1982 yılında doğduğu günden beri güç dendiğinde hep aklına babası gelen adam. babası kendi babası olmasada saygı duyulmayı hakedecek bir adam onun gözünde. bu yüzdendir ki kendi anne babasıyla küfürleşip yumruk yumruğa kavga edebilen arkadaşları o kadir inanır kılıklı adamın yeşil gözleri karşısında hipnotize olmuşcasına önlerini ilikler, dediğini yapar.
otoriter, baş belya girdiğinde bir telefonla çözen, hayatta kötü süprizler kaşına çıkınca güvenebileceğini bildiğin bir duvar, kalkan, kurşun geçirmez cam. onun takdirinin alındığı her an için duyulan gurur ve ona karşı gelerek çıkılan her zirvede haklı çıktığını sanarken onun zirvelerinin gölgesi bile olamadığını farketmek.yani babamı sevmek, ona saygı duymak.
ama hayat o kadar acı ki. o dağ gibi adam bir doktorun neşteriyle sızılar içinde bir yatakta yatarken karşına çıkar. sanırsın ki narkoz etki etmez ona, herkes 5 gün yatıyorsa o ertesi gün kalkar hasta yatağindan. ama yaşlılık zor. kalkmak için senin koluna tutunmak zorundadır o dağ gibi adam. o an gözlerin dolar işte. herşeyi yapabileceğine inandığın o adam yıllara yenilmiştir. ve işin ürkütücü tarafı haklısındır onun hakkında her hissettiğinde. o kadar güçlüdür ki zamana yenilmiştir bedeni ama iradesi, zihni hala zafer ilan etmektedir yeşil gözlerinin arkasından tüm doktorlara, tüm hastalıklara.
kafamız güzelken " tırtıl, asfalta bak, nası kayıyor görüyor musun" dediğimde bana " o senin kendi hayalin zumbuk, ben nasıl görebilirim" deyip, kendime gelmemi sağlayan, faithless dan " bizim adam" diye bahsetmeme rağmen kimden bahsettiğimi anlayan, yarı yolda bırakmayan adam, dost. ilaç verip beynini yemeyi planlıyorum.
adam diz çöktü bu defa kendi isteğiyle. zaman geçti gitti, adam dişlerini sıkmaktan ağzı içi kan revan.. yazdıklarını okudu hissettiklerini. sonra farkettiki en çok korktuğu olmuştu. giden kadınla gelen farklıydı.
adam yine dizlerinin üzerinde ama gözleri dolu dolu, lanet etti kadare sonra sırasıyla kendine ve kadına. kendi gittiğindeki yaşananları hatırladı. koşa koşa dönüşünü ve şimdide yalnız bırakılışını.
adam gözlerini kaldırdı önce yerden sonra ayağa kalktı. gülümsemeyi düşündü ama vazgeçti. çünkü gülümserse güzel şeyler gelirdi aklına, aklına güzel şeyler gelirse kadını hatırlardı ve kadını hatırlarsa tekrar dizlerinin üzerine çökerdi. gülümsemedi adam kaslarını sıktı biri yumruk atacakmışcasına ama sadece kalbi acıdı. minnettar oldu tanrıya daha güçsüz yaratılmadığı için ve içindeki acıya rağmen hala bu şekilde düşünebildiği için.
kadın diz çök demişti adama ve adam dizlerinin üzerinde durarak onurlandırmıştı kadını.. kadın elindeki kırbaca bağlamıştı belki bunu ama şimdi adam ayakta kadın başka kollardayken farketmezdi sebep.
adam gidenin arkasından baktı "dönecek mi" diye değil, giderken dönüp bakacak mı diye. çünkü herkes bir gün olur gider ama giderken arkasına bakan, geride kalanı düşünen, verilen değeri hak edendir.
şimdi adam sütliman, fırtınalar aynı hızda ama gemisi daha güçlü o daha iyi bir kaptan. gelecekten korkmadan ufka bakıyor. yeni hayeller yeni aşklar ve yeni fırtınalar bekliyor...
"vazgeçtiğiniz şey seçtiğinizden daha değerliyse pişmanlık kaçınılmazdır.." demiş üstad. bende diyorum ki; bunu anlamayacak kadar aptal olman, geç anlayıp pişman olmandansa daha hayırlı senin için. zira geçte olsa anlarsan, aptal olduğun gerçeğinden başka sadece acılar kalmış olacak benden sana geriye, eğer anlamazsan her aptal gibi doğru yolda olduğunu düşünerek devam edeceksin o boktan hayatına aptal olduğunu bile bilmeden... yani sonuçta gelecekteki acılarının miktarını ne kadar aptal olduğun belirleyecek....
...ve kadın diz çök dedi adama. adam içinde bir sürü karmaşa, yine anlam yüklemeye çalıştı her şeye olduğu gibi buna da. kadın kupa kızı sanıyordu kendini, adam sinek ikili. kadın 5 para etmezdi belki adamın gözlerinden görmeseydik kendisini.ya adam? belki adam kadından bile değersiz. ama 5 para etmez bi adam 5 para etmez bir kadına bir kalp atımı değer verirse; kadın kupa kızı olur, erkek mecnun kavminden bir şovalye. 5'i 5 kurustan 5 yumurta 5 kurus ederken, 5 kurusuluk iki insan roman olur bazen, kimi zamansa efsane sadece belkide bir erkeğin sevgisinden....
... ve kadın diz çök dedi adama. adam içinde bir sürü karmaşa, anlam yüklemeye çalıştı kadına olan aşkına.... her yeni kadın yeni oyunlarıyla girerken adamın hayatına, her biri neden çürüyerek gitmek zorundaydı kadın olmalarından kaynaklı bir bozulmuşlukla? kadınların son kullanma tarihi geçmiş diye düşündü adam, ve gülümsedi... adam gülümseyince kadın kıskandı, kadın kıskanınca adam ayağa kalktı, kalkarken düşünmedi bile ne zaman dizlerinin üzerine çöktüğünü.
kadın, kadın olduğu için ilk çağdan beri güçlü erkek arzusundayken. elinde kırbaç diz çöktürmeye hevesli olması kendisine de garip gelmedi mi acaba?
kadın diz çökmek istiyordu belkide ama gururuna yediremiyordu bunu ve adam diz çökerek onurlandırıyor olabilirmiydi kadını?
kadın diz çök dedi adama ve gitti uzaklara... adam içinde şovalye kibiri beklemeye başladı kadının ülkesine döneceği zamanı... kadın bir prenses belkide sürgün başka memlekette ve adam bir bekçi cihangir sokaklarındaki hatıraların tepesinde...
kadın diz çöktürdü ve gitti adama... aynı kadın olarak dönecek mi kendisi bile bilmeden ve adam öylece bekledi dizlerinin üzerinde, kadın döndüğünde onurlandırır hevesiyle...
adam kimseye veremediği bir şeyi verdi kadına; sadakat, tıpkı kadının kendininkini verdiği gibi.
ve adam dişlerini sıktı zaman biraz daha hızlı aksın diye....