iki kötü taraf arasında tercih yapmak zorunda kalsam derim ki, 'açık olarak siyaset yapan kazansın.' Hiç olmazsa sandıkta bir gün yıkılabilir. Oysa cemaatin ülkeye vereceği zarar daha kalıcı olacaktır.
AKP mi Cemaat mi seçimi yapsam...
NEDEN
Dani Rodrik dünyanın en değerli ekonomi profesörlerinden biri. Uzun süre Harvardda çalıştıktan sonra geçen yaz Einsteinın kurumu diye de bilinen Institute for Advance Studyye transfer oldu. Ama bunların bir önemi yok çünkü son 3-4 yıldır bir kısım gazeteler onu asker kaçağı, Vay Yahudi damat, Siyonist ajan, Darbesever akademisyen diye tanıtmaya çalışıyor. Nedeni gayet açık: Rodrik, 1 numaralı Balyoz sanığı Çetin Doğanın damadı. Daha da önemlisi eşi Pınar Doğanla birlikte bir ülke uyurken Balyoz davasının delillerindeki tutarsızlıkları ve sahteciliği bilgi ve belgelerle kanıtlayan kişi. Bugün AKP-cemaat kavgasıyla, Aslında Balyoz sahteydi, kumpastı diyenlerle ilgili ne düşünüyor, sormak istedim.
Balyoz davası başladığından beri eşiniz Pınar ve siz neler yaşadınız?
Kendi akademik çalışmalarımda da meslektaşlarım arasında o kadar popüler olmayan tezleri savunmaya alışık biriyim. Yani bilgi, bulgu üzerinden başkalarıyla mücadele etmeye yabancı değilim. Ancak Türkiyede bu davalarla ilgili yaşadığımız süreç, şimdiye kadar tecrübe ettiğim hiçbir şeye benzemedi.
Bir yandan elimizdeki bulgular çok kuvvetliydi. Sadece Balyoz değil, Ergenekon, Askeri Casusluk, OdaTV, Kayseri hipnoz davası ile ilgili yaptığımız araştırmalar bizi korkunç, fakat yadsınamaz bir sonuçla karşı karşıya bırakmıştı. Emniyet, TSK ve yargı içerisinde Gülen cemaati ile bağlantılı bir çete, büyük çapta sahte delil üretiyor ve yerleştiriyordu. Öte yandan, Türkiyede ve yabancı ülkelerde bu gerçeklerle tamamen çatışan bir algı yaratılıyordu. Yaygın kanı, Erdoğan rejiminin bir hukuk devleti inşa etmekte olduğu, yargının derin devlet ve darbecilerle mücadele ederek askeri vesayeti sonlandırma gayretinin alkışlanması gerektiği şeklindeydi. Sunulan bu parlak resim ile karşılaştığımız gerçekler arasındaki uçurum bizi en çok zorlayan şey oldu. Emniyet, savcılar, yargıçlar, medya, TÜBITAK, Adli Tıp, Yargıtay, hükümet, aydınlar derken, sırayla Türkiyede değişik kurumlara ve fikir önderlerine güvenimizi peyderpey yitirdik.
Peki aile hayatınız, ruhsal durumlarınız nasıl etkilendi? Psikolojik destek aldınız mı mesela?
Yok, öyle bir şey olmadı. Haklı olduğumuzu bilmenin verdiği kuvvet vardı ikimizde de
Ciddi anlamda korktuğunuz bir zaman oldu mu?
Bu süreçte Türkiyede oturmuyor olmamız önemli bir avantaj oldu. Eğer Türkiyede olsaydık doğrusu yaptıklarımızın ne kadarını yapabilirdik bilemiyorum. Karşımıza aldığımız çetenin çok kirli yöntemlerle çalıştığını biliyoruz. OdaTV davasında bizim de adımızın geçtiği bazı belgeler düzenlediler mesela. Avukatlar, Türkiyeye kısa bir ziyaret için de olsa gelmememiz için telkinde bulundular.
Cemaatin ABDde çok iyi örgütlenmiş olduğu da malum. Arkamızdan yalan yanlış bir sürü şeylerin söylendiğini, bizi kötülemek için laflar döndürüldüğünü biliyoruz. Ama çetenin uzantılarının Amerikada kendilerini tehlikeye atmak istemeyeceklerini, çok daha az risk alabileceklerini ve bize ciddi tehlike arz etmediklerini düşündük. Bu yüzden fazla endişemiz olmadı.
CDlerin sahte olduğunu bulmak için çok ciddi bir sondaj yapmak gerekiyordu ve sizden önce kimse buna girişmemişti. Hangi saikle bu sondaja girişip dosyaları tek tek incelediniz? Kayınpederinizin yapmadık sözüne mi güvendiniz örneğin?
ilk düşüncemiz, Balyoz belgelerinin gerçek olduğu fakat çeşitli nedenlerle Çetin Doğan ve başkalarının bu plana iliştirilmiş olduğu şeklindeydi. Öncelikli olarak Taraf, Zaman ve kimi diğer medyada yapılan, benim asker kaçağı olduğum, Balyoz belgelerinin imzalı olduğu gibi dezenformasyonlar ve soruşturma sürecindeki hukuksuzluklar üzerine yoğunlaştık. Temmuz 2010da iddianame ve ek klasörleri elimize geçince, o meşhur Balyoz CDlerinden çıkan tüm belgelere ilk defa erişimimiz oldu. Burada kredinin tümünü Pınara vermem lazım. Ben, nereden çıktığı belli olmayan, imzasız ve içinde birçok tutarsızlık ihtiva eden bu dijital belgeler nasıl olsa hukuken değersizdir diye düşünüyordum. Pınar ise ısrarla bu belgeler sahte ise sahtekârlar mutlaka başka hata yapmış olmalılar, sahtekârlığı daha iyi kanıtlayabiliriz diyordu. Derslerden arta kalan tüm zamanını bu belgeleri incelemekle ve kişi/kurumları Googlelamakla geçirdi. Arada bir heyecanla benim ofisime gelir, Dani bak ne buldum diye bir zaman çelişkisi daha gösterirdi. Benim burada katkım, onun bulgularını sorgulamak ve şeytanın avukatlığını yapmaktan öteye gitmedi.
Çelişkileri blogunuz ve kitabınızla ortaya koyunca her şeyin değişeceğini, insanların anlayacağını sanmış mıydınız?
Türkiyede liberal geçinen bir çok kişinin Ergenekon-Balyoz davalarında liberalden cok jakoben bir tutum takındığını zaten görüyorduk. Bizim ortaya çıkardığımız zaman çelişkilerini önce reddettiler. Kabul etmek zorunda kalınca, güncelleme var dediler. Güncellemenin de komik olduğu anlaşılınca, bu sefer sanıklar kendileri iz karartmak için yapmışlardır dediler. O da tutmayınca, Balyoz belgeleri sahte olsun, seminer ses kayıtları yeter dediler. Seminerden darbe davası inşa edilemeyeceği görülünce, hukuk mukuk bilmem kimse bana bu insanlarin darbeci olmadığını iddia etmesine getirdiler. Ben sonunda Alper Görmüş, Etyen Mahçupyan, Ahmet Altan gibiler için şu sonuca vardım: TSK bir şekilde bu kişileri o kadar travmatize etmiş ki, askerlerle ilgili konularda mantıklı düşünme kabiliyetlerini yitirmişler. Bu olguyu da sahtekârlar çok güzel kullandı. Mesela biz Ali Bayramoğluna belgeler sahte dediğimiz zaman, ondan Bu planlarla ben ve diğerleri öldürülecektik, darbeci çocukları nasıl olur da benden yardım ister tarzında bir cevap aldık. Hedef gösterilmiş olduğu için infial etmekte haklıydı elbette. Ama dediklerimiz üzerinde vaktinde biraz düşünseydi, infial duygusunu bize değil bu dehşet verici planların gerçek üreticilerine ve sahtecilikleri örtbas ederek onlara destek olanlara yöneltmesi gerektiğini anlayabilirdi belki.
Bir akademisyen olarak bu işin bu derece içinde olmak ABDde size bir şeyler kaybettirdi mi?
Hayır sanmıyorum. Türkiyede gerçeklerin ortaya çıkması için yaptığım çalışmaların ve yazdıklarımın yakın akademik çevremde saygı uyandırdığını biliyorum. Harvardda iken üniversite yönetiminden gerek ben gerekse Pınar çok destek gördük. Ayrıca kendi akademik çalışmalarımı da aksatmadım. Geçen sene Princeton şehrinde, Einsteinin çalıştığı kurum olarak da bilinen Institute for Advanced Studyden (IAS) cazip bir teklif aldım ve geçen yaz Harvarddan oraya geçtim. Prestiji ve akademik koşulları açısından Harvarda tercih edilebilecek çok nadir yerlerden birisi burası.
Balyoz hükümlüsü Deniz Kutlukun kızı Burcu, cüzamlı muamelesi gördüklerini ve kimsenin onları duymak istemediklerini söylemişti. Siz de böyle hissettiniz mi?
Belki Türkiyede olsaydık hissederdim. Ne de olsa bu süreçte en kötü performansı sergileyenler siyasi değerlerimizin ortak olduğunu düşündüğüm kişiler oldu.
Eskiden Balyozla ilgili hiçbirşey duymak istemeyenlerin bugün cemaat çetesinin varlığına dayanak olarak sahte delillerden bahsetmesini, orduya kumpas demesini nasıl karşılıyorsunuz?
Zoraki bir siyasi manevra olarak görüyorum. Orduya kumpas, paralel devlet söylemlerinin bu kadar çabuk ortaya sürülmüş olması aslında hükümet kanadının olanların ne kadar farkında olduğunu gösteriyor. Şimdi günah çıkaranlar bir inandırıcılık sorunuyla karşı karşıyalar. Gerçekleri yeni gördükleri için mi yoksa siyasi menfaatleri yüzünden mi değiştiler? Herkes için bunlardan ikincisi geçerli demek istemiyorum, ama her şekilde bize iyi niyetlerini kanıtlamak durumundalar.
Sizi bu süreçte en çok Türkiyedeki aydınlar hayalkırıklığına uğrattı anladığım kadarıyla
Bakın, siyasette herkesin çıkarlarına göre hareket edeceğini veri almak zorundayız. AKPnin, cemaatin bu süreçte takındığı tavrı, ahlaki bulmasam da çıkarları açısından anlayabiliyorum. Ya aydınlar? Balyoz davasını savunan aydınlar sonuçta iki büyük hata yaptılar. Birincisi, suçlu olduğuna kanaat getirdikleri insanların adil yargılanma hakkını savunacaklarına bu insanların sahte delillerle ceza almaları için çalıştılar. Bu onların ahlaki hatasıydı. Denilebilir ki, askeri vesayetin kalkması uğruna kusurlu bir yargı sürecinin işlemesini tercih ettiler. işte burada ikinci ve daha büyük bir hata yaptılar. Askeri vesayetin kalkmasındaki amaç Türkiyenin demokratikleşmesi idiyse, çete yöntemlerini meşrulaştırarak bu amaca değil, olsa olsa bir çeteyi meşrulaştırmaya hizmet edeceklerini görmediler. Bu basit bir siyasi öngörü hatasıydı. Aydın olma iddiasindaki kişiler için de basit olduğu ölçüde ciddi bir hata.
Blogunuzdan ve tweetlerinizden gördüğüm kadarıyla Taraf gazetesine çok kızıyorsunuz, sizce Taraf bir gazeteden fazlası mı?
Taraf Ergenekon-Balyoz ve benzeri davaların lanse edilmesinde ve meşrulaştırılmasında kritik bir rol oynadı. Ahmet Altan ve Yasemin Çongarın liberaller nezdinde kredibilitelerinin yüksek olması önemliydi çünkü onlar olmasa bir Mehmet Baransu zamanında bu kadar etkili olamazdı. Anlamadığım bir seyi izah edebilmem mümkün değil ama öyle sanıyorum ki, Altan ve Çongar Türkiyenin siyasi dönüşümünde önemli bir rol üstlendiklerine inandılar ve bu uğurda birçok detayı sorgulamamayı tercih ettiler. Bir sahtekârlar çetesiyle işbirliği yaptılar. Bunu başka türlü söylemenin yolu yok. Baransunun bavulundan çıkan o dehşet planlara inanmış da olabilirler. Ancak sahtecilik kanıtları biriktikçe geri adım atmamış olmaları, bugüne kadar ikisinin de ne okuyucularından, ne ülkeden ne de mağdur ettikleri yüzlerce kişiden özür dilememiş olmaları kabul edilebilecek bir şey değil.
