ailenin en küçük çocuğunun tuttuğu takım

entry3 galeri0
    ?.
  1. aslında aile içi kavgalara bile yol açabilecek bir şeyken benim ailemin ağızbirliği ettiği tek mevzuydu bu - benim hiç seçeneğim yoktu ama yine de kendimi naza çekip böyle bir iki saat boyunca dikkatlerin üzerime yönelmesini sağlamıştım.

    aslında tarihin pavement sayfalarına (slanted and enchanted, crooked rain crooked rain) tekabül eder bu; r.e.m'in automatic for the people'ı, radiohead'in filizlenmesi, erol evgin'in "sen unutulacak kadın mısın?" demesine tekabül eder - superman'i hamdi alkan, clark kent'i klarnet bildiğimiz, ailede herkesin aynı meslekle iştigal ettiği gerçeğiyle karşılaşınca, başka şansımız olmadığı için dumura uğradığımız günler; pamuk'un yeni hayatı'yla benim adım kırmızı'sı arası, benim adım kırmızı'nın yazılış süreci. refahyol hükümeti devri filan işte. (evet, biliyorum automatic for the people'la erol evgin meselesi arasında beş sene filan var - ben sadece zaman aralığı veriyorum size.)

    halamın (baba tarafının en büyüğü) evinin balkonunda toplanmışız ailecek: halamın büyük oğluyla babam çok iyi anlaşırlar (yaş farkları on filan), onlar da balkona bi televizyon kurup maç izlemeye filan çalışacaklar, bütün dertleri bu. bense halamın kucağına oturmuşum onunla birlikte oyunlar oynuyoruz; aynen up isimli muhteşem animasyondaki gibi; o caddenin solundan gelen kırmızı araçları sayıyor, ben sağından gelenleri sayıyorum - bisiklet dahil değil olaya. bu arada halamın evinin balkonu hakkında bilgi vermeliyim: oldukça geniş sayılabilecek bir balkon olmasının yanısıra baktığı manzara ankara'nın en işlek caddelerinden birisi sadece. oraya kurulmuşuz ama sadece egzost kokusu çekiyoruz. neyse, tam televizyon kuruldu, maç başladı, elektrikler kesildi; ağbim -yani halamın büyük oğlu- hemen sigorta mı attı diye filan bakmaya gitti, sonra geri geldi, bana takıldı, "elektrikler gitti sen orda öylece oturuyon, yapsana şunu," diye... ne biliyim olm ben - küçücük adamım, dört-beş yaşında ancak... hemen kalktım oturduğum yerden, evin içinde elime ne kablo geçtiyse sallamaya başladım, en sonunda bi kanepenin üzerinden zıplayıp avizeyi sallamaya çalışırken elektrikler geldi, ben de hemen elektriklerin benim çabalarım karşılığında geldiğini düşündüm filan.

    maç pek tat tuz vermeyince bizimkiler yine benimle ilgilenmeye başladılar, hangi takımlıymışım filan? hepsi yükleniyor: amcam beşiktaşlı, babam beşiktaşlı, anam beşiktaşlı, halam beşiktaşlı, ağbim beşiktaşlı, eniştem özalcı - yok lan olur mu, o da beşiktaşlı... halamın küçük oğlu da beşiktaşlı. bi de fanatik adamlar bunlar, yani azrail gelecek olsa onu bile beşiktaşlı yapmaya çalışacaklar. hangi takımlıydındı da falandı filandı da... ağbi, valla anlamıyorum, ama herkes bana verince dikkatini kendimi bi şey sanmaya başlamadım değil - sonra "sakaryasporluyum," dedim, "o ne lan?" dediler. peyami safa koketri moketri diyor, öyle bi şeydi sanırım yaptığım (gerçi onun ne olduğunu bilmiyorum). ya, işte herkes madem benimle ilgileniyor, biraz oynayayım, diye, küçük çocukların giriştikleri bilinçdışı haller.

    neyse lan, işte o gün beşiktaşlı olduk! bu kadar.

    edit: çok falan filan demişim.
    3 ...
  2. 1.
  3. çocuğa kimin hangi sıklıklarla ve hangi sayılarda gofret, şeker ve cola verdiği belirleyici olduğu kadar çocuğu erken yaşta idare etme durumlarına da alıştırması olasıdır.
    +hangi takımlısın benim canım oğlum? al bak sana eti cinli yeni çıkmış kek aldım söyle bakalım.
    *fener babaa fener.

    +oy benim yeğenim, canımın içi bak sana bir light iki de zero cola aldım. söyle bakalım hangi takımlısın?
    *gassaray dayı gassaray.
    0 ...
  4. 2.
  5. genelde babanın tuttuğu takımdır.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük