dünyadaki en mühim özgürlük sahalarından birisinin basına sağlanan özgürlük olduğunu irdelediğimizde ortaya çıkan problemdir. demokrasinin daha işler olabilmesi için basın özgürlüğünün mühim bir önkoşul olduğu yazılır çizilir. bunun yoğun göstergesi baskıcılığın çok sesliliğin önüne bir set çekmesidir. tabii bunda alınan oyla birlikte, benim her dediğim doğrudur zihniyeti basını/ medyayı tek elden dikta etme olgusu açıkça kendisini belli eder. halbuki demokrasi, bir tane farklı düşüncenin dahi temsili vukusundan beslenir. çok seslilik demokrasinin özüdür! lakin akp iktidarıyla laik- dindar kutuplaşmasından öte, gözle görülür bir şekilde çağdaş dünyada basın özgürlüğünde gerilerde kaldığımız aşikardır. tekelciliğin değişik bir raddesi bu hükmedicilikle bağdaşır, kolkola gezer.
hatırlarsak erdoğan'ın mizah dergilerine de hayli konu olan karikatür krizlerini yahut okunacak gazeteyle ilgili fetvalar vermesini. yani bu daraltıcı bakış benim dediğim doğrudur başka doğru yoktur demek gibi türkiye'yi tektip düşünce edasında görme arzusudur. oysa, basının etik değerleri öne alması gerektiği kadar hükümetin, liderlerin de bu etik değerlere sarılmaları icap eder. olması gereken budur, ötekisi benim dediğimden başka bir şey içermeyen bir dikta yönetimidir. akp iktidarının da temel olarak bu yönünü eleştirmek daha mantıklı olur gibime geliyor.
her gün beklenen lakin gelmeyen şeriat tartışmalarının uzağında bir değerlendirme olur bu yaptığımız yorum. konu türkiye'deki muhafazakarlıksa bu daha değişik bir zemin altında tartışılmalıdır. kanımca bu da yüzeyselliği aşan bir değerleme halini alır. 1950'li yıllara çok partili hayata geçiş ve köy enstütülerinin kapatılmasına kadar konuyu götürmemiz gerekiyor. 80'lerin etik çökmeyi beraberinde getiren kapitalist yıllarıyla orta sınıfın çöküşü 89 sonrası hızlılaşan küreselleşmeyle toplumsal tabakaların sosyo kültürel manadaki hızlı değişimleri kaçırılmamalıdır. sonuçta muhafazakarlık toplumsal değişmeleri de kapsayan bir süreci ifade ediyor. bunu alıp bu sadece akpyle böyle oldu demek abesle iştigal oluyor.
erdoğan'ın ve akp tavrının seçim meydanlarında genel düşünce tarzında çeliştiği yazarlara yahut çizerlere karşı mahkemelik tutumları görmezden gelemeyeceğimiz bir daraltıcı bakış açısını teyit ediyor. bu bağlamda kendisinin amerika'yla veya diğer ülkelerle basın özgürlüğümüzü karşılaştırması komik kaçıyor. gerilerdeyiz hem de çook... **
tayyip'in 2 gündür medyayı tehtit etmesi ve zamanında haddini aşarak; " o gazeteleri evinize almayın " ifadesi ile zaten bilinen ak faşizmin, yandaş medya yaratma çabasıdır.
o değil de msn'i basına dahil etmek çok hoş bir yaklaşım olmuş.
ha bir de ben hiçbir gazetede hakaret falan göremiyorum, belki vakit'te olabilir bilemem. eğer varsa bir hakaret yazısı, hemen mahkemeye başvurup tazminat talebinde bulunabilir akp tayfası. eleştiriye hakaret diyene de kafam girsin. bak işte hakaret budur.