en son başbakan yardımcısı bülent arınç ve ak parti grup başkanvekili mustafa elitaş ın meclis başkanvekili güldal mumcu nun üzerine yürümesiyle gözler önüne serilen olaydır.
bunlar mazlum veya mağdur değildir; resmen kabadayılık yapıyorlar.
cumhurbaşkanından sonra üçüncü adam olan gürdal mumcu nun üzerine yürüyemez efendim bunlar! aynı zamanda tayyip erdoğan daha evvel meclis başkanını azarlamıştı hatırlatalım.
iktidara nereden saldıracağını bilemeyen zihniyetin son iddası. neymiş hükümet kurumlara baskı yapıyomuş. bi bu kaldı dimi elinizde? acizliğinizi bu kadar gün yüzüne çıkartmayın. komik oluyosunuz.
her sabah kalktığında bu sabah ne bok bulsamda o boku iktidara sallasam diyen zihniyetin son iddiasıdır, merakla bekliyoruz gelecekleri. gülmekten geçirdiniz beni yahu, allah'ta sizi güldürsün.
anayasayı uygulamayan, yanlış uygulayan kurumlara olan itirazıdır. eleştiri yapmak veya itirazını bildirmek dayatma ve baskı olarak algılanıyorsa bu algı bozukluğu olan insanların suçudur. mesela 367 meselesine bakalım. anayasa, cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili maddede seçimin niteliklerini ayrıntılı açıklama yaptığı halde bir eski savcı çıkıp meclisin normal şartlarda nasıl toplandığı ile ilgili maddeyi ön plana çıkartıyor. fakat bu maddenin son cümlesinde başka bir hüküm yoksa bu uygulanır kelimesini görmezden geliyorlar. anayasa mahkemesi tarafından anayasa maddeleri lastik gibi çekilip açıkça belirlenen anayasa ve hukuk çiğnenirse buna itiraz etmeyecek ve eleştiri yapamayacak mı? bu eleştiriyi yapmak baskı mı?
aynı şekilde meclis başkan vekili güldal mumcu oturumda osman durmuş, başbakanın eşine varıncaya kadar kişisel meselelere girerken buna bir uyarı yapmayan, meclis yönetim geleneklerini, kurallarını hiçe sayan tavrı ile kavga çıkarıp olayı müdahale etmemesiyle büyütecek ve buna kimse itiraz etmeyecek miydi? itirazlarını bildirmek ne zamandan beri baskı oluyor? güldal mumcu meclis başkanvekili ve meclis bu ülkenin en büyük kurumu. meclisi adam gibi yönetmeyi becermeyip, beceriksizlik, umursamazlık veya bilinçli olarak kavga çıkmasına neden oluyorsa burda akp'nin itirazı son derece haklıdır. davos krizi neden çıkmıştı hatırlayalım. iki farklı devlet adamı aralarında birşey tartışmak için bulunurken toplantıyı yönetenin yanlı tavrı neticesi ortaya çıkmıştı. moderatör adam gibi yönetseydi bu kavga çıkarmıydı diye düşünmek lazım.
güldal mumcu, osman durmuş'un konuyla ilgili olmayan ve meclis iç tüzüğüne aykırı olduğu halde kişilerin eşlerine varıncaya kadar özel konulara girmesine müsaade ederse ve buna bir milletvekili yönetimini beğenmediğini, itirazını bildirmişse bunun nesi baskıdır.
geçenlerde elektrik faturam geldi. 1550 lira. eski parayla 1 milyar 550 milyon. okuyan görevli baştaki sıfırı 9 diye görmüş ve faturaya yazmış. telefonla yapılan itirazım kabul edilmedi, tekrar görevli gönderin okusun dedim kabul edilmedi ve mecburen tedaşa gidip itirazımı yaptım ve beni işimden gücümden alıkoyan bu uygulamaya ordakilere demediği bırakmayarak tepki gösterdim. bir haksızlığa itiraz etmek, onlara eleştiri yapmak haksızlık mı yoksa benim kişisel hakkım mı? ben bir kuruma baskı yapmış mı oldum.
demokratikleşmeden anlaşılan insanların anlayabildiği kadar. demokraside insanların düşüncelerini her durumda haklı veya haksız açıklaması gerekirken, birinin yaptığı yanlış uygulamayı eleştirmek baskı oluyor. yanlış uygulama yapan ve gücü elinde bulunduran burjuva* yeri gelip baskı altındayız diyor. kardeşim sende adam gibi görevini yerine getir, "kanunları uygula" demek kimsenin aklına gelmiyor veya militan tavırla işine gelmiyor.
