belirtileri:
uzun süreli açıklanamayan yorgunluk.
lenf nodüllerinin açıklanamayan şişliği
on günden fazla süren ateş
gece terlemesi
kilo kaybı
derideki renk bozulumu ve iyileşmeyen yaralar
ilerleyen ve açıklanamayan öksürük ve boğaz ağrısı
nefes darlığı
ilerleyen üşüme
devamlı ishal
ağızda mantar enfeksiyonu
kolay yaralanma ve açıklanamayan kanama
zihinde karışıklık ve sonunda koma.
aıdsli kisilerde HIV denilen bir virüs bulunur ve bu virüs yardımcı T hücrelerinin içine girerek çoğalır ve işi bittiğinde onları parçalar. bu durum aıdsli kisilerin immün sistemini zayıf hale getirir. virüs yardımcı T hücrelerinin içinde başarıyla çoğalmaya devam ederken vücut birkaç ay içinde bu hastalığa karşı antikor üretmeye başlar. kan testlerinden bu nedenle pozitif raporu çıkar. semptomlar bir iki haftada gelişir ve ana T hücresi yok olmaya başlar. bundan sonrasında vücut tamamen bu hastalığa yakalanmış olur.
aıdsın bütün etkileri virüs enfeksiyonunu takiben 5-10 yıl içinde gerçekleşir.ölümler ortalama 2-3 yıl içinde bu etkiler nedeniyle meydana gelebilir.
aıds büyük bir salgındır.ocak 1981'den ocak 1990'a kadar 140.000 amerikalı'ya aıds teşhisi konmuştur.dünya sağlık organizasyonunca tahmin olarak 5000.000 civarındadır. diğer yandan amerika da 1-1.5 milyon, diğer ülkelerde 5-10 milyon aıds virüsü taşıyan insan vardır.muhtemelen bu insanların sayısıda gittikçe artmaktadır.aıdsli hastalar ikiya ayrılır. homoseksüel ve biseksüel erkekler ve iğne ile uyuşturucu kullanan erkekler ve kadınlar.risk grubundakiler aıdsli biri ile cinsel ilişkide bulunanlar,aıds virüsü taşıyan kadının çocukları ve 1977-87 nisan'ı arasında çeşitli nedenlerle kan nakli yapılmış kişilerdir.
her yıl gelişen bakteriler sayesinde bağışıklık kazanan virüs. bu sebepten ötürü tedavi iğneleri üretilememektedir. bir sonraki yıl bir önceki yıla göre daha ölümcül olarak ortaya çıkar.
hiv+ olan insanların bilinmeyen bir süre zarfında yakalanacakları, ve ne yazık ki o aşamadan sonra tedavisi olmayan hastalık. hiv virüsü heteroseksüel ve ya homoseksüel her türlü cinsel temas* halinde bulaşabilir. güvenli seks yüzde 95e varan koruma sağlamaktadır. gelişen tıp sayesinde, hiv+ olan kişiler uzun süre sağlıklı bir biçimde, aids'e dönüşmeden yaşayabilirler, ancak asla tamamen iyileşme söz konusu değildir.
Pek çok başlıkta olduğu gibi, burada da hatalı bilgiler bulunmakta. Düzeltilmelidir.
ilk olarak AIDS bir virüs değildir. Aslında teknik olarak bir hastalık denebilir de denmeyebilir de. AIDS bir olgudur, bir durumdur, bir sendromdur. Ölümcül sonuçları olan bir sendromdur. ingilizcesi "Acquired Immune Deficiency Syndrome olduğundan, baş harflerin kısaltması AIDS olmaktadır. Türkçesi "Sonradan Edinilmiş Bağışıklık Yetersizliği Sendromu" olmaktadır.
Kazanılmış Bağışıklık Yetersizliği Sendromuna (AIDS)neden olan şey bir virüstür. HIV açılımı Human Immunodeficiency Virus (türkçe: insan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü) olup, insan akyuvarlarına saldırmaktadır. Vücudun bağışıklık sistemini oluşturan hücreler bir süre sonra görevini yapamaz hale gelince, diğer fırsatçı hastalaıklara bağlı olarak insan ölmektedir. AIDS hastalarının en yaygın ölüm sebepleri arasında zature ve kanser gelmektedir. Bağışıklık sistemi hücreleri, kanserli dokuları imha ettiğinden, normalde belki de hiç farketmeyeceğimiz habis gene sahip bir hücre, ya da sıradan bir akciğer bakterisi, süratle çoğalmakta ve bizi öldürebilmektedir. HIV genetik olarak iki varyasyona sahiptir.
AIDS ilk olarak kayıtlara Belçika Kongo'sunda yaşamış bir kişide tespit edilmiştir. Bu kişi 1959'da ölmesine rağmen, döenminde tanımlanamayan semptomların tipik bir AIDS vakasına benzemesi nedeniyle, durum 1990'larda incelemeye alınmıştır. Hastanede ölen kişinin alınan doku örnekleri daha sonra incelenmiş ve 1998 yılında bu kişinin HIV pozifif olduğu ispatlanmıştır.
Başka bir eski vaka ise 1961'de Batı Afrika'da uzun yolculuk yapmis Norveçli bir gemici bağışıklık yetersizligi ile 1966 yılında ölmesidir. Bu kişinin karısı ve kızı da ertesi yıl aynı sebeple ölmüştü. Eldeki saklanmış kan örneklerinin daha sonra incelenmesi sonucunda ölüm sebebinin AIDS olduğu anlaşılmıştır.
1981 yılna kadar kayıtlara geçmiş birkaç vakaa daha vardır. Ancak bu sendroma isim verilmesine sebep olan ve "0" hastası tabir edilen kişi, 1981'de Kaliforniya Üniversitesi'nde Pneumocystis carinii tanısı tedavi edilen bir eşcinsel ve meslek olarak denizci olan hastadır. CD4 T hücrelerinin (yardımcı T hücreleri) eksikliği tespit edilmişti. Bu kişinin hastalığı nasıl kapmış olabileceği sorulduğunda, ABD'nin 200. kuruluş yıldönümü kutlamaları çerçevesinde ve 1976 yılında, New York Limanına dünyanın dört bir yanından gelen gemicilerden birisinden kaptığına inanmaktadır. 1982'de hastalığa AIDS ismini verdi. 1983 yılında ise (daha sonra HIV ismi verilecek olan)bu sendromun bir retrovirüsten kaynakladığı bulundu.
AIDS hastalığının ilk başlarda eşcinseller arasında hızla yayılması, bir gay hastalığı olduğu kanısına yol açmıştır. Oysa HIV, Hepatit B virüsünden daha kolay bulaşmamaktadır. Ancak eşcinsel topluluklarda istenmeyen gebeliğe karşı önlem olarak prezervatif kullanılmamasından ve sık eş değiştirme alışkanlığına sahip bir sosyal topluluk olmalarından, AIDS çok hızlı biçimde yayılmıştır. Ayrıca, eşcinsellerin anal ilişkide bulunması, bu tür ilişkide makat ve barsakta gözle görülen veya görülemyen kanamalar olabilmesi, virüsün son derece kolayca, hızlıca ve sayıca bol miktarda bulaşmasına yol açmıştır. Ancak AIDS sebebi olan (bkz: HIV), sadece cinsel ilişki yoluyla bulaşmamaktadır. Kan, sperm, vajinal sıvılar, hatta belirli bir oranda tükürükte dahi bulunan virüs, HIV pozitif birinin tükrüğünün, partnerinin kanına karışması sonucu enfeksiyona yol açabileceği ifade edilmektedir. Öte yandan, kanamaya yol açmayan, mukozada tahrişe sebep vermeyen öpüşme eyleminde ya da oral sekste bulaşıcılığın tehlikeli olmayabileceği ifade edilmektedir; ancak 100% bir kesinlik ileri sürülemez, çünkü gözle görülmeyen mikro kanama ve çatlaklar söz konusu olabilir.
HIV ayrıca, diş hekimleri başta olamk üzere kullanılan her türlü cerrahi aletten, enjektör paylamşımından (bu sebeple damardan uyuşturucu kullananlar risk grubudur), organ ve kan ürünleri naklinden ve anneden bebeğe bulaşmaktadır.
Yapılan genet,k çalışmalar göstermektedir ki: Beyaz ırktan gelen insanların %10'u HIV virüsünden doğal olarak ve doğuştan bağışıktır. Bunun sebebi, beyaz ırkta bulunan bir gen mutasyonudur (evrim olgusuna bir destek daha). Bu gen mutasyonu siyah ırkta bulunmamaktadır. Diğer bir ifadeyle, HIV virüsü kapan insanların %10 hasta olmuyor ve hatta bunu farkına dahi varmıyor. Bu durum, Afrika kıtasında son derece yaygın olan AIDS hastalığının sıklığını ve HIV enfekte toplumun son derece yüksek oranlara sahip olmasını açıklar pek çok sebepten biridir.
Ek sıkmak, yokalaşmak, yaklaşmak, aynı havayı solumak, aynı tuvaleti kullanmak gibi sebeplerden HIV bulaşmaz. Dikkat edilmesi gereken tek nokta, kan temasından veya açık yara üzerinden kan teması olabilecek bir durumdan kaçınmaktır.