belli bir konuda, bir disiplin içerisinde bilimsel nitelikte araştırma yapmayı ve bu araştırma sonuçlarını yine belli bir disiplin içerisinde yazıya dökerek, o konuda bilimsel bir literatür oluşturmayı hedef edinen meslek grubu.
ancak tanımlamayı türkiye'ye göre yapacak olursak;
öğrencinin akademisyenliğe dair yeteneğinin olup olmaması, akademisyenlikte belki de en önemli kritelerinden biri olan araştırma merakının olup olmadığı, yazabilme yani üretebilme yeteneğinin olup olmaması ya da yapacağı işi sevip sevmeyeceği göz ardı edilen ve devreye ilgisiz faktörlerin sokulduğu meslek grubu. maalesef ülkemizde akademisyenlik; sınav sonuçlarına, ideolojik kaygılara ve zorunlu tercihe (kpss'yi geçemeyen öğretmen adayları) mahkûm edilmiş durumda. bu durum, akademisyenliği idealist bir düşünce ile yapılan bir meslek olmaktan çıkarıp, ideolojik ve ekonomik kaygılar ile yapılan bir mesleğe dönüştürmekte. yıllardır üniversitelerde ideolojinin ne kadar etkin olduğu -ki hâlâ devam etmekte- herkesin malumu. son yıllarda ise -özellikle son 4-5 yıldır- başta fen-edebiyat mezunları olmak üzere pek çok lisans mezunu, üniversitelerde araştırma görevlisi olmayı ekonomik olarak rahatlama ve geçemediği kpss sınavından dolayı giremediği meb’e ya da farklı bir devlet dairesine bir alternatif olarak düşünmekte. (bu çıkarımı, çevremdeki pek çok araştırma görevlisi arkadaşımın benzer söylemlerinden yola çıkarak söylüyorum.)
üniversiteye ilk başlandığında, her öğrencinin kafasında yer alan öğretmen ya da devlet memuru olma isteği, üniversitedeki son senede yerini farklı hedeflere (akademisyenlik gibi) bırakıyor. akademisyenliği hayatının hiçbir döneminde düşünmemiş, bu yönde bir çalışma yapmamış, yeterli bir alan bilgisine sahip olmayan öğrenciler, kestirme yoldan işe girme ve rahat bir iş yapma düşüncesi ile (özelikle yeni açılan üniversitelerde araştırma görevlileri yeterli öğretim üyesi olmadığından dolayı denetlenmemekte) akademisyenliğe yönelmekte. akademik bilgiyi ölçmek ile ilgisi olmayan, türkçe ve matematik dışında hiçbir dersin yer almadığı, alan bilgisinin dikkate alınmadığı, -akademisyenlik için- son derece basit bir sınav olan ales, bugün ortalama bir lisans öğrencisi tarafından rahatlıkla 80-85 aralığında bir skorun alınabildiği bir sınav. bu sınav dışındaki en önemli kriter olan lisans ortalaması ise özellikle anadolu’da yeni açılan üniversitelerdeki öğrenciler için ciddi bir avantaj sağlamakta. yeni açılan bu üniversitelerin kuruluş aşamasında olması ve yeterli öğretim üyesi ya da öğretim görevlisinin yer almaması nedeni ile yüksek not ortalamaları ile mezunlar verilmekte. aynı şekilde özellikle burslu öğrencilerin, para ile okuyan öğrencilerden fazla olduğu (!) vakıf üniversitelerindeki öğrenciler de aynı şekilde yorum ağırlıklı bölümlerden dahi yüz üzerinden yüz ile mezun olabilmekte. bu durum, özellikle öyp alımlarında büyük bir yanılgıya neden olmakta ve ülkemizdeki bilimsel kadroların; akademik yeterliliği olmayan, hayatının hiçbir döneminde akademisyenliği düşünmeyen hatta -burası özellikle önemli- yeterli bir lisans eğitimi dahi alamamış öğrenciler tarafından doldurulmasına neden olmakta.
velhasılı eğitim şart. daha okuması bile problemli olan asistanlar var yahu. referansın ne olduğunu bilmeyen, hayatında bir roman bile okumamış, bilimsel yazı dilinden bihaber, word kullanmasını bilmeyen, büyük harflerin nerelerde kullanılacağını bilmeyenler var. şaka değil. bunların hepsini gördüm. sonra "neden bizde bilim gelişmiyor?" diye hayıflanıyoruz.
