üniversitelere özgürlük bildirisine bazı liberallerin imza atmaması ve üçüncü yol adıyla yeni bir bildiriyi imzaya açmaları sonucu ortaya çıkan durum. üçüncü yol bildirisi aşağıdaki gibidir:
Türban üzerinden kutuplaşmaya karşı demokrasi ve özgürlükleri genişletelim.
Doğrudur, ve bugün de savunuyoruz ki, liseyi başarıyla bitirmiş, giriş sınavında başarılı olmuş, 18 yaşını geçmiş yetişkin bir öğrencinin, kıyafeti nedeniyle üniversiteye alınmaması, ne eğitim hakkı ilkesiyle, ne bireysel hak ve özgürlüklerle, ne laiklik ilkesiyle, ne de demokratik sistemle bağdaşır.
Ancak AKP-MHP'nin Türkiye'ye dayattığı türban çözümü sadece belli bir kesimin özgürlük alanını genişletmek üzere düşünülmüş sakıncalı bir formüldür, özellikle üniversite ve toplumda ciddi kutuplaşma yaratacak potansiyele sahiptir. Bizler türbanın serbest bırakılması ile laikliğin ortadan kalkması arasında birebir bir sebep-sonuç ilişkisi görmüyoruz. Ancak türban özgürlüğünün bireysel eğitim hakkının ötesinde bir grup hakkı olarak ele alınmasını da sakıncalı buluyoruz.
Süregelen tartışmada, modern toplumda özgürlük alanının dinsel, etnik, cinsel, dilsel ve kültürel çok boyutlu yapısı, özgürlüğün sınırının diğer özgürlüklerin başladığı nokta olma ilkesi ve özgürlük-demokrasi ilişkisi tamamen gözardı edilmektedir. Ne yükseköğrenimde akademik özgürlükler sorunu, ne orta öğrenimdeki din dersinin zorunlu olmaktan çıkarılması konuşulmaktadır.
Tartışma, sınırlı bir özgürlük, kısıtlı bir demokrasi anlayışının yol açtığı kutuplaşma temelinde gelişmekte, Türbana Özgürlük-Laik Cumhuriyeti Koruma zıtlaşmasına indirgenmektedir. Yine bir dayatmacılık anlayışını yansıtan, türban yasağına karşı olsa da yasağın kalkmasında kullanılan yöntemden rahatsızlık duyan her yurttaşı Benden değilsen onlardansın basitliğiyle yaftalandıran anlayış da kabul edilemez.
Üniversitede ve toplumda giderek derinleşme riski taşıyan kutuplaşmadan kaygılı olan bizler, yükseköğrenim kurumlarında türban özgürlüğü tartışmasında toplumsal bir uzlaşma ve diyalog yaratacak üçüncü bir yaklaşıma gereksinim olduğunu düşünüyoruz.
Sorunun çözümüne, hak ve özgürlüklere çoğulcu yaklaşan, özgürlüğe ötekine karşı sorumluluk ilkesiyle bakan, özgürlüğü ve sınırlarını hukuksal güvence altına alan bir görüşle yaklaşmalıyız. Hükümet de ancak böyle bir bakışla sorunlara yaklaştığı zaman inandırıcı olabilir, toplumun farklı kesimlerinin geleceğe güven içinde bakmasını sağlayabilir. Toplumda türban sorununu ancak böyle sağlıklı bir temelde, en geniş hak ve özgürlükler güvencesiyle ve rejim korkusu yaşamadan tartışabilir.
Yeni anayasanın gereksinim duyduğu verimli ve yapıcı tartışma ve diyalog ortamı bizce ancak bu şekilde yaratılabilir.