tutkular vardır ya da bunalımlar. ya da anlam veremediğiniz ilişkiler yumağında boynunuza sarılan ipler. anlam veremediğiniz ve bu nedenle anlamsızlaştığınız halleriniz siz, bütün hayata yatırım yaptınız. karşınızdaki sevgiliye en güzel kıyağı yaptınız hani çiçek aldınız ya ona yetmez çiçekler gitmeler olmalı vurmak lazım kalmaları.
ya töre vardır, gidenleri kurban eden ya da meçhule giden kayıplar. sonuçta hep gidenler var kalan yok.
insanlarımız hep bir yere gitmek istiyor. biz de bir yerlere gitmek istemiyor muyuz? hakkı değil mi insanların bu yolculuk hakkı. uzun bir yolculuk yaparak varmadık mı bu topraklara. 1071 den başlayarak çok rakam yazarız tarihimize 1299, 1453 vs. 1200 li yıllar canlanışımız, 1500 lü yıllarımız şahane, çöküş rakamları 1699. daha sayarsak çok yıl yazarız. bu tarihler, okuduğumuz tarihler. bir de yakın yaşadığımız tarihlere bakalım 1947, 1960, 1971, 1980, 1982, 1983, 1994. artık anılar ve kişiler olaylar ile değil yıllar ile anılmaya başlandı. sanki yıllara suç bulunurcasına.
1910 larda padişahçısın.
1920 lerde mustafa kemal cisin.
1930 larda meclis kavgasındasın.
1940 larda savaşmayıp anlaşmalardasın.
1950 lerde çok partili türkülerdesin dayatmalarla nato mermerin.
1960 larda türkülerin sesini kesiliyor.
1970 li yıllarda ektiğin ot bahane muhtarlık ödülünü alıyorsun muhtırayla.
70 lerin ortasında yavrunu korumak için barış harekâtı adına özgürlük savaşına çıkıyorsun. akabinde tüm ambargoları yiyorsun. benzinden vazgeçtim ekmeğin bile karneye bağlanmışken.
1980 de sokağa çıkamıyorsun.
1982 de kutsal anayasaya oy veriyorsun.
1983 de şimdiki açılımın terörü başlıyor.
ilk defa asker kökenli olmayan birisi çıkıyor ankara nın tepesine. önce suikast sonrasında doğal ölüm diye gidiyor serbest ekonomiyi bize öğreten adam.
bacımız çıkıyor ortaya 2 anahtar diyor. döviz bir günde milleti döverken denkleştirme (devalüasyon) adına paranız pul oluyor.
seçim her daim çözümdür. oylar halkın nabzında.
yağız oğlan mavi yakalı şairimiz başta. hepimiz seviniyoruz. elebaşı yakalanıyor malum örgütün. oyların bini bin para. tv dizilerine bile konu olurken kitaplar havada uçuşuyor büyüklerimiz yasamaya kalkarken.
ardından gelen gelene. ama ardı yine peşimize. seçim ve at sırtındayız ya erken seçim.
her semte ağaç diken ve belediyenin musluk başlarını ele geçiren iktidar olmayı hedeflemiş çalışkan bir yapı.
seçimlerde aldığı oy oranı ile meclise giremeyen ama meclisi koalisyon travmasından tesadüfen kurtaran biri. sonrasında ideal olarak görülen bir meclis.
muhalefetin tıpkı abd de olduğu gibi bir iktidar ve meclis.
ya demokratçı ya da cumhuriyetçi. değişmedi 1800 li yıllardan beri. habire el değiştirse de meclis zihniyet ve korumacılık asla değişmedi dünyanın jandarmasında.
ya biz de?
bizde de çok şey değiştirildi. değiştirmek adına çok canlar yandı.
beğenmiyor musun? o zaman git. hala şikâyetçi misin? al misketini git.
sanki çağıran var.
açılalım arkadaşlar. yerimiz dar. kolbastı için yer lazım.
türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak fikri ve siyasi özgürlüğünü kullandığın yegane eylemine laf etmek istemem arkadaşım. Ülkede, hadi ardından gidelim, vatana millete gerçekten faydası dokunur diyebileceğimiz bir siyasetçi olmadığı gerçeğinin de farkındayım. bu yokluk ortamında, bunlar yeni deneyelim dedin, alnı secde görmüş haram yemez dedin ve oyunu bir kez verdin anladık. iktidara getirdin 5 yıl denedin onu da anladık. Fakat bu 5 yıl içinde ;
-Bugün bu topraklarda özgürce konuşabilmeni, ibadet edebilmeni sağlayan kişiye hakaretleri göremedin mi veya gördün de bu kadar mı kıymet bilmez oldun,
-Fakir fukaraya yardım edelim çığlıklarıya toplanılan paraların aslında birilerinin kesesine gittiğini duymadın mı veya duydun da bu kadar mı boşvermiş oldun,
-Bu kadar işsiz genç insan etrafta dolaşırken, çalışan emek veren hergün biraz daha ezilirken, eleştiren susturulurken anlamadın mı nereye gittiğini memleketin veya anladın da bu kadar mı umursamaz oldun ?
Çocuğunun yarınına ışık tutacak patlak ampulden başka ne gördün ki ikinci kez oyunu verdin meraklar içindeyim. Bir torba kömür, 1 çuval patates ise bulurdun mutlaka bir yerden gelirdi o kısmet sana. Ama memleketin geleceğine o patatesleri tıkamanın vicdan azabını neyle ödeyeceksin acaba ?
bugün nihayet sizden bir ses duyabildik. hayır kazlıçeşme mitinginde duyduğumuz seslerden bahsetmiyorum. direniş başladığından beri ilk defa bugün sokakta, mahallede sesinizi duydum. facebookta paylaşımlarınızı gördüm. kızgındınız. günlerdir yaşananların sizi aşağıladığını düşünüyordunuz. bugünkü miting, artık sesinizi çıkarmak için ideal zaman olduğunu söylüyordu size. nihayet karşılaştık.
fakat bizim derdimiz sizlerle değil. bunu anlamanızı ne çok isterim. derdimiz; topluca maruz kaldığımız, satın alınmış medya tarafından yaratılan bilgi kirliliğiyle, iktidarın yılardır yaptığı hala devam eden yolsuzluklarla, en mahremimize kadar hissettiğimiz dayatmalarla, hukuk devleti olma özelliğinin bizzat hükümet eliyle yok edilmesiyle, elinde su şişesi ve gaz maskesinden başka bir şey olmayan insanları yaralama, kör etme ve hatta öldürme insiyatifini yine bu halkın polisine verenlerle.
bizde son 10 yılda bir şeyler birikti akpli arkadaşım. biz de aşağılanmış hissediyoruz. artık olan bitene ses çıkarmamak onursuzluk geliyor bize. eğer gerçekten bu biriken öfke nasıl oluştu ve bu 3 ağaçtan başlayan eylem nasıl bu noktaya vardı merak ediyorsanız lütfen okumaya devam edin. içinizden biri bile acaba dese kafidir.
eşe dosta, akrabaya, yandaşa göz göre göre kazandırılan ihaleler yüzünden aşağılanmış hissediyoruz biz. birilerini zengin etmek için parsel parsel satılıp, toplu konut ve avm çılgınlığına gark edilen ülkemiz için bunu hissediyoruz. cezaevlerinde tecavüze uğrayan çocukların hayatını karartanları yargılamadıkları için, ufacık bir kız çocuğuna bir ilçenin tüm ileri gelenleri tecavüz ettikten sonra, n.ç.yi tecavüzcülerini tahrik etmekle itham edip, suçluları ceza diye verdikleri 3-5 yılla neredeyse mükafatlandırdıkları için böyle hissediyoruz. köylere hesler kurmaya kalkışıp; doğayı katlettikleri, orada yaşayan insanın sesini yok saydıkları için... çok değil bundan iki sene önce yaşanmış uludere katliamı için, orada ölen daha 14-15 yaşında kürt çocuklar için seçilmiş vekilleri, kitap yazan gazetecileri, ordu mensuplarını ortaya karışık bir paket yaratıp ve hiç utanmadan bizzat belgeler üretip içeri alan, içeride kanser eden, bu insanlar ölürken bile iftiralar atmaktan çekinmeyen, akp eliyle yaratılmış hukuk düzeni yüzünden böyle hissediyoruz. son 10 yılda ösymnin yaptığı her türlü sınavda şaşkınlık içinde izlediğimiz, ardı ardına gerçekleşen kopya skandalları yüzünden aşağılanmış hissediyoruz. hrantı katleden odağın, tetikçisinden ötesini kurcalamayan, bizzat karartan, araştırmaya kalkanı "terörist" ilan eden düzen yüzünden utanıyoruz. biz artık hukukun bittiğini hissediyoruz. son 10 yılda gözle görülür şekilde artmış kadın cinayetleri yüzünden, iş güvenliği olmadığı için madenlerde ölen işçiler yüzünden, kapatılan tiyatrolar sinemalar yüzünden, reyhanlı yüzünden, her gün toplumun farklı kesimleri olarak maruz kaldığımız iktidar seviyesinden gelen hakaret dolu ifadeler yüzünden direniyoruz. daha aklıma gelmeyen nicesi de vardır. 11 yıl, dile kolay, yaşarken zor.
