bir saat gibi, tıpkı tık diye dünyadan kaybolma gibi, hepsinden bir anda vazgeçip; bir istasyonda ilk gelen trene, sonra ilk gelen otobüse, sonra ilk kalkan uçağa, sonra ilk gördüğünüz vapura binip; aklınızın yönlendire yönlendire üstünüze giydirdiği yaşam biçimini, bir ceketi çıkarırcasına sırtınızdan çıkaramaz mısınız?
    ***
    Vaktiyle bir Stockholm gecesinde, Afganistan'a gitmeye karar vermiştim.
    Kalkıp gitmiştim de...
    Dönüşte "Bir uçtan bir uca"nın iki bölümü yazılmış oldu.
    Çok da iyi oldu.
    Avareliğin de kendine göre bambaşka bir aklı vardır.
    Alışkanlıkları güvence çemberi içinde tutmaya çalışan aklın ise avareliği, çokcası bücür kalıyor.
    ***
    Sabahları yürürken okula giden çocuklarla işe giden büyüklerin birbirini tamamlayan parantezleri, bazen içimi bunaltır.
    Görünmez bir iradenin, gitgelli mekanikliğinde ekmek parası kazanmak...
    Yedisinden talime başlayıp, altmış beşine dek...
    Sonra emekli olmak...
    Sonra da ölmek...
    Gitgelli mekaniğin dışına düşmeme azminde, akıllı bir yaşam işte...
    iyi be...
    ***
    Geçip giden trenler başkaları için...
    Geçip giden uçaklar başkaları için...
    Geçip giden vapurlar başkaları için...
    Geçip giden otobüsler başkaları için...
    Güvenceleri bozmadan akıllı bir yaşam, gebermeden önce aç kalmamak için...
    Aç kalıp kalmama trapezlerinde çift perendeli atlayışlar yapmadan da; anılar albümü, sıçan kuyruğu kadar sıska kalıyor.
    ***
    Alacakaranlığın akşamdan geceye doğru kollarını uzatmaya başladığı saatlerde; "eli mecbur"luğa kendilerini koşullandırmışların iskelet dansları kaplıyor, antenleri silikleşen damları...
    Viran olası hane...
    Viran olası hanedeki evlad-u ayal...
    Bana sorarsanız hepsi de laftır bunların ya...
    Gözkapaklarını indirip, örtüyü tepene kadar çektikleri; bir de göbeğinin üstüne ekmek bıçağı koydukları zaman; ne viran olası hane kalıyor ortalıkta, ne de viran olası nanedeki evlad-u ayal...
    ***
    Rahmetli şöyleydi böyleydi...
    Rahmetlinin bir huyu vardı...
    Rahmetli bir akşam ekmek almaya çıkmış, arabayla istanbul'a giden arkadaşlarına rastladığı için, iki ay sonra gelmişti eve...
    Rahmetlinin ne yapacağı pek belli olmazdı...
    Rahmetli iş araması gerektiği bir zamanda, kalkmış Japonya'ya gitmişti...
    Rahmetli evde zırnık yiyecek yokken, borca eşek kadar bir akvaryum alıp gelmişti...
    ***
    Alacakaranlığın akşamdan geceye doğru kollarını uzatmaya başladığı saatlerde...
    Elektrikleri yakmaya omuz silken bir yalnızlıkta...
    Kısık seslerin söylediği sokak şarkılarını dinlerken...
    Kalkıp yazı yazman da gerekiyorsa...
    "Yazmaya da bilirim" demek özgürlüğüne ihanet etmediğine ta yüreğinin köküyle inanıyorsan; ancak yazabilirsin.

    Çetin altan
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük