ogrenilmis bir duygu oldugunu dusunuyorum ve tehlikeli buluyorum. ailede takım tutmakla baslıyor, okulda o aktivitede, su grupta olmakla devam ediyor. birey olmayı engelliyor, dolayısıyla bu duygu bir gereksinim halini alıyor. bunun sonucu da sıkıntı yaratıyor. kendini ifade edebilmeyi bazı onkosullara baglamak zorunda hissediyor insan. bir cesit ozgurluk elden gidiyor. tek basına dusunulemiyor, karar alınamıyor... farkına varmadan tembellesmek devreye giriyor, ne kotu! yaratıcılıktan ve ozgunlukten mahrum.
bu duygunun da digerleri gibi bir olcusu olduguna inanıyorum. azı gereklidir mutlu olmak icin, cogu ise aptallastırdıgından kisiligi tamamen yok edebilir. yalnız kalmaktan korkan insanoglu icin gereksinimdir fakat abartılmamak kosuluyla. yoksa ozgurluk pek mumkun degil. ben olmak'ta.
''Aidiyet hissi, milyonlarca yıl diğer canlılarla ortak yaşam alanını paylaşan insanın türünü devam ettirebilmesi için gerekli bir duygu. Topluluklar halinde yaşayan diğer canlı türleri gibi insan türünün de tek başına varlığını sürdürebilmesi ve bugünlere gelebilmesi mümkün olamazdı. Özetle doğuştan getirdiğimiz bir duygu. Ve ne yazık ki sağlıklı bir şekilde tatmin edemediğimizde sağlıksız yollara başvuruyoruz. Sağlıksızlık çocuklukta başlıyor. Çocuk, özgün bir birey olarak kabul gördüğü bir aile ortamında büyümemişse hem özgünlüğünü hissedemiyor hem de aidiyet duygusunu tatmin edemiyor.
Ama hem özgün (farklı) olduğumuzu hem de bir yere ait olduğumuzu hissetmek isteriz. Aidiyet duygumuzu tatmin edecek bir ortam yoksa kendimizi özgün hissedeceğimiz toprak da yoktur. Ait (benzer) olma ihtiyacı ile tam zıttı olan özgün (farklı) olma ihtiyacı aslında birbirini tamamlar. Biri sağlıklı tatmin edilemiyorsa diğerinin tatmini de sağlıksız olacaktır. Örneğin eğer aidiyet duygumuzu inandığımız bir din ya da bir futbol takımıyla doyuruyorsak, farklı olma ihtiyacımızın tatminini de kaçınılmaz olarak diğer dinlerden ya da takımlardan farklı olmamızda ararız. Tabii ki sağlıklı olan, kendimizi kimseyle kıyaslamadan özgünlüğümüzü hissedebilmektir. Bu yaklaşım bizi, kendi seçtiğimiz ve bizi geliştiren bir yere ait olmamız gibi bir anlayışa götürür ve ait olduğumuz yerde, sadık bir eş, vefalı bir dost, özverili bir çalışan ve bütüne katkıda bulunan bir insan oluruz.''
kaynak: derki, 29.sayı - saim koç*
ağırlıklı olarak; güçsüzlük, korku/endişe, yalnızlık, ortak paydalardan mülhem zorunluluklar nedenleriyle vuku bulan dahil olma durumudur. basit ve değersiz, toplu ya da kişisel zaferlerin seyrek olarak da olsa yaşandığı aidiyet ortamı da sıklıkla tercih edilen konumundadır. birkaç farklı şekliyle ele alınabilecek olan aidiyet hissinin temel argümanları yukarıda sıralananlar olmasının yanı sıra asla özgün değildir.
özgün olan çerçeve içerisine dahil olan değil, çerçevenin çevresini/ebatlarını belirleyendir. küçük basit zaferler kısmı günün mana ehemmiyeti bakımında(büyük derbi) en deşilesi mevzudur. aidiyetin ötekini galebe çalmaktan keyif elde etmek sonucu; birbirini tanımayan yüzlerce insanın, hava dolu deriden bir yuvarlağın ağlarla buluşması sonucu sevinç salya sümükleriyle birbirlerine sarılmaları ile örneklendirilebilir.
diğer başka mevzularda herhangi bir ortak yönlerinin olmasına gerek yoktur. elde edilen güdük bir zaferdir ve öteki kabul edilenin(aidiyet öteki varsa anlamlı...lütfen yukarıdaki ilgili alana bkz.) itin götüne sokulup çıkarılması suretiyle aidiyetin anlamı pekiştirilir. ödülü bu taraftan olmayanın tarumar edilmesi olan futbol dışındaki diğer örnekler de sırasıyla ele alınarak incelendiğinde bu satırları okuyup gaza gelen birey gidip nüfus müdürlüğünden aile sıra no ve kütük kaydını sildirmek için girişimde bulunur(bu aşamaya gelme).
657 sayılı kanuna riayetle yükümlü kişi bunu anlamlandıramaz ve mevzu bir üst kademedeki 657'ye aktarılır(bu müdür oluyor). müdür de olayı kavrayamaz/anlam katamaz ve mevzu dallanıp budaklanıp futbol federasyonuna havale edilir. federasyon(bu kelime futbol dışında kullanıldığında bu ülkede çok tehlikelidir) spora ayrılan bütçenin %60'ını lüpletmiş bir oluşum olarak sessiz kalır. neticede araştırmacı aidiyet hissi sahibi kişi dünyada 200 milyar doları bulan genel futbolcu transferini açığa çıkarır, aidiyet hissi anarşiye dönüşür, atkı bere çıkarılıp yakılır.
kendi hayatına güvensizlikten ileri gelen ve sonu tehlikelere gebe olan his.
her kim bu fırtınaya kapılmışsa karakterindeki boşluklarını birine sırtını dayayarak gidermeye çalışmaktadır.fark etsin veya etmesin bu böyledir.
sen karşı tarafı bir mal gibi görüp üzerinde taşınmaz hakkı varmış gibi davran sonra hayatından gidince oyuncağını kaybetmiş bebek gibi zırlan dur...
kısaca iki yüzlü bir yavşaklığın sonucudur.
Aşık bir insanın yaşadığı histir. Aşkın yoğun zamanlarında daha çok hissedilir.
Kişiliğin kaybı değil yüreğin kendini iyi hissettiği diğer yüreği bulduğuna inanmasıdır.
abraham maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinin 3. basamağında yer alan insan ihtiyacıdır.
fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarını gideren birey aidiyet hissi duyar. bu da arkadaş veya aileye yakınlık duyma, bu grubun içerisinde kendine yer edinmedir.
aidiyet hissini elde eden bireyler ise bu hiyerarşi sıralamasına göre önce saygınlık sonra da kendini gerçekleştirme arayışına girerler.
güzel ülkemde büyük çoğunluğunun bir türlü kazanamadığı, kazanmayada çabalamadığı his.
mesela bir ilişkin oluyor, seviyorsun hatunu, öpüyorsun, kokluyorsun, sarılıyorsun, sevişiyorsun bla bla bla.
sonra ayrılıyorsun, daha önce sevgilisi olmuş ve bunları yaşamış bir kadını sevgilin olarak kabul ediyorsun, başka bir erkeğin dokunduğu ve daha nicelerini yaptığı kadına sende aynılarını yapıyorsun.
ve tabi senin eski sevgilinde başka bir erkek tarafından aynı şeylere maruz kalıyor olabiliyor.
e peki nerede aidiyetlik?
nerede kendini bir adama, bir kadına ait hissetmek?
nerede bedenini, kalbini sadece bir insana açma güzelliği?
ha birde bu işin cinsiyetçiliğini yapıyorlar.. neymiş efendim erkekmiş, istediği kızla birlikte olurmuş, yediği bokları ballındıra ballındara anlatabilirmiş vs... ya hu erkek insanda kadın değil mi? ahlak sadece kadın için olan bir kavram mı?
umarım bu tarz konulara(en azından kendi adıma) hassas bir nesil yetişir.
umarım yıllar sonrada ''ilkin oldum, sonun olacağım'' diyebilirsiniz, diyebiliriz.