bir çocuğun bakış açısıyla bakmalı dünyaya, nezih ve sakin, kaybedecek hiçbir şeyi olmayarak. akşam ezanlarıydı eve dönüş saatimizin zili ya, işte öyle bir dünyaydı bizim oyunlarımızın bahçesi. kaldır kafanı ve bak güneşe, reklamlardaki gibi tekrar en tepeye çekebilir misin? maaalesef isis aramızda değil artık.
benim dünyam kararıyordu yavaş yavaş işte o saatte, tıpkı karanlığın tüm sokağımı hapsetmesi gibi. oyunlarım bitiyordu küçücük bacaklarım, ellerim kan içinde, bazısı kabuklu yara.
hiç ezan okunmasaydı ya bugün. güneş biraz da bizleri sevindirse ya hep başak taneleri mi sevindirecek?
üzüldüğüm anlardır işte bu haldeki dünya. oyunlarımı bitiren.
ramazan ise herkes fırın kuyruğundadır o sıra. dolmuş taksiyle evine gidecek olanlar bile belki o kuyruktadır ve eve geç kalmaya aday kişiliklerdir. herkes birbiriyle muhabbet eder. ufak çocuklara sualler edilir. pidesini alan o sımsıcacık duygularıyla evine koşar. anne sofrayı hazırlamaktadır o ara. pideler gelir. mis gibi kokusu evin en rutubetli yerlerine bile nüfuz eder.
yok eğer ramazan değilse tan yeri kararırken balkondan dışarıyı seyredersiniz. alem bir akşama daha hazırlanmaktadır. o akşam ki hiddetinden, şiddetinden ve karanlığından bütün canlılar yavrularını da alıp sinerler bir köşeye. işte bu 15 dakika kala evresi de bu yavrularını kollama evresidir hayvanlar için. anneniz evde sadece ramazan da değil, bütün yıl yemek pişirdiği için mis gibi çorba kokar. yaz ise eğer mevsimlerden, çatırt diye mutfaktaki karpuzun sesini duyarsınız. acıktığınızı hissedersiniz. tabi siz o ara sokaktan geçen insanların evlerine yetişmek için gösterdiği tatlı telaşla meşgulsünüzdür.bir yandan da çocukların bağrışmalarını duyarsınız. son sekseklerini oynamaktadırlar, ya da son pozisyonu gole çevirmeye çalışmaktadırlar onlar. akşam olduğu zaman onlar kadar üzülen yoktur diye iç geçirirsiniz. çocukluğunuz aklınıza gelir. tek katlı bahçeli evinizde her akşam tulumbadan nasıl su çektiğinizi, ineklerin önüne nasıl yem, saman koyduğunuzu, o zamanlar ne kadar da mutlu olduğunuzu hatırlayıp ufak bir tebessüm edersiniz. belki de o tebessüm yılların sizde bıraktığı derin kesiklerden dolayı görünmez ama kalbiniz titrer o an.
belki de yoldan ağlayarak geçen bir çocuk görürsünüz. evine topallayarak gitmekte. düşünürsünüz niye? bir de bakarsınız ki bacağı kanamış. inip yardım etmeyi düşünürsünüz. lakin size gerek kalmadan allah'ın o çocuğa verdiği en büyük hediye, annesi, "oğlum" diye koşarak gelir karşıdan. bu sesi en son 15 yaşında duymuştunuz. anneniz ne de severdi sizi. düşünürsünüz ki acılar unutulmuyor sadece külleniyor. gözünüzden ince bir tuzlu yaş akar. yine yüreğiniz titredi değil mi?
o çocuğun bağırışları arasında belki de akşam ezanı okunuyor olmasındandır, aklınıza bağdat gelir, kabil gelir, oradaki binlerce anasız babasız çocuğun feryatları bu çocuğun feryadının belki de binlerce katıdır. onların artık kolu yoktur, kanadı yoktur, bacağı yoktur, kaşı yoktur, gözü yoktur. onlar artık eksiktir. onlar, onlar işte... boğazınız düğümlenir gibi olur.
tabi akşam oluyor diye bu kadar pesimist olmaya gerek yok dersiniz ve civardaki güzel şeyleri görmeye çalışırsınız. ve gözünüze çarpar iki sevgili. akşam karanlığı bastırırken o karanlığa birbirlerine sarılarak karşı koymaya çalışacaklarının bir yeminidir sanki birbirlerinin gözlerinin içine bakarak konuşmaları. o an düşünürsünüz ki dünyanın en karşı koyulmaz gücü sevgidir. bu sevgilileri ayırmak isteyenler, atomu parçalamak için sarfettikleri emekten daha fazlasını sarfetmeliler diye düşünürsünüz. arkalarından bir araba korna öttürmektedir onlara. bakarsınız ki arabanın içinde yan komşunuz var. sahi ya 2 gün önce bebeği olmuştu. nasıl da unuttunuz değil mi? demek ki bebeği eve getirmiş annesinin kucağında diye düşünürsünüz. dış dünyaya ilk adımını akşam ezanında attığı için üzülürsünüz belki de. karanlıklar ülkesinde mi doğdu acaba diye. ama annesinin kollarında pek bir mutludur aslında. bir daha hiç olamayacağı kadar. belki siz de bunları yaşadınız. ve belki siz de duygulandınız şu satırlarda. kendinizi buldunuz belki. belki hiç akşam ezanına bu gözle bakmadınız ya da akşama. işte bu akşam bakacaksınız. ve baktıktan sonra da göreceksiniz. ne kadar güzelmiş be diyeceksiniz. bir daha hiç olamayacağı kadar.