akın olgun

entry5 galeri1
    1.
  1. 2009 ağustos'tan bu yana birgün gazetesinde yazan köşe yazarı. çoğunlukla siyaseti konu edinir fakat düşüncelerini aktarırken hiç sıkıcı olmayan bir üslupla, hayatın içinden örneklerle donanmış kısa yazılar kullanır.
    1 ...
  2. 2.
  3. 3.
  4. https://galeri.uludagsozluk.com/r/490580/+

    Burası Türkiye

    Savaş sahasında kurşun adres sormaz diyorlar. Ama biz soracağız avazımız çıktığı kadar.

    Uğur Kaymaz’ı resminden tanıyoruz. Esmer bir resim. 12 yaşında bir çocuk. Yaşından büyük mermiler çıktı bedeninden. Tam 13 MERMi.

    13 kurşunu bir çocuğun bedenine sığdırdılar. Burası Irak değil, Türkiye.

    Türkiye’de seri cinayetler yalnızca devlete aittir. Gizemli değildir. Katil de, kurban da hep bilinir.

    Bombaları ile parçalıyor, silahları ile vuruyor, tankları, panzerleri, copları ile eziyorlar. Burası Mısır değil Türkiye.

    Muğdat Çavmak 14 yaşında.

    Mantar toplamak için çıktığı köyünün tepeliğinde mayına basıyor, yine çocuk parçaları düşüyor toprağa. Topladığı mantarları da.

    Evin küçük çoban kızı Ceylan Önkol 14 yaşında.

    Annesine “makarna yap” diyerek çıkıyor dışarı. Birkaç dakika sonra patlayan bir havan mermisi onu buluyor. Anne koşuyor dışarı ve küçük Ceylanının parçalarını yeniden bir araya getirmeye çalışıyor. Makarnasını yiyemiyor Ceylan. Onu da resminden tanıdık. Henüz birikmiş yaşam öyküleri yoktu. Belki umutları henüz yeşeriyor ve anlamlandırmayı öğreniyordu. Olmadı. Hepsini birden parçalayıp attılar annesinin kollarına. Burası Gazze değil, Türkiye.

    Devlet nezdinde önemsiz… Ne savcı gidiyor, ne de herhangi bir yetkili. Bir imam ve bir köylünün eline tutuşturulan kamera ile olay yeri inceleme tamamlanıyor. Olay yerinin Valisi, şimdi istanbul’un en tanınmış simalarından pek “sayın” Mutlu.

    Sinan Saltıkalp 17 yaşında.

    Bir 23 Nisan günü polisler tarafından ezildi. “izinsiz gösteri” diyerek yazılan haberlerin içine yerleştirildi ezilmişliği. “izinsiz gösteri” vurgusunda “hak etmiş o zaman” tınısına kocaman bir alan açılmıştı usta haberlerle. Dört ay komada kaldı ve ölüm haberi yeni düştü önümüze.

    Devletin izinli, izinsiz öldürmelerine “yapmıştır bir şeyler” kulpunu takan sorumsuzluğumuzu aştı artık yaşananlar. Görmezlikten gelemiyoruz nicedir. Yığılıyor çocukların parçaları vicdanlarımıza. Doğu’da görmediklerimiz, Batı’nın ara sokaklarında canlanıyor artık.

    Ali ismail Korkmaz’ı Eskişehir’in bir karanlık ara sokağında buldu şiddet. Budaklı sopaları indirdiler bedenine. Sopaları acımasızca bir çocuğun bedenine indirenler nefret kokan ağızlarından tükürükler saçıyorlardı muhtemelen. Burası Güney Afrika Apertheid rejimi değil, yine Türkiye.

    Fırıncı söktü tabelasını, polisler bin bir surat olup şekilden şekle girdiler, kasklarından numaraları sildiler. Koca bir organize suç birliği ile çıktılar karşımıza.

    Silince, sökülünce her şey bitiyor, unutuluyor sanıyorlar.

    (Yarın fırıncının yerinde bir oduncu görürsek şaşırmayız. Madımak otelini kebapçı yapan zihniyet sokakta çünkü.)

    Birebir kavgaların kaçakları hep pusu kurarlar ya, pusu kurmuştu onlar da. Resmi, sivil ve yarı sivil şiddet elbirliği ile bir çocuğu döverek ezmişlerdi. Bu da yetmemiş gibi Vali’nin hırıltılı sesi duyuldu “Arkadaşları yapmıştır”

    “Ulan ah ulan” sesleri yükseldi her yerden. isyancı küfürler de varmış halktan yana. Yalan yok hepimiz duyduk.

    Vicdanlarının cücüğünü iktidara sunanlar, yedikleri bin bir halt ile efelendiler herkese en tepeden. Ne rahat bir eylemdir iktidardan yana efelenmek. Ne kadar korunaklı, ne kadar kazançlı (!)

    Oysa hepsinin içi kurumuştur.

    Bu yüzden hiçbir mimik taşımıyor yüzleri. Donuk ve mat bakıyorlar. Bakışıksızlar. Esprileri, tespitleri, sevgileri hiçbir hayat belirtisi taşımıyor. iyi bakın onlara. Tekrar tekrar bakın yüzlerine. Hepimizi kendilerine benzetmek, kendileri gibi kurutmak ve iktidarın ipine sermek için harıl harıl çalışıyorlar.

    Polis Ahmet Şahbaz, Ethem Sarısülük’ü herkesin gözü önünde vurdu.

    içi kurumuşların sesi yükseldi hemen. “Eline taş çarpmış, linç edilecekmiş kendini savunmuş, havaya ateş edecekmiş ayağı sekmiş.” Hep böyle olur ya bizde resmi cinayetler.