insanların kurumlar tarafından hakları çiğnenirse buna itirazını bildirmek en temel hakkıdır.
kanunlar uygulayıcı kurumlarca uygulanmazsa veya kanunlar insanları mutlu etmiyorsa anarşi ve kavga çıkar. güldal mumcu'nun tarafsız olarak kuralları uygulaması gerekirken yönetim zaafı gösterip muhalif olduğu partinin başkanına, oy verenlerine hakaret edilmesine göz yumması terör doğurmuştur.
güldal mumcu'yu anlamak zor. anayasanın değiştirilemeyen maddelerinde "demokratik laik ve hukuk devleti" yazılı.
demokratik itirazını bildiriyorsun baskı diyor.
laikliğe aykırı biçimde sırf inançları yüzünden bir insana cephe alıyorsun. eşinin türbanından, peygamberliğinden bahsederek dini negatif yönde kullanmalarına müsaade ediyorsun.
hukuksuz biçimde kişisel konuşma yapılamayacak bir kürsüde bir kadının başörtüsünden, gataya alınmamasından bahseden birine müsaade ediyorsun.
bunlara uymayı reddettiğin için seni eleştireni suçlamakta hiç beis görmüyorsun.
o anayasanın değiştirilemeyen maddeleri orda yazmış ne fark eder uygulayıcı olması gereken kurum bunu keyfine göre uyguluyorsa olan kargaşa, kavgadır.
işin garibi bülent arınç baskı uyguladı diyor. biraz akıl ve mantık lazım. bülent arınç'ın meclis başkanına bir yaptırımı varmı ki baskı diyor. baskı dediğin bir başkasının elinde oyuncak olursan yapılabilir. meclisin kürsüsünü elinde tutacaksın, sonra orda sana yaptırım gücü olmayan birinin itirazını baskı diye niteleyeceksin. insan da biraz izan olur.
mağdur edebiyatı yapıp, gücü elinde bulunduranlar hem suçlu hem güçlü. birde karşı tarafı mağdur edebiyetı yapmakla suçlarlar. akp'yi hem mağdur et hem sonra baskı yaptılar mağdur oldum diye ağla. başbakanın dediği gibi utanın. güldal mumcu'yu bu tavrı nedeniyle kınıyorum. meclis başkanvekili partisini kenara bırakır, tarafsız olur.
edit: bazen çok garibime gidiyor. ben burda yazıyorum sonra başbakan veya akp'den biri çıkıp benim dediklerimin aynını söylüyor. gören de benim akp'nin basın yazılarını hazırladığımı zanneder.
at gözlüklülüğün zirve noktalarından biridir. ulan hukuğun ak parti üzerindeki baskısına bir kez olsun bakabilen insan böyle bir şey demeye utanır.
hukukun üstünlüğü demek hukukun canının istediği her şeyi sırf siyasi sebeplerden yasaklayabileceği, durduraileceği demekse, ve hala bu durumu savunabilen insanlar varsa söyleyecek şeyimiz biter zaten.
Hukukun AKP üzerindeki baskısından bahsedecek kadar devlet işleyişinden habersiz insanların yorumlayıp AKPyi temize çıkarmak amaçlı insanların inkar ettiği baskıdır.
Arkadaş devlet işleyişini hiç bilmesen bile hiç duymadın mı "Hukukun üstünlüğü" diye bir şeyi? onlarca kuramcı mı saymak lazım illa ki dünyanın hukuk kavramını nasıl bir dönüşüm içerisinde oturttuğunu, egemenliğin, iktidarın ne olduğunu, sınırlarını?
AKP'nin kurumlara baskısını en net üniversitelerde görebilirsiniz, hangi düşünceden olduğu umurumda değil lakin bugün üniversitelerde Liberaller ve cemaatçiler harici ezilebilecek bütün öğretim görevlileri ezilmektedir.
üniversitelerdeki baskı öyle bir hal almıştır ki basit kulüp işlerinde bile AKPliler olaylara müdahil olmakta, kafalarına göre hareket etmektedirler.
kendilerinden olmayan belediyelere yaptıkları da ortada.
Osman kaçmaz gibi insanlara yaptıkları da ve nicesi.
hukukun üstünlüğü konusunda birşeyler söyleyelim de kafalarını kuma görüp dünyaya bakmayı beceremeyenler, cumhuriyet ve demokrasinin temel kavramlarını anlasınlar. hukuk gücünü halktan alır. yani halk ne isterse hukuk odur. ülkenin çoğunluğunu elinde tutan bir parti hukuku çiğneyemez. çünkü hukuk onun istediğidir. bu bugün çıkmış bir şey değil fransız ihtilalinden sonra jean jack rousseau'nun "demokrasi ve cumhuriyet"in teolojisini yazan kişinin görüşleri.
dünyanın gelişmiş devletlerine bakarsan hukuku yönlendiren seçilen meclis ve hükümettir. hükümet çoğu hakim ve savcıyı ya kendi seçer ya halka seçtirir. yani gücünü halktan alacak şekilde yapılandırılır. bizim ülkemizde hukukun üstünlüğü hukuk diktası yaratıyor. demokratik rejimler hesap verebilen ve bu şekilde gücü sınırlanan kurumlardır. bizim hukuk o kadar üstün, o kadar bağımsız ki sınırlarını bilmiyor, kendini tanrı zannediyor.
ah şurda yazanlar biraz jean jack rousseau'yu, Montesquieu'yu okusalar da kuvvetler ayrımının nasıl çalıştığını, demokrasi ve cumhuriyetin ne olduğunu öğrenseler. ağzı olan konuşuyor. tek öğrendikleri yargının bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü... güzel kelimeler. tabi gücünü halktan alıyorlarsa geçerli sözler.
ben 10 yaşlarımda demokrasinin çoğunluk diktası olduğunu öğrendim. 15 yaşımda temel hak ve hürriyetlerin bu diktayı bir miktar sınırlandırdığını öğrendim. bizim cahiller ise bunlardan habersiz yaşamaya devam ediyor. bu basit gerçeği herkesin bildiğini varsayıp hiç yazmamıştım. anladım ki daha demokrasinin çoğunluk diktası olduğunu bilmeyen cahiller aramızda yaşıyor.
anlaşılması için tekrar edeyim. hukuk çoğunluğun istediğidir. çoğunluğun istediği kanunlara aykırı olamaz. yani halk akp'yi hükümet yapacak kadar çoğunlukla seçmişse akp ne isterse o doğrudur. şimdi bazı salaklar çıkar buna itiraz eder. bu benim düşüncem değil demokrasinin temeli olduğunu yukarda yazdım. anayasa mahkemesinin çoğunluğu elinde bulunduran bir partiyi kapatmak için dava açabilmesi bu garabeti bariz şekilde gösteriyor. batılılara bunu anlatamıyoruz ve bize bu nedenle demokratik değilsiniz diyorlar.
çoğunluğun istediği ne zaman kanunlara aykırı olur derseniz sadece kişisel hak ve özgürlükler noktasındadır. yani demokrasiyi yok etme noktasında...
kafalarında beyin yerine et olanların görmeyeği eylemdir.
zaten bu kişiler analarına küdür edilse akp tarafından bunu bile görmeyek bir kıvama gelmişlerdir.
sivil dikta anlayışında olan akp zihniyetinin ben ne dersem o olur havasında olduğu için kurumlar kendi istediği bir karar vermeyince ortaya serdiği faşist tutumdur.
anayasa mahkemesi, danıştay vs. kendi lehlerine karar verince yaşasın hukuk, adalet derler ama aleyhte bir karar olunca ulemaya sorun, hukuk diktası, yargı siyaseti diye ağlarlar ve hemen kurumların yapısını anayasa ile değiştircez, meclis üyeleri seçecek gibi faşist ülkelerde benzeri olan bir tutumla coşarlar.
akp'nin kurumlara veya kurumlara bağlı olan insanlara yaptığı baskının en büyük kanıtı osman kaçmazdır.
adam abdullah gül kişisinin kayıp tirlyonuna el attı diye ne kendisinin ne de sincanda ki mahkemenin başına gelmedik kalmadı.
dahası cemaatçi bölücüleri araştıran savcı.
anında hakkında hapis istemi açıldı.
iktidar olmanın gereğidir. demokratik toplumlarda halk çoğunluğunu alan parti gelip kurumları halkın istediği şekilde şekillendirir, halkın ihtiyacı olan kanunları diğer meclis üyeleriyle birlikte çıkartır ve kurumların bunlara uymasını, bunları uygulamasını yürütür. bu bir baskı değil, yapması gerekenlerdir. fakat bu baskı olarak görülüyorsa halkın iradesini beğenmemek demektir ve bunu kim beğenmiyorsa o kendini diktatör olarak atamıştır. bir diktatörlüğü savunmak da faşizmdir.
bir ülkede bir anayasa mahkemesi iktidar partisine kapatma davası görüşebiliyorsa o ülkeye demokratik demek imkansızdır. bir diktatör var ve o halkı yargılıyor.