10 mayıs. bugün onun doğum günü sözlük. artık ağlayarak değil, hala yaşattığı anlarıyla, cümleleriyle hatırladığımız biri o. sözlükteki yazılarıyla ne kadar duygusal, mantıklı ve iyi kalpli biri olduğunu bildiğimiz kubilay o.
kubilay benim hayatımda tanıdığım; bana en çok değer veren, en çok seven ve önemseyen kişidir. hem sevgili hem çok daha fazlasıdır. bunun önüne geçecek olan insanın kaç takla atması gerekir bilmiyorum ama ömrüm boyunca öyle bir düşünceye sahip beyin ve kalp e bir arada rastlayacağımı hiç mi hiç sanmıyorum.
kubilay iyi ki bu dünyaya gelmiş, kısa süreliğine olsa da çok şey fazla yaşamış, yaşatmış. insanların onu hala ilk günkü taze acısıyla hatırlayabilmesini sağlamış. ve de onu yaşatacak olan kişileri aslında çok önceden seçmiş gibi belirlemiş.
yürüyüşü ve gülüşüyle tanıdığım sıcak insan,
bugüne kadar her gün her dakika içimde yaşadım. artık bundan fazla yaşatacağım. çünkü sen insanların hafızasında hüzünle duran değil yaptıklarınla hatırlanan biri olarak kalmalısın.
artık yarın uzun uzun konuşuruz. gelirken getireceğim ve yanına koyacağım o sürpriz eminim ki toprağın derinliklerini delip en dipleri aydınlatacaktır.
sen çok daha iyi bilirsin zaten.
şu an yemin ederim içimde garip bir kıpırdama var. bir şeylerin uyandığına veya canlandığına adım gibi eminim. yarını dört gözle bekliyorum
seni çok ama çok seviyorum kubik'im
doğum günün kutlu olsun.
sezi'n.
tam 6 ay olmuş bugün, halbu ki dün gibi hala. geçmemiş zaman senden sonra da geçmemiş, hiç eksilmedi acın. biliyorsun ayın 16larından nefret ederdim şimdi hem 16 hem de 15lerinden nefret ediyorum. bugün içimden siyah giyinmek geldi, ama tarihten haberim yoktu henüz. sonra bir form doldururken tarih atmam gerekti ve 15 yazdığım anda anladım. bugün içimden gelen o siyah giyme isteği boşa değilmiş. huzurla uyu kubim..
hatırladın mı?
8 tane kalp şeklinde minik pastalarım
fazla gelir diye düşünürken
bana bile bırakmadan hepsini yediğin hani
bugün düşünürken üstünde
herhalde hiç bu kadar pişman olmadım diye
geçirdim içimden.
hep derdin; bir kere daha yap o pastalardan
diye ama bir türlü fırsat olmamıştı.
yine de tadı damağındadır eminim kubim.
ve günlüğüm
içinde bazen sana sövdüğüm
bazen yere göğe sığdıramadığım
günlüğüm;
günlüğümün fotokopileri..
sayfalar nerdeler şimdi bilmem ama
sorsam sana bilirsin ezbere; harfi harfine.
böyleydi bizim 14şubatımız..
o kadar yolunda gidiyordu ki her şey
şimdi en ufak kötü bir şeyde
başımı okşayıp, uyu artık dağılsın kafan
diyen biri olsa
içten.
sen olsan keşke.
dedim ya mutluyduk, garip bir bağ vardı.
konuşmazdık fazla buluşunca
düşününce beraberken
oturup sohbet ettiğimiz anlar fazlasıyla azdır,
ayrılınca ya telefonla ya mesajla..
birlikteyken otururduk saatlerce sessizce
hani belli bir saat dilimimiz vardı ya
6saat
geçince söverek ayrılırdık birbirimizden.
bugün tam o soğuğun ortasında buluşmuştuk
ne deliymişiz be kubim!
ve o dahiyane ellerimi ısıtış fikrin
hava ne kadar soğuk olursa olsun
sen üfleyince ısınan ellerim
bugün istemsiz yaparken o hareketi
ısınmadığımı farkettim ve
önceden de aslında ısınmadığımı
senin yanındayken kendimi sıcak
hissettiğimi anladım.
sadece sevgililer günü değildi 14 şubat bizim için;
ilişkimizin ay dönümü;
iskambil kağıdından kupa 6yı vermiştin bana
şubat altıncı ayımız diye;
hem 14şubat hem 14ağustos için
ikisini bir arada çıkarttık aradan diye gülmüştün hatta.