ben chpli değilim, bdpli de değilim. kürt değilim, ermeni de değilim. hiç bir partiyle bağım yok. hayatımda hiçbir erkekten şiddet görmedim. silivride yatan bir tane yakınım yoktur. devlet ihalesine girip akp yandaşlarına karşı ihale kaybeden tanıdığım da yok. hes kurmaya kalkıştıkları köyleri bir kere bile gidip gözlerimle göremedim, dere kenarında bir çay içmişliğim de yok. kopya skandalları yaşanan sınavların hiç birinde katılımcı değildim. maden işçisi de değilim. ama bunlar beni tüketiyor. bunlar gezide direnenleri tüketiyor. meydanda olanla, medyada duyduğumuz arasındaki uçurum kanı beynimize sıçratıyor. biz istiyoruz ki siz de görün. ne olup bittiğini görün artık.
bu iktidarın başı yıllar yılı mağduru oynadı. bizleri size dinsiz, din düşmanı olarak tanıttı. sizin ibadetlerinizi özgürce yapabilmenizin garantörü olarak kendisini ve partisini gösterdi. açın gözlerinizi etrafa bakın. dünya değişti. halk değişti. gezi parkında namaz kılan müslümanların başında, olası bir polis müdahelesi için bekleyenleri gördünüz mü siz? ben gördüm. başörtülü kızların özgürce üniversiteye girmesini, camilerinizin ilelebet sizlere ibadet hizmeti sunmasını, inancınız size bireysel olarak her ne emrediyosa bunu yerine getirebilmenizi, kendi davası gibi savunacak insanların olduğu bir ülkede yaşıyorsunuz, bunu görün artık. bu yeni bir şey değil. geziden önce de vardı. başörtünüz yüzünden üniversiteye alınmadığınızda, sizlerin yanında protestoya katılanlara hiç baktınız mı? sizce onların hepsi müslüman mıydı?
davosta sesini yükseltti, güya ülkeye prestij kazandırdı. her bıçkın konuşmasında karizmasıyla kitleleri büyüledi. peki sonrasında, israille iptal edilen herhangi bir ticari anlaşma gördünüz mü, okudunuz mu gazetelerde? ülke büyüme içindeymiş. kişi başına düşen milli gelir 10 500 dolar olmuş. bugün öğrendim. valla açıkçası bana 10 500 dolar düşmüyor. size düşüyorsa bilemem. aaa ama neydi, bir laf vardı? zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olması mıydı? sakallı bir adam dile getirmişti sanki. bir de istatistik diye bir bilim vardı. hani mod, medyan, averaj. belki bunlarla ilgilidir.
geziye ilk gelen ufak grubun tüm derdi ağaçtı, akpli arkadaşım. ama ne zaman ki orada çadırda uyuyan insanlara saldırıldı, işte o noktada vicdan sahibi insanların kan beynine sıçradı. çünkü kim olduklarını biliyorduk onların. ağaç, çiçek, böcek diye gelip "bu ağacı kesme" diyen bir grup naif insan. iftira atsan atılmıyor, o derece. ve artık birileri orada yeter dedi. "yetti sizden çektiğimiz" dedi. işte bu yüzden oradaki kalabalık bu kadar çok sesliydi. dışarıdakiler bir süre orada ne olduğunu bu yüzden anlayamadı. muhalefet partisinin işi desen çocuklar parktan bağırdı: "chpli değiliz!" pkk demeye çalışanlar oldu, e ama ülkücüsü de oradaydı. allah allah fener taraftarı, beşiktaşta en sıcak müdahelenin yaşandığı gün çarşı'ya destek olmaya gelmişti formasıyla. e bu gay çocukla, türbanlı kız birlikte kandil simidi dağıtıyorlardı gezi'de. evet farkındayız, bir süre ne olup bittiğini iktidar çözemedi. hatta büyük resim uzaktan daha iyi görünür belki diyerek baya bir uzaklaştı başbakanımız. ama sen bu resmi anlayabilirsin akpli kardeşim. aynı sıralarda okuduğum arkadaşım. çünkü sen kibirden gözünü döndürecek bir koltukta oturmuyorsun. sen hala beni anlayabilirsin. o yüzden lütfen biraz daha oku yazdıklarımı.
bunlar olurken bizi asıl dehşete düşüren neydi biliyor musun? medya, meydanları vermiyordu. belki son 3 haftadır milyonuncuya penguen diyeceğiz ama evet medya, gün ortasında penguen belgeseli veriyordu. başbakan, belki yıllardır özlemi çekilen o dayanışma ortamındaki her biri iş güç sahibi, okuyan, çalışan, düşünen insanlara çapulcular diyordu. ona da eyvallah dedik. çapulcuyuz. gaz sıkıyorlardı, ona da tamam dedik. biz de solüsyon hazırlayıp çıkarız sokaklara. ama orada insanlar öldü akpli kardeşim. direkt kapsüller insanlara nişan alındı. sayısız kafa travması yaşandı. insanlar gözlerini kaybetti. sakatlandılar. o da yetmedi, revire dönüştürülen otellere saldırdılar. plastik mermiler kullanıldı. o otele saldırılan gün gezide çocuklar için resim atölyesi vardı, biliyor musun? bir sürü çocuk o gece annesini babasını bekledi tanımadığı insanların yanında, sürekli gaz atılan bir otel lobisinde. peki medya ne diyordu? marjinaller provokatörler camide içki içip, seks yapan direnişçiler müezzin hayır dedi, "çocuklar kanlar içinde sığındı, ne içkisi?" adamı görevden aldılar doğruları söylediği, içinde allah korkusu taşıdığı için.
peki 4 tane sivil polise sdp bayrakları tutuşturup, polise molotof attırdıkları sabahı biliyor musun? kimsenin tanımadığı 4 adam peydah oldu bir sabah. normalde tazyiğiyle insanı havada zıplatıp, kafa travması geçirten toma bunların ayaklarını serinletti. bir saat meydanda karşılıklı oynadılar. hiç biri yüzünü bile yıkayacak kadar ıslanmamıştır diyebiliriz. o buna iki molotof attı, bu ona biraz su sıktı. ne oluyor diye izledik. meğer öğleden sonra yapacağı konuşmada polisimize molotof atan direnişçiler demek istemiş canı, sizleri kışkırtmak için. ondanmış bütün tiyatro. valinin attığı yalanları yazmaya üşeniyorum. merak eden vali mutlu twitter yalan yazarak son 20 günün dökümüne dilediği siteden ulaşabilir. sonra, neymiş? kamu malına zarar vermişiz. onlar çiçek ekmiş, bizler ise geziye işemişiz. bu 20 günde 4 insan öldü. dört. dört can. gencecik. sayısız yaralanma, sayısız gözaltı var. yakınlarından günlerdir haber alamayan insanlar var. sizce durum buyken kamu malı diyen, çiçek böcek diyen birinin vicdanından söz edebilir miyiz?
bir diğer iddia, dış mihraklar tarafından finanse edildiğimiz, büyük bir komplonun oyuncuları olduğumuzdu. 1,5 yıldır planlanıyormuş bu olaylar. valla eğer öyleyse baya gerizekalı bir kitle olduğumuzu itiraf etmek gerekecek. zira 1,5 yılda yaptığımız tüm hazırlık, talcidle suyu karıştırıp plastik fısfıslara doldurmakmış gibi duruyor ki bu kadarını sizler de bize reva görmezsiniz diye tahmin ediyorum.
özetle demek istediğim şudur ki, biz size düşman, size kızgın değiliz. derdimiz, sizlerle değil. bizi yıllardır topluca uyutan medyayla, hukuku yerle yeksan kılan iktidarla, sürekli maruz kaldığımız yalan dolan, talanla. evet kandırıldığınızı düşünüyoruz. ama yalnız değilsiniz bu oyunda. meydanlara çıkıp sesimizi yükseltmeye başlayana kadar ne kadar kandırıldığımızın bizler de farkında değildik. herkes ben de! diye el etti uzaktan ve işte öylece aktık meydanlara.