sebepsiz sevmektir aşk.
nedeni olmadan bağlanmak birine..
gözlerine baktığında erimektir içten içe.
ellerini tuttuğunda titremektir tüm benliğinle.
“hatta sarılamamaktır utançtan,
çünkü utanmaktır sevmek aslında”.
sevmek nedir aslen ?
ölmek mi uğruna
yaşamak mı onunla ?
sevmek mi ömür boyunca ?
yoksa ayrılmak mı gerekince ?
nedir insanı başkasına bağlayan ?
bilmez kimse bu soruların cevabını..
kimi güzelini sever, kimi özelini.
ve arka fon da piano ile çalan ezel dizi müziği.
ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
buğulanıp buğulanıp durmasam
ne olur sabaha karşı rıhtımda
çocuklar pia'yı görseler
bana haber salsalar bilsem
içimi büsbütün yıldız basar
bir hançer gibi çıkıp giderdim
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
singapur yolunda demeseler
bana bunu yapmasalar yorgunum
üstelik parasızım pasaportsuzum
ne olur sabaha karşı rıhtımda
seslendiğini duysam pia'nın
sırtında yoksul bir yağmurluk
çocuk gözleri büyük büyük
üşümüş ürpermiş soluk
ellerini tutabilsem pia'nın
ölsem eksiksiz ölürdüm.
şimdi
utançtır tanelenen
sarışın çocukların bakışlarında
ovadan
gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan
çeviriyor o küçücük güneşimizi
taşarak evlerden taraçalardan
gelip sesime yerlesiyor
...
kan görüyorum taş görüyorum
bütün heykeller arasında
karabasan ılık acemi
- uykusuzluğun sütlü inciri -
kovanlara sızmıyor.
Annem çok küçükken öldü
beni öp, sonra doğur beni.
Gel böyle güzel kız gel,
Hayallerde olsun yine gel,
Akdenizim benim,
Anlamsız Hicran içinde değilim,
Her hüzünlü halimin nedeni sensin,
Buruk kaldı umutlarım,
Ağlasam ne fayda,
Hiç sevmedin belki beni güzel kız,
Akdeniz rüzgarım benim,
Mesaj atmaya bile korkuyorum sana,
Gözlerim yıldızlara bakar oldu,
Saçlarına yaseminler taksam,
El ele sahilde bir kez yürüsem,
Yeterdi bana,
Güzel kız mahvettin beni,
Bu akşamda böyleyim işte.
Bu akşamda gel bana,
Elinde siyah şemsiyen olsun,
Burası kapalı,
Yağmur gelecek gibi,
Gel oturalım yine eskisi gibi,
Dün gibi,
Bir kaç odun yakar ısınırız,
Saçlarını seveyim yine,
Mehtabı bekleyerek,
Açmasını bekleyelim yine,
Güneşin,
Sabah yıldızına bakalım yine,
Hissedelim soğuk nefesini rüzgarın,
Sonra el ele tutuşalım,
Patika yollarda yürüyerek,
Sisli bir günde kaybolalım.
sana çirkin dediler düşmanı oldum güzelin;
sana kafir dediler diş biledim hakka bile.
topladın saçtığı altınları yüzlerce elin,
kahpelendin de garaz bağladım ahlaka bile.
sana çirkin demedim ben, sana kafir demedim;
bence dinin gibi küfürün de mukaddesti senin.
yaşadın beş sene gönlümde,misafir demedim;
bu firar aklına nerden,ne zaman esti senin?
zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine
takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek,
sen bir ahu gibi dağdan dağa kaçsan da yine
seni aşkım canavarlar gibi takip edecek!
(bkz: han duvarları-firari)
Nasıl desem nasıl anlatsam,
Nedir beni benden alan bu kahır,
yazdığım mektuplara bir kuş konar,
Ne içindekileri okur ne de anlar,
Cık cık etmekten başka ne işe yarar,
Hazin hazin sonbahar gelir,
Sıcak mevsimler uzaktan bakar,
Anlamam ben anlamam,
Maviye olan özlemim teselli eder beni,
Sensiz geçen akşamlarda akşamlarda,
Gönül dostum gönül yoldaşım benim.