toplumun kanayan yarasıdır.
ortalama bir türk aile yapısının sanata bakış açısı ''aç kalacaksın, adam gibi meslek edin'' minvalindedir. ailenin art niyeti yoktur, çocuğunu iyi yerlerde, iyi bir şekilde görmek isterler. ama bilmezler ki bu istelşeriyle çocuklarının kaç senelik hayalleri, umutları yıkılmıştır. karşı gelemez çocuk. boynu bükük kabul eder. anadolu lisesinde okuduktan sonra üniversite tercihlerine para getirecek meslekleri yazar. avukatlık, mühendislik, doktorluk, öğretmenlik gibi...
sevmediği bir bölümde 4 belki daha fazla senesini geçirir genç, sonradan okuduğu okulun mesleğini edinecek tabi... yıllar boyu sevmediği bi mesleği ailesi yüzünden okur. evlenir, eşide zengindir. klastır belki hayatları, çocuklarınıda kaliteli yerlerde okuturlar, emekli olurlar, torun severler... ama bi ömür mutsuz bir kariyerle geçmiştir.
yapmayın, etmeyin derim. bu durum benim başıma gelmedi. anlayışlı bi ailem var ve yapacağım herşey için beni destekliyorlar. inanmıyorlar ama destekliyorlar. en yakın arkadaşlarım, akrabalarım bu durumdan muzdarip. biraz sohbet koyulaşıp içini deştiğimiz zaman yarım kalan ümitleri çıkıyor gün yüzüne... ''neden yapmadın?'' diyorum. ''ailem...'' diyorlar.
bu ülkenin daha çok yol kathedebilmesi gerek bu konuda...
genelde kimseye ses etmeyen insanların düştüğü yanlıştır. aile kibâr bir dille ikna edilmeli, istenilen meslek seçilmelidir. aksi takdirde psikoloji bozulur, hayattan zevk alınmamaya başlanır.
ömür boyu bi tarafın eksik kalması demektir.
işine tam olarak odaklanamaz.
çünkü bi dayatmadan ileri olmadığı için sevemez yaptığı işi de mesleği de.
haliyle severek yapmadığı bir işte, rastlantılar hariç; başarılı da olamaz.
başarısızlık; mutsuzluğu sürükler peşinden.
ve o eksiklik zamanla bir yara, bir ukte halini alır içinde.
yıllar geçer.
otuzuna yaklaşır.
her şeye sıfırdan başlamaya kalkışır.
o zaman da ne aile desteği görür ne başka bir şey.
yalnız kalır.
ve olay; dolaylı olarak aynı yere çıkar.