14 ağustosun izleri.
ve 14 ağustos o gece; senin bu dünyadan gidişin
her şey ne kadar da ayarlanmış gibi olsa da
inanmayışım kadere sürüyor hala.
elimden pek bir şey gelmiyor ama
geçen sene bana dediğin gibi
sadece şunu söyleyebiliyorum kubikim;
Günümüz kutlu olsun..
önce tesadüfen nickaltına yazılmış bir entryi gördüm, sonra sevdiceğinin ona yazdıklarını okudum... en son da fotoğraflarına baktım... ne zamandır girmemiştim bu başlığa, görmemiştim, yanmamıştı içim. hiç tanımadığım biri için bile doldu gözlerim...
rahat uyu, umarım sevdiklerinin seni nasıl özlediğini görebiliyorsundur.
yürürüm ipte,ağım yokken hem de,
kopkoyu içim inan çok çalıştım
bu kalpsiz dünyayı sevebilmek için .
neyim var ki sanki senden başka
hadi son bir kez
yokla ceplerini yaşam kırıntıları kalmış olmalı biraz.
ne zaman biriyle vedalaşmak zorunda kalsam ne diyeceğimi, nasıl davranacağımı bilemezdim ben ve buz kesilirim o an. ama bu hepsinden de farklı ne buz ne ateş, ikisinin arası. soğuk mu yakıyor alev mi bilmem ama içim fena sızlıyor...
iki sene önce yılbaşına girerken çok istediğin bir içkiyi almıştık sana. absinth. o gün topluca arkadaşlarınla girerken yeni yıla bu içkiyi denerken çok normal bir içki olmadığından sana hadi kubi son sözlerini söyle demişlerdi esprisine. içmeden şöyle demiştin;
annemi seviyorum.
seziyi seviyorum.
ve dikmiştin. ben de öyle seni izlemiştim. dün gece, tam 12 olduğunda içimden değil ben de senin gibi, kubiyi seviyorum dedim. ve diktim içkiyi. seninki kadar ağır ve yakıcı değildi normalde ama seninkinden daha fazla içimi acıttığını idda edebilirim. dün gece korktum biraz, sensiz olan bir senenin gelmesinden korktum. alkollüyken bunlar döndü sürekli kafamda. ama senin gibiydim dün. ağlamadım; sadece içtim. içtim durmadan.
(#6963673) yeni albümü çıktı kubim. eminim ki dinleseydin diğer şarkıları gibi çok sevecektin. ya da biliyosun ve seviyosun kim bilir... bu şarkıyı dinlerken gözümü kapattığımda elimi tutup sensiz olmaz şarkısını söylediğin anlar geliyor aklıma hep. sesin kulaklarımda..
nisan denizi gibi acıtır
hoşgeldin değil hoşçakal acıtır
aklında resimler hep geri sarıyorsan
birazda duygun varsa acıtır
güneşe bakmışız gibi acıtır
tutuşmuşda yanmamış gibi acıtır
üstün biraz hafifse ve ayaz bindirmişse
kaçacak yer yoksa acıtır
tepemizde bulutlar yağmuru unuttular
kuru toptak gibiysen acıtır
ay dolunay deniz yanıyor
ben nerdeyım ben nerdeyım ben nerdeyım
saat cok geç belki gece üç
kimlerleyım kımlerleyım ben nerdeyım
öğrenmişte inanmamışız gibi acıtır
inanmış ve öğrenmemişiz gibi acıtır
aklın havadaysa ve sen yerdeysen
birden farkedersen acıtır
yudum yudum biriktirmişiz
biri çarpıp dökmüşse
artık dolmuyorsa acıtır
ay dolunay deniz yanıyor
ben nerdeyım ben nerdeyım ben nerdeyım
saat cok geç belki gece üç
kimlerleyım kımlerleyım ben nerdeyım.