    Nedense hep silah kendiliğinden ateş alır ya da kurban silaha sarılır tetik kayar ve öldürülen kişi intihar etmiş olur. Nasıl oluyorsa kendini asacak bir materyal bulunur nezarethanede. Yüksekliğin önemi yoktur, yere sıfır noktada bile asmayı başarmıştır kurbanlar. “Durmadı vurdum” olur bazen. Her durmayanı vurma yetkisini gözümüze sokmaları yetmez, hemen tanıklar bulunur. Bütün tanıklar polistir. “Gördüm, gördük. Durmadı, şüpheli hareketleri vardı, uyarıları dikkate almadı.”

    Öldürülen hep şüpheli, öldüren ise şüpheyi ölümle sonlandıran şüphe giderici olarak görevini yapan bir memurdur. Uzun zaman önce infaz edilenin yanına bir silah bırakılırdı. O zamanlar haberler “polisle çatışmaya giren terörist ölü ele geçirildi” olarak sunulurdu. Şimdi buna gerek yok artık. Çünkü o silahı gönüllü olarak koyan köşe yazarları, haberciler var. Eteklerini, ceketlerini çekiştire çekiştire koşuşturuyorlar. iktidara yellozlaşmış kelimeler ile süslemeler döktürüyorlar. Eskiden tek tük çıkardı. Şimdi pıtır pıtırlar…

    Şimdi biraz daha geçmişe uzanalım.

    Metin Göktepe’yi döverek öldürdüler. O da bir gazeteciydi ama namuslu bir gazeteciydi.

    Peşinden gittiği haberin kurbanları ise Ümraniye cezaevinin içinden linç edilerek çıkarılmış siyasi mahkûmlardı. C4 koğuşundan dört ölü çıktı ama kan kokusu haftalarca çıkmadı. Tutsakların kafaları beyzbol sopalarıyla parçalandı. Beyinleri akıtıldı.

    Bugüne baktığınızda bile çok tanıdık geliyor bu şiddet akrabalığı ve ölenler de çok tanıdık.

    Ve Mısır’da Esma’yı keskin nişancılar vurdular.

    Vurmaları da, öldürmeleri de hep tanıdık. Aynı nefretin ve insansızlığın eylemleri. Esma’yı öldüren ile Uğur Kaymaz’ı öldüren katiller arasında hiçbir fark yok.

    Lakin acının yansımaları arasında çok fark var. Başbakan, Esma’nın babasına ait olan mektubu okudu. Ağladı. Şahit yazıldık ağlamasına. inandırıcılığı olmalıydı, inanmak istedik.

    Acının hafızası canlandı hepimizde. Uğur, Ceylan, Sinan, Muğdat, Mecit, Rıza, Orhan, Gültekin, Ali ismail, Ethem, Abdullah, Mehmet, Esma… Kaç bin cinayeti var bu ülkenin? Sayamıyoruz, bitmiyor.

    Berkin hala komada.

    Berfo ana ise “oğlum” diye diye öldü.

    Roboski yanı başımızda hala çığlıklarını atıyor. “Ellerimizle topladık bedenlerini, bazı parçalarını bulamadık” diyen haykırışlar kulaklarımızda çınlıyor. “Çocuk deyip durmayın kaçakçı onlar kaçakçı” diyen o ürkütücü ses ise şimdi Esma için ağlayan aynı Başbakan’a ait.

    Demek ki “Seçmece bunlar seçmece” insan için de geçerliymiş. Esma’nın ölümü kadar değerli değil mi, acı vermiyor mu bizim ölümlerimiz? Sordukça bizim kalbimiz sıkışıyor. Dört parmak işaretiyle sokağa dökülenler, kendi topraklarımızda yaşanılanlar için de kaldıracaklar mı ellerini, “hesap verin” diyecekler mi?

    Katliamlara “siyasi hata” mazlumanesi çekenlerin aklamacılık oyunlarını sürdürecekler mi?

    Ama hayır, kendi topraklarında, kendi elleriyle yaşattıkları için yine bağrımıza taş taşıyorlar.

    Ama artık bağrımıza taş basmayacağız.

    Belki de taş atan çocuklara biraz da buradan bakmalısınız.

    Onların öfkeleri gözyaşını döktürenlere çünkü. Gerçekten kendilerini kimin düşündüğünü anlayacak kadar gelişmiş bir mücadele algıları var.

    Suriye’ye batı bombaları düşsün diye haldır haldır çalışılıyor şimdi. “insanlık” dersleri ile pompalanıyor işgalcilik. Hiç değişmedi bu yöntem de.

    Irak’ı harabeye çeviren NATO bombalarının üzerinde ne yazıyordu hatırlıyor mu muktedirlerimiz?

    “iyi Ramazanlar”

    Peki, siz ne yazacaksınız?

    Akın Olgun - BirGün
    1 ...
  5. 4.
  6. Birgün gazetesinde köşesi olan ve her hafta sabırsızlıkla yazılarını beklediğim yazar. Birgün ün beni en çok aydınlatan yazarıdır kendisi. Siyasi çıkarımları ve felsefeye insanı sıkmadan girmesi, herkesin anlayabilecegi duzeyde felsefe yapmasi takdire şayandır.
    0 ...
  7. 5.
  8. http://jiyan.org/2015/04/12/zafer-bir-ihtiyactir

    şu yazısı sebebi ile birgün'deki işine son verilmiş olan yazar.

    kafatasçı faşistlerle ve sosyalistlerin faşizmi bitmek bilmiyor memlekette!
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük