bir çocuk 3 yaşında ailesinden ayrılıyor.
amcasi aliyor kendisi büyütmek istiyor.
mersin'e yerlesiyorlar.
yıllar geçiyor bu çocuk büyüyor.
ilk okul orta okul bitti derken oks sinavina giriyor.
öğretmen lisesi kazanıyor.
kayıt yaptiktan sonra 12 yıl gormedigi ailesini görmek için memlekete gidiyor.
eve varıyor. ev kalabalık.
evde ziyafet var.
bu delikanlı salonda oturan birisinin yanına oturup bekliyor.
delikanlinin annesi geliyor.
hemen sarılıyor ama nasıl bir sarılmak çok ozlemisler.
opuyor kokluyor sariliyorlar.
sonra annesi der ki "bunu tanıyor musun?"
delikanlı "hayır" diyor.
meğerse yanında oturdugu abisiymiş.
nasıl bir şey değil mi?
aileden uzak kalmak.
ve o delikanlı su an bu entrynin yazarı.
Bazen mecburiyetler sonucu yaşanan durumdur. Bazen uzak kalmak yakın olmaktan daha iyidir, hatta uzaktan daha çok sevildiğini hissedince hep uzaklarda olmayı tercih ettirir insana. Çok sevdiğin şeylere yakın durmamak için büyük bir güç harcarsın, bu da kendi gücün sanırsın, hatta bunu başarmak seni yüceltti zannedip mutlu olursun. Halbuki çok zayıfsındır, hep acıyan bir yara yeridir bu ve bir şey dokundu mu oraya darmadağın olursun. Bu gece bana bunları yazdıran da o zayıf yanım işte.
aileden uzak kalmak yerine göre iyi veya kötüdür.
o anki bulunduğun duruma, konuma, yaptığın işe veya işsizliğine göre değişir.
belki kafa dinlemek için uzaklaşmak istersin.
belki de kavgalısındır, nefret ediyorsundur, görmek istemiyorsundur uzaklaşmak istersin.
işinin gereğidir uzak kalmak mecburiyetinde kalırsın.
kalırsın da kalırsın işte farklı sebeplerden dolayı.
ama her nerede olursak olalım nerede nefes alıyorsak alalım
aynı gökyüzünde farklı yeryüzünde de olsak onlar her zaman kalbimizin en sadık köşesinde olacaktır.