bugün okulun basket maçı vardı kubim. maçı izlerken yan tribünden bir hoca bizim tarafa bakıp ağlıyor. nasıl ağlıyor ama anlatamam sana. ne oldu diye merak ettikten sonra bir de baktık ki altımızda duran koskocaman pankarta bakıp ağlıyormuş. bizim oturduğumuz yerin tam altında olduğu için göremedik. yan tarafa geçince gördük ki; senin resmin, yunusun * resmi vardı. altına sizi unutmayacağız yazmışlar. hepimiz o kadar kötü olduk ki.
maçı izlerken senin ve yunusun formaları sahnede koşuyordu. ve gariptir ki ikinizin forması da tam sizin fiziksel özelliğinizi gösteren insanlardaydı. merak etme forman çok iyi birisinde kubim. senin gibi ince uzun birinde. her basket attığında o, sanki senin hissettiğini düşünerek izledim maçı. tüm maç boyunca gözümü alamadım 13 numaradan. kalakaldım öyle hayal kurdum. senin o formanın içinde koştururken bir zamanlar yaptığın gibi sayı attıktan sonra beni göstermeni bekledim. ama öyle bir hareket yapmadı 13 numara bana. o kadar çok yoğunlaştım ki orda o hareketi yapsaydı can gülücektim sen sanıp, o kadar derin düşündüm ki farkına varamazdım orda bana bakan kişinin can olduğunu. bugün yokluğun bir kez daha ve fazlasıyla içimi yaktı kubim. merak ettiysen; maçı aldık. okulun takımı sizden sonra hiç maç kaybetmedi zaten. hepsi sizi anarak, her maçı aldığınızda sizin adınızı söyleyerek seviniyorlar. hepsi kubilay abi yunus abi bize ne çok şey öğretti diyor. gittin ama arkanda çok şey bıraktın kubi. o küçük yaşına rağmen ne çok şey öğretmiş ve ne güzel duygular aşılamışsın insanların kalbine. işte benim sevgilim bu! seni çok özlüyorum...
doğum günümdü dün. dün tekrar başa döndüm, senden sonra geçen daha doğrusu geçmeyen zamanın başına. o kadar aradım ki dün seni yanımda. gelmiş geçmiş en buruk doğum günümdü. hani hep insanın içinde bir mutluluk olur ya doğum gününden önce, saat 12 olduktan sonra mesajlar gelince sevinir. içimde tek bir kıpırtı yoktu kubi. hatta garip ama, gece sana mesaj atıyodum nerdeyse saat 12 oldu kutlamıycak mısın günümü diye. normalde rüyalarıma girmen için dua ediyorum ama dün rüyama girmeni istemedim nedense. çünkü yediremedim. ne demek rüyada görmek? neden yanımda değil diye yediremedim. o gece yattım hemen. hemen 27kasım olsun da geçsin diye. eminim yine çok fazla değerli ve anlam yüklü bir hediyen olacaktı. ya da en güzeli sayfalarca yazıların. dün çok istedim geçen seneki doğum günümde yazdıklarını okumayı. ama okuyamadım. neden bilmiyorum ama alamadım kağıtları elime. sadece şöyle yaptım. sabah dersaneye gittiğimde mektubunu yanımda taşıdım. zaman zaman çantama giren hediyeler olurken seninkinin en değerlisi olduğunu belirtmek için. evet birçok hediye aldım ama senin hediyelerinden değerli değildi hiçbiri. ilk defa doğum günümde bir eksiklik yaşadım. kocaman bomboş bir eksiklik. birine bağırasım hesap sorasım geldi nedense. neyse, her yıl merak ederdin kim ne aldı diye. anlatıyım yine kubim.
ecem ve beyza haftasonu görüşemeyeceğiz diye okulda yanıma geldiler. ve bir hediye aldıklarını ama çok tedirgin olduklarını söylediler. ecemi görsen zaten gerginlikten bayılacak. hediyeyi verirken sendeki kadar değerli olmasa da- dedi ve sustu. açtım, bir de baktım senin bana aldığın ametis taşlı kolyenin yüzüğü. görür görmez yaşlar indi gözümden sanki orda bekliyorlarmış gibi. kafamı kaldırdığımda iki çift yaşlı göz bana bakıyorlardı, tepkimi merak ediyorlardı. sarıldım onlara o an. bir şey diyemedim ağladık sadece. cumartesi günü de seda ekin dilan ve eliften çok güzel çok beğendiğim hediyeler aldım. emirhan kargoyla yolladı daha gelmedi ama eminim çok yaratıcı bir şeydir. abimden de süper ötesi çok tatlı bir şey aldım. selen de bir sabahlık almış ve o kadar güzel bir not yazmış ki. aslında iki tane. bir tanesini buraya yazmıyım ama diğerinde; sessizliği dahi paylaşabildiğim insan iyi ki doğdun yazmış. zeynep ünal bir cd verdi yanına iliştirilmiş bir not vardı. notu okyabilirdim ama istemedi. eve gidince bak dedi. o akşam eve biraz geç gittim ama notta ; bu benim hayatımda yaptığım en anlamlı hediye yazıyordu. ve ne yapmış biliyo musun kubi. zeynep piyano çalıyo ya bana beste yapmış. müzik yapmış. düşünsene ne kadar anlamlı. cd çalışmadı. dinleyemedim ama en kısa zamanda dinleyeceğim. sonra size gittim. kardeşin davet etmişti o gün. eve gittiğimde masa hazırlanmıştı. annen neler neler yapmış benim için. o kadar duygulandım ki. en sonunda masaya geçtik. ve pasta geldi. üstünde şöyle yazıyordu; iyi ki doğdun sezi. yanında da kubi https://galeri.uludagsozluk.com/r/86852/+
pastayı görür görmez tabi tutamadım kendimi. annen bana; ağlamak yok dedi. sonra oturduk sohbet ettik. sohbetimizin büyük kısmı sendin tabi. annen o kadar sıcak ki bana karşı. fıstığım dedi bir ara. sen dedin sandım gözleriniz o kadar benziyor ki. ayşegül zaten fıldır fıldır. ablacımm doğum günün kutlu olsun diyor, öpüyor, o kadar farklı ki yeri. ve masada bir tabak çatal ve bıçak boştu. özellikle koyduk onu. sanki sen de ordaydın dinledin tüm konuşmalarımızı, bir şey demedin ama kafa salladın sanki gülerek. hem çok mutlu oldum hem de dün bin kez aklımdan çıkmadı bizi o şekilde annenle ve kardeşinle o denli yakın olduğumu görme ihtimalini. dediğim gibi birçok hediye aldım kubi. hepsi o kadar anlam yüklü ve güzeldi. ama hayatım boyunca daha görmediğim hediyeler bile senin bana vermiş olduğun sevgiden daha büyük olmayacak. o benim hayatımda gelmiş geçmiş en güzel hediye. seni seviyorum.
haziran ayında uzun zaman sonra beni o siyah elbiseyle görünce annene, anne seziyi görmen gerek o kadar güzelleşmiş ki boyu daha da uzamış, bir büyümüş bir güzel olmuş demişsin. bunu duyduktan sonra hemen kendi kendime boyumu ölçmeye çalıştım. eğer doğruysa 1.73 olmuşum biliyo musun kubim. 1 cm daha uzamışım. belki de görüyosundur ordan da diyorsundur annene dediklerini aynı şekilde, ama yine de paylaşmak istedim.
seni ararken kendimi kaybetmekten yoruldum,
bulduğumu zannettiğimde kendimden ayrı düştüm
bu garip bir veda olacak
çünkü aslında hep içimdesin
ne kadar uzağa gitsem de
gittiğim her yerde benimlesin
söylenecek söz yok,
gidiyorum ben..
hoşçakal
ne günüydü üstünden bunca gün geçen
pazar mı, o yapışkan ruhsuz pazar mı
hiç sevmedim ben zaten pazarları
sanki bende sadece bedeninden gidişin
öyleymiş gibi uyanıyorum her aklıma gelişinde yüzün
yanyana yakışmıyor o kelimeyle adın, inan
şimdi sanki milat gibi,
herkesin gözünde bir sen gizli
sonra mı diyorlar olaydan önce mi
sanki herkes senin gibi gülüyor
herkesin sırtına yakın boşluk sancıyor
nasıl anlatayım onlara yok olmadığını?
bitmişse ruhun yorgunluğu
giderken şekillenip hem de çekip gidiyor
insan kendine, iyilere mi olur diye sorup
kendini ağlarken cevabını buluyor
cevabım bu eğer üzüyorsak seni ağlayarak
arkandan seslenebildiğim tek dil bu kubi
yapabileceğim bir şey yok artık ama
yapmış olduğum bir çoğu olsaydı keşke
karşıma çıktığında, gün vuruyor gözüne,
sen hiç kendini yanında iyi hissettiğin birini tanıdın mı?
