çevremizde bizi seven sevmeyen herkesin hem fikir olduğu bir konu varki çok ilgiç. aile kavramı kutsaldır. anneye üff bile denmez. o ki seni 9 ay taşıdı karnında senin daha aklın evvelken senin için neler yaptı. baban hep senin için çalıştı. annen yemedi yedirdi. saçlarını süpürge edip, seni en iyi olman için yetiştirdiler vs. doğrudur, şüphesiz ki birçok kişi için bu doğrudur. hatta ailesi olmayan biri için tüm bunlar muazzam anlam ifade ediyorda olabilir.
neden kimse bu kutsal mabedi yargılama ihtiyacı hissetmiyor? belkide herşey o kadarda güzel değildir. belki tarafardan birinin bazı konularda hoşnutsuzluğu vardır. herşey bu kadar basit midir? anne saçını süpürge eder, baba para kazanır, çocuk okur başarılı olur ve mutlu son. çocuk iyi bir eğitim alıp artık yuvadan uçacak yaşa gelmiştir. oda kendi ailesini kurup kendi çocuklarını doğuracaktır. yıllardır süre gelen bu zincire kendi halkasını ekleyecektir. ailesinin ona yaptıklarını, doğrusuyla yanlışıyla oda çocuğuna yapacaktır.
ama tamda bu noktada devreye girmek istiyorum. ve söylüyorum, herşey bu kadar basit değil. bir babanın görevi para kazanıp çocuğuna en iyi eğitimi sağlamak, ailesine gelebilecek muhtemel kötülükleri bertaraf etmek değildir sadece. bundan fazlasıda değildir. bundan çok çok fazlasıdır. annenin babanın bir meslek gibi görev tanımları olamaz. kimse babaya sen çocuğunu okut, para ver tamam görevini yaptın diyemez.
şimdi bu noktada başa dönüyorum. aile kavramı kutsaldır. ebeveyinler, yaptıkları bu "fedakarlıklar" üstüne çocukları üzerinde hak iddia ederler. hani anne çocuğu 9 ay karnında taşımıştı ya. babada sadece çocuğu için bu kadar çalışmıştı. bunlar yüzünden anne baba çocuğundan ona saygı duymasını ve onun tecrübelerine kayıtsız şartsız güvenmesini ister. hatta daha da ileriye giderek, çocuğunun yaşayabileceği muhtemel olumsuzluklara önlem olarak bazı kısıtlamalar getiriler. mesela akşam eve bir geliş saati vardır. hatta hergün eve gelme zorunluluğu vardır. kızsan ve türkiyede yaşıyorsan muhtemelen evlenmeden biriyle sevişme yasağın vardır. okulunu bitirme zorunluluğun da olabilir. bazen aileler kendi beğenmedikleri arkadaşlarınla görüşmeni engelleyyebilirler. yaramazlık yaptığın vakit kızabilirler. kötü not getirdiğin zaman çalışmaya zorlarlar. evleneceğin kızı beğenmedikleri takdirde müdahale ettikleri görülmüştür...
aileler hayat boyu, hayat boyu sana yaptıkları fedakarlıkların öcünü alırlar. yani sen bizim hayatımızı bok ettin, bizde seninkini ediyoruz herşey karşılıklı gibi bir anlamı vardır onun. çünkü hayat boyu anne babanın hayatını bok ediyorsundur. bebekken her gece onları uyandırıp canından bezdiriyosundur. biraz büyüyüp yürüyebildiğin zaman herşeyi karıştırarak sürekli tetikte kalmalarına neden oluyorsundur. büyüdükçe derdinde büyüyodur. okul çağın gelince kötü not getiriyosundur. ergenlik çağına gelince bi değişiyosundur, iğrenç bir yaratık oluyorsundur. evlenirken kol gibi masraf çıkarıp ocağın ortasına incir ağacı dikiyosundur. kısacası sen evlenip defolana kadar sürekli arıza çıkaran bir varlıksındır. ama herşeye reağmen evin neşesisindir. zaten bundan doğmuşsundur muhtemelen. ilk heyecanını kaybeden evlilikleri ayakta tutabilmek, sürekli uğraşılması gereken bir varlık olarak anne babayı oyalama gibi bir görevin vardır.
ee sanki durum çocuk açısından farklı mıdır? anne baba kavramı, standart olmayan bir çocuk için kural yığını demektir. hiç kimse düşünmez, belkide çocuğun gelecekte güzel bir hayat gibi bir hayali yoktur. belkide çocuk okumak değilde orospu olmak istiyordur. belkide baba mesleğini icra etmek değilde dünyayı dolaşmak istiyordur. belkide çocuk her bayram elinden tutulup akraba akraba dolaşmak istemiyordur. belkide çocuk evlenmek, üniversiteye gitmek istemiyordur. belkide çocuk bugün eve gelmek istemiyordur. belkide o saatde yatmak yada et yemek istemiyordur. ama dünyanın yüzyıllardır süregelen alışkanlıkları vardır. akşam olunca yatılır. saat gece oladan eve girilir. et yenmezse aptal olunur. evlenilmezse etraf ne der. son olarak orospuluk kötü bir meslektir. halbuki bunlar yüz sene evvel birkaç gerizekalının koyduğu kurallardır ben niye buna uymak zorundayımki. hayatımı varolan gelenekler üzerine kurmama neden olan düşünce nedir acaba?
sonuç, faciadır. mutsuz bireyler toplumda yerlerini alırlar. hayat boyu bir çok güzelliğin yanında, yadsınamayacak kadar da mutsuzluk yaşanır. tüm bunların tecrübe olduğuna inanılıp avunulur. en son yaşanan şey şudur. çocuk artık isyan eder. bu düzenin parçası olmayacağına, artık bunlara boyun eğmeyeceğine yemin eder. ona kapı gösterilir. kural kuraldır. uymak istemeyen seçimini yapmıştır. giderken düşünülür. seçim mi? biri seçimden mi bahsetti? burda olmak benim seçimim değildiki giderken bi seçimim olsun. doğmak, dünyaya gelmek, 9 ay karında taşınmak, okula gitmek, erkek yada kız olmak, tam da o ve o anne babanın çocukları olmak...hiçbiri benim seçimim değildiki. ben demedimki beni doğurun okutun büyütün adam edin topluma faydalı birey haline getirin. siz beni doğurmuşsunuz bana sormadan, sonrada üzerimde hak iddia ediyorsunuz ve yaptığınız şey çok matah birşey gibide bu yüzden kurallarınıza uymam gerektiğini söylüyorsunuz. gidiyorum. tüm önyargılarımdan kurtulmuş olarak. özgürlüğe doğru, kuralların olmadığı yere gidiyorum.
benim icin malesef ki ici bos olan kavram. evde yabanci insanlar toplulugu adeta. ve nereye gidersen git bu yara hep icinde kalacak taa ki sen aile kavraminin icini doldurabilecek bir aile yaratana kadar ama yinede bir yerlede icinde izi kalacak.