5 yıl sonra Balyoz nasıl hatırlanıp yorumlanacak?
Herhalde, Yahu o kadar sözde akıllı insan bu kadar saçma bir şeye nasıl inandı acaba? diye hayıflanacağız. Gazetecilik ve hukuk fakültelerinde Yapılmaması gereken şeyler bahsi altında öğretilecek. En önemlisi, Türk siyasi hayatında, ironik olarak, askeri darbe dönemlerinde kimi yapılanlar gibi kapatılması zor yaralar arasında yerini alacak.
Cemaat-AKP kavgasında kazanan kim olur? Ülke için en felaket sonuç nedir?
Erdoğanın da cemaatin de Türkiyeye demokrasi getireceğine inanmıyorum. Yaptıkları ortada. iki kötü taraf arasından tercih yapmak zorunda kalırsam, derim ki açık olarak siyaset yapan taraf kazansın. Hiç olmazsa günün birinde onun yerine sandıktan gerçekten özgürlükçü demokrat bir yönetim çıkabilir. Cemaat kazandığı takdirde ise korkarım ülkeyi mafya taktikleriyle yöneten bir çeteye teslim olmuş oluruz. Bu çeteye hiçbir hükümet artık hayır diyemez çünkü daimi şantaj altında kalacaktır. Tabii bu arada AKPnin de dezenformasyon, sahte belgeler, yargıyı hasmına karşı kullanmak gibi cemaatvari taktiklere başvurduğunu görüyoruz. Ama bu taktiklerin amatörlüğü AKPnin cemaatle bu kulvarda yarışamayacağını açıkça gösteriyor. Cemaatin kazanmasının ülkeye vereceği kalıcı zarar daha büyük olacaktır. Ezgi Başaran /Radikal.
samanyolunu izliyordum geçen akşam. son benzin zamlarını yerden yere vurdular. en sonunda norveç'i de geçerek dünyanın en pahalı benzin satan ülkesi olduk dediler. halbuki yıllarca benzine zam geliyordu ama samanyolu bu haberi değil yermek nerdeyse herşey vatandaşın refahı için, vergi de gereklidir, zaten zamlar tekrar geri alınır gibisinden geçiştirerek vatandaşın gazını alıyordu. aynı şekilde bundan 2-3 ay önce dershanelerin kapatılmasının ne tür zararları olacağından bahsederek dershanelerin kapatılmaması gerekliliğinden dem vuruyorlardı. özellikle son 1 yıllık süreçte samanyolu ve diğer bazı f tipi medyanın erdoğanı yerip eleştirmesi gözle görülür bir biçimde arttı. zaten zaman gazetesinde sürekli çıkan bazı haberler ve 2. cumhuriyetçi yazarlarla yapılan hükümete eleştirilerle dolu ropörtajlar aradaki kavgayı daha iyi bir biçimde gözler önüne seriyor artık.
RTE 2. Düelloyu Dershaneleri kapatacağım diyerek cemaat dershanelerini tehdit ederek başlattı. Ve Son zamanlarda görüyoruz ki RTE birden askerlere sahip çıkmaya başladı. Ve cemaatin savcılarını eleştirerek, hemen davayı görün gibisinden uyarılarda bulundu. Bunun üzerine hepimiz yeni güne 28 Şubat tutuklamalarıyla uyandık. Cemaat savcıları kullanarak yeni tutuklamalar yaptı ve RTE'ye meydan okudu. Dün ise cemaate yakınlığıyla bilinen bir site cemaatin finans merkezlerine Maliye Bakanlığı baskın yapacak diye haber çıktı.
-Görüyoruz ki Muhalefet Partileri ve Asker dahil yıkamadığı cemaat yapılanması ve AKP'yi birbirleri yıkacak. Aynı tarihte olduğu gibi hep beraber izleyeceğiz.