elbet tanıdın, ama değildi kendinden dahası
çek beni karşına
sustur beni, uzunca anlat
yine ellerin ağzından fazla konuşsun önümde
bu sefer içimden bir ses diğerlerini susturacak
kubi, adın ölümle anılmayacak
sen de anlat hissettiklerini,
gerçekten tek damla akmayacak.
ağır aksak devam edecek elbet şov
büyük ışık eksikken sahne karanlık
buna da mı alışacağız,
kimi aydınlatıyorsun orada
bizi de inandırsana olmayacağına
ama olacak gibi işte,
bu siktiğimin şovuna devam edeceğiz.
orda duyacaksın derinden derine arkadan esen sesleri
buradaki uykun bitti, sıra uzun, huzurlu bir sonbaharda
burada elini ısıtamayız artık
ama sırtına da vuruyordur değil mi sevgi?
ve dinlendiğin yerde gölge vurucak suratına
elbette ağlamazsın, sonsuzsun artık
sen ölüme de gülersin değil mi
beni bir enstrümana benzet kubilay yüksel
öyleki ardından konuşmadan seni anlatabileyim
öyleki gözlerimle insanları sevebileyim
öyle olsunki varlığımla mutluluk vereyim
öyle ki sesimle gülüp, ardını unutturayım
ama ben benim, nasıl bunları senin gibi yapayım?
mülakatı geçtiniz,
herhangi bir anda izlediğini
herhangi bir zamanda orada olduğunu
ve gidiyorsun ama yürüyüşünden anladım kim olduğunu.
hani geçen yaz odamdaki bir defteri gösterip
gözlerini bana dikmiştin ya
okududa mı gülüyor demiştim,
kapağında şöyle yazıyordu kubi;
''çünkü ölüm
sevmeyi ve ölmeyi bilenler içindir.''
hani herkes ölüm hakkında kesin yargılara sahiptir ya. ölen kişi bir daha gelmez, eğer gelirse olağandışı olur, doğaya aykırıdır, öyle bir şey olamaz. insanlar böyle düşünür. sırf onlara karşılık, böyle bir şeyin olmadığına inanırcasına bağırdım sana çok çağırdım. gel lütfen gelirsen kimseye söylemem dedim. yemin ederim söylemezdim orada gelebilirdin biraz konuşurduk. sonra da kimseye söylemezdim. ve insanların beynindeki o aptal düşünce yerini korurdu. niye hep kurallar var kubi? neden. neden öyle olması gerektiği gibi yaşıyoruz. bir mucize olamaz mı. orada gelip bütün hayatımı değiştiremez miydin. her şeyin bu kadar basit, belli bir güzergahta ilerlemediğini göstermiş olurdun bana. ama biliyorum senin de bunu yapmak istediğini. bir şeyler tutuyor seni orada, sakınıyorlar benden. gelemez o. ama niye? niye bunu açıklayamıyorlar ki. şöyle şöyle desinler anlatsınlar, bu yüzden gelemiyor desinler tamam dicem. ama biliyorum ki sadece ben senden ayrı değilim sen de benden ayrısın sen de üzülüyorsun belki, ulaşamıyorsun çünkü bir şeyler izin vermiyor buna.bunu anladım çünkü içimden senle konuşurken gel kubi derken duraksadım bir süre sonra, daldım sonra dolabımın üstündeki fotoğraf yere düştü. evet bir tesadüf belki. ama bunlara yoruyorum işte. bunlar yaşanır kılıyor ardında bıraktıklarını. neden sonra radyo dinlerken senle çok sevdiğimiz şarkı gelmiş de şarkının ortasında fark ettim o şarkı olduğunu, o kadar derin düşünmüşüm seni. bunlarda senin hala beni sevdiğinin, düşündüğünün izleri olamaz mı. evet belki izin vermiyorlar buraya gelmene. ama kim diyebilir ki bana seni özlemiyor, düşünmüyor. o müziğin çalması, o fotoğrafın düşmesi bir tesadüf. yüzde yüz böyle. hani garantisi?