evet arkadaşlar; inanın çoğu ortamda ak partili demekten çekiniyorum, çünkü karşımdaki insan(kemalist,komünist.vs) ak parti deyince o kadar çirkinleşiyor ki dürüst olayım ben ak partiliyim diyemiyorum.
sonra da diyorlar ki;
"kime sorsak ak partili değiliz diyorlar, peki bu adamlara kim oy veriyor"
"o vermiyor bu vermiyor peki kim oy veriyor"
ulan karaktersiz, demokrat geçinen gerici, baskıcı herif sen tüm konuşma yollarını kaparsan ben sana neden ak partili olduğumu söyleyeyim ki!!!
başbakanın kadın bedeni üzerinden siyasetin fitilini ateşlediği konuşmasında kimse çekinmiyordu! hatta kendinden geçen kadınlar salonda göbek atacak zannettik.
kimsede çekingen bir hava yoktu, olmayan çekingenliktir.
benim anlamadığım nokta herkes çekiniyor kime sorsak oyum akp ye degil kesinlikle diyor toplasan 2 tane akp ye atacağım diyen çıkıyor ama ertesi günü sandıklar açılıyor tamamıyla akp çıkıyor yahu sen atmıyorsun ben atmıyorum kim atıyor, destekliyor bunları?..
halka bidon kafa, göbeğini kaşıyan adam ve koyun diyenlerden çekinip ertesi gün sandıkta acı acı koyup gereken dersi vermenin ilk basamağıdır. o akşam tv leri açıp mosmor oluşlarınız varya işte buna bayılıyorum, adeta zevkten ensem ürperiyor!
biri şunun kafasına nutuk'un ilk 2 sayfasını zarfa koyup atsın.
ak partiliyim diyemiyorsunuz çünkü çoğunuz kötünün iyisi olduğu için ak partiye oy veriyorsunuz.
ak partiliyim diyemiyorsunuz çünkü kötünün iyisini desteklemek sizinde içinize sinmiyor.
ak partiliyim diyemiyorsunuz çünkü kendinizi savunacak kadar bilgi sahibi değilsiniz.
ak partiliyim diyemiyorsunuz çünkü bırakına başkasını kendinize bile dürüst değilsiniz.
bunların hepsi gerçek...
ek olarak, nutuk'un ilk sayfası:
--spoiler--
Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa 'nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri herhangi bir duruma razı.
Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...
itilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile itilâf donanmaları ve askerleri istanbul' da. Adana iIi Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) ingilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya'da italyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun'da ingiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919'da, itilâl Devletleri'nin uygun bulması ile Yunan ordusuda izmir'e çıkartılıyor.
Bundan başka, memleketin her tarafında Hristiyan azınlıklar gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.
Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle iyice anlaşılmıştır ki, istanbul Rum Patrikhanesi'nde kurulan Mavri Mira Hey'eti illerde çeteler kurmak ve idare etmek, gösteri toplantıları ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Kızılhaç'ı ve Resmî Göçmenler Komisyonu , Mavri Mira Hey'eti'nin çalışmalarını kolaylaştırmakla görevli. Mavri Mira Hey'eti tarafını,olan yönetilen Rum okullarının izni teşkilâtları, yirmi yaşından yukarı gençleri de içine almak üzere her yerde kuruluşunu tamamlıyor.
Ermeni Patriği Zazen Efendi de, Mavri Mira Hey'eti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerinde örgütlenmiş olan ve 4 istanbul'daki merkeze bağlı bulunan Pontus Cemiyeti hiç bir engelle karşılaşmadan kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor.
--spoiler--
evet günümüzle neredeyse birebir örtüşüyor. ne garip.
ayrıca "GENEL DURUMUN DAR BiR ÇERÇEVE iÇiNDEN GÖRÜNÜŞÜ" başlıklı şu bölümde dikkat çekicidir.
--spoiler--
Padişah ve halife olan zat, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyor. Hükûmeti de aynı durumda. Farkında olmadığı halde, başsız kalmış olan millet, karanlıklar ve belirsizlikler içinde olup bitecekleri beklemekte. Felâketin dehşet ve ağırlığını kavramaya başlayanlar, bulundukları çevreye ve alabildikleri etkilere göre kendilerince kurtuluş çaresi saydıkları tedbirlere başvurmakta... Ordu, ismi var cismi yok bir durumda. Komutanlar ve subaylar, I. Dünya Savaşı'nın bunca çile ve güçlükleriyle yorgun, vatanın parçalanmış olduğunu görmekle yürekleri kan ağlıyor; gözleri önünde derinleşen karanlık felâket uçurumu kenarında beyinleri bir çare, kurtuluş çaresi aramakla meşgul...
Burada pek önemli olan bir noktayı da belirtmeli ve açıklamalıyım. Millet ve ordu, Padişah ve Halife'nin hâinliğinden haberdar olmadığı gibi, o makama ve o makamda bulunana karşı asırların kökleştirdiği din ve gelenek, bağları dolayısıyla da içten gelerek boyun eğmekte ve sadık. Millet ve ordu bir yandan kurtuluş çaresi düşünürken bir yandan da yüzyıllardır süregelen bu alışkanlık dolayısıyla, kendinden önce, yüce hilâfet ve saltanat makamının kurtarılmasını ve dokunulmazlığını düşünüyor. Halifesiz ve padişahsız kurtuluşun anlamını kavrama yeteneğinde değil... Bu inanca aykırı bir düşünce ve görüş ileri süreceklerin vay haline! Derhal dinsiz, vatansız, hain ve istenmeyen kişi olur...
Diğer önemli bir noktayı da belirtmek gerekir. Kurtuluş çaresi ararken ingiltere, Fransa, italya gibi büyük devletleri gücendirmemek temel ilke olarak kabul edilmekte idi. Bu devletlerden yalnız biri ile bile başa çıkılamayacağı kuruntusu hemen bütün kafalarda yer etmişti. Osmanlı Devleti'nin yanında, koskoca Almanya, Avusturya - Macaristan varken hepsini birden yenip yerlere seren itilâf kuvvetleri karşısında, yeniden onlarla çatışmaya varabilecek durumlara girmekten daha büyük mantıksızlık ve akılsızlık olamazdı.
Bu zihniyette olan yalnız halk değildi; özellikle seçkin ve aydın denen insanlar böyle düşünüyordu.
O halde, kurtuluş çaresi ararken iki şey söz konusu olmayacaktı. Önce, itilâf Devletleri'ne karşı düşmanca tavır alınmayacak; sonra, Padişah ve Halife'ye canla başla bağlı ve sadık kalmak temel şart olacaktı.
--spoiler--
inanmadığımdır. bunca senedir iktidarda olan partiyi desteklediğini söylemek normaldir, cesaret gerektirmez.
çünkü acı bir şekilde biliyoruz ki çoğunluk ak partili. asıl çekinilen, sineye çekilen şey kemalistim demektir. *