Dışarıdan bakıldığında dünyanın en rahat yan gelinip yatılan kişi olarak düşünülür. Fakat gerçekler hiç de öyle değildir. Bir şeyler kazanıp bir yerlere gelebilmek için çok fedakarlık yapması gerekir. Öyle ki kimisinin gözleri bozulur, kimisinin otuzuna gelmeden saçları beyazlar, kimisi anti depresan kullanmaya başlar, kimisinin evliliği biter yurt dışı seyahatlerinden vs. Bunun yanından danışmanlığında bir dünya öğrenci vardır. Lisansı, yüksek lisansı, doktorası ayrı olmak üzere. Her biriyle tek tek ayrı ayrı uğraş. Sürekli olarak üretiyor olmak lazım. Yurt içi ve yurt dışı kaynaklar için makale üretim makinesi haline gelmek lazım. Bunun kulüp danışmanlığı var. Tez savunmaları var. Seminerleri, kongreleri var. Var oğlu var. Akademisyen olmak isteyen insan kendi hayatından vazgeçmek zorunda bir nevi. Kelimelerin hem kölesi hem de efendisi olmak aslında.
ilgili bölüm ve konuya ilişkin akademik bilgi sahibi olduğu varsayılan kişi.
erciyes üniversitesi için geçerli olmayan durumdur geçerliyse bile öğrenciye aktarılamayan bir bilgidir.
hocaların koltuğunun altında yetişmiyoruz, bir sik öğretmedikleri için kütüphanede yaşamak zorunda kalıyoruz.
şanslıymışsın birader. dedirtendir.
olmadan asla hakkında konuşulmaması gereken yaşam tarzı. bütün sözlükler üniversiteye gidip, bir hocanın koltuğunun altında yetişipte sonra hocalara fütursuzca giydiren şahsiyetsizlerle doludur. çünkü akademisyenliğin sadece göt yalayarak sahip olunan şey olduğunu sanmış, bırakın götü 12 parmak bağırsağına kadar yalamalarına rağmen akademisyen olamayacakları ister istemez. yüzlerine vurulmuş insanlardır.
evet, çok çay kahve içerler, çünkü uyanık kalmak zorundadırlar. bazıları işe geç gelirler, çünkü gece geç saatlere kadar çalışırlar. hepsi mi böyle? elbette değil. hangi meslek grubunda bütün çalışanlar işlerini layığıyla yapıyorlar ki? devlette çalışan herhangi bir uzman, mühendis iş yaşamlarını dolu dolu geçirdiklerini iddia edebilirler mi? edemezler. mesaileri akşam 5te biter. basar evlerine giderler. akademisyenler gibi her dakka " neden çalışmıyorum" diye suçluluk duymazlar. en zoruma gideni de hal böyleyken bize siz ne yapıyorsunuz demeleridir. sanki kendisi buhar makinasını yapmış mına koyim.. bak ne güzel giydirdim. ben tesla değilim, sen de steve jobs veya gates değilsin. bırak bu ucuz ayakları. neymiş, yetiştiğin ellere puştluk yapmayacakmışsın. neden? çünkü sen onun becerbildiği kadar, yetiştirebildiği kadar iyi bir mühendis, avukat veya hedesin. bunu unutma.
tuplumdan kendilerini soyutlayan.
seminerlerde, konferanslarda bol bol konuşur, anlatırlar.
önemli olan sahaya inip araştırma yapmak. masa başında makale yazmak, okumak, anlatmak değil.
Türkiye'de yanlış anlaşılmış bir meslek türüdür. Dünyada daha çok "araştırma ve geliştirme çalışmalarını bilimsel platforma taşıyan" kişilerin oluşturduğu topluluktur. ancak Türkiye'de daha çok sırtına devlete yaslamaya dayalı, bu güvenceyi elde edince "araştırma ve geliştirme" çalışmalarının ne olduğunu unutan kişilerin oluşturduğu topluluktur. (bkz: 657 ye tabi olmak)
şu saatte hala çalışan , hala gözlerinin altı mor ve hala uykusuz bol selüüğütlü vucuduyda , temel yakını neskafe olmasına rağmen ,neskafeden midesi bulanan bir mideye sahiptir. ne diyeyim sözlük , bu çile bitmezse gerçekten toprak utanacak .
garip bir nefretim var akademisyenlere karşı. hak etmiyor değiller.
1. inanılmaz bir şekilde makale yalanına inanmışlar. şöyle yazılacakmış, böyle yazılacakmış. bok da öyle yazılacak amk. ibn-i sina da mı sizin gibi yazdı puştlar. bunların derdi gücü, alanı zorlaştırmak, akademisyenliği askerliğe benzetmek. arkadaş ben barfiks çekemiyorum ama çok güzel şehit olurum ben biliyor musun? sonra bir sürü garip garip sınavlar. yok üds, yok ales, yok bilmem ne. la bi bırakın adamın yakasını. bırakın da istediği bilimle uğraşsın.
2. pezevotski sanki atlas okyanusu yürüyerek geçti ya, artık zulmeder talebeye. vaaay eskiden şöyleydi böyleydi. bi bok değildin eskiden hoca, çantacıydın işte. neyi kimden saklıyorsun.
3. bir de bunların çalıştay, konferans yapan tipleri var. şerefsizim psikopat olsam, seri katilliğe başlasam kurban olarak bunları seçerim. yakalarında kimlik kartı zımbırtıları taşıyanlara da, öyle ortamlara da, normal zamanda gidemeyeceği bir yere gidince çalıştaydan çıkmamış olsa bile havaalanında fotoğraf çektirip hatıra diyen saklayanlara da ifrit oluyorum. hepsi gereksiz bunların. toplaşıp toplaşıp hipnotize olmuş gibi geyik muhabbeti yapıyorlar.
daha çok tipler var da sinirim çıktı. sonra yine tanımlarız puştları.
türkiye'de genelde gizli işsizdir bunlar. "duygusal bilişlik düzeyinde marka bağımlılığının bütünsel bir yaklaşımla ölçülmesi: carry metodu" gibi sikimsonik araştırmalar yaparlar; sırf profesörlük için puan kazanmak ve "geçenlerde yaptığım bir araştırmaya göre.." ile başlayan konuşma yapmak için.
gözümde, prestijli bir meslek değil. genellikle etik değiller türkiye'de.
saçı başı odası dağınık, sürekli kafası karışık, evde bi ton çamaşır bulaşık, bazıları kendileri ile barışık, bolca çay kahve içmeye alışık, odasının manzarası iyiyse uzaklara bakar dalışık dalışık.
sıradan insanların da düşünüp pekala konuşabildiği konuları kulp takarak, element uydurarak konuşan kişiler. diğer insanları sokaktaki adam olarak tanımlayan, sokaktaki adamdan farklarının kendilerinin dahi anlamını tam idrak edemedikleri kelimeleri kullanmakta olduğunu düşünen ve aynı zamanda genelde yakışıksız giyim tarzına sahip insanlar.
ikiye ayrılabilir. görünürde akademisyen olmak ve gerçekten akademisyen olmak. bugün üniversitelerde görünürde akademisyenler çoğunluktadır ve akademisyen olma yolundaki gençler de onlardan nasıl akademisyen olunmaz kısmını öğrenip kendi çabaları ile gerçek akademisyen olmak için çırpınmaktadır. rekabet ve çıkar denilen sinsi ve tehlikeli durumlar üniversitelere de hakim oldu. bu durumda akademisyen denilen kişilerin sorunsallarının ne olduğuna bakmak lazım. hala bulundukları topluluğu ve toplumu dönüştürme çabaları var mı? yoksa kendileri çalıp kendileri oynayan kişiler olmayı yani kolay olanı mı seçiyorlar. akademisyenlik kendini odana kapatıp çalışmaktan ya da ders anlatıp çıkmaktan çok daha fazlasıdır. bencillikten ve kişisel zaaflardan tamamen arınmayı gerektirir. kalemini yeri gelince silah gibi kullanmayı gerektirir; elini taşın altına koymayı gerektirir. yoktan var edebilmeyi, var olanı dönüştürebilmeyi gerektirir. yaşadığı dünyaya karşı kendini sorumlu hisseden insanların yürümesi gereken bir yoldur akademisyenlik. böyle dertleri olmayan insanlar üniversitede olmak yerine gidip ticaretle falan uğraşmayı seçselerdi bugün üniversitelerimiz eminim daha iyi bir durumda olurdu.
incik boncuk işlerle uğraşmaktan, makroskopik bakma olayını kaybeden. arıntılarda boğulan. yaptığı işin dünyanın en önemli işi olduğunu düşünen. idealist ama prof olunca bu idealistliğini kaybeden kişidir.
üniversite mezunu bir ünlü şahsiyetin, üniversite mezunu olduğu açıklamak için sarfettiği kelimedir. akademik eğitim aldım diyecekken birden ağzından akademisyenim çıkıvermiştir.**
genel itibariyle sektörle-gerçek hayatla kopuk olmalarından şikayet edilen güruh. misal bir basın yayın hocası çıkıp da 'ben gazete okumuyorum yahu' diyebilir her an. demiştir de...