az evvel ayılttılar beni. saatlerdir baygın yatıyormuşum meğer. neredeyim ben neden bayıldım diye sorduğumda salih hatırlattı her şeyi; doğru ya... bizim alt kattaki komşuyu, yöneticinin evinden uygunsuz çıkarken yakalamıştım...
aslında her şey iki ay önce başladı. apartman yöneticimiz hakan bey eski kafa bir adamdı. defalarca şu aidatlar için müşterek hesap açtıralım, herkes oraya yatırsın dememe rağmen o elden toplamayı tercih ederdi...
tabii ben apartman hayatıyla içli dışlı olduğum için kapı dinlemeyi, merdivenlerde parmak uçlarımda apartmanda dolaşıp kim yiyişiyor, gizli gizli anallaşıyor falan diye hep casusluk yaptığım için yaklaşık 2 ay önce bir akşam vakti o çarpıcı konuşmaya şahit oldum bakkala beyaz gazoz almaya giderken. hemen durdum olduğum yerde, galiba kavga çıkıcak amına koyim oh be izlerim diye oturdum merdivene:
yönetici: ...2 aydır ödemiyorsunuz aidatı, kapıcının parasını cebimden veriyorum bu ne böyle hanfendi, apartmanda herkesin üzerine düşen sorumluluk belli yane...
aysun hanım: napayım hakan bey eski eşim nafakayı vermiyor aylardır, ben de ne yapacağımı şaşırdım. biliyorum yani ayıp oluyor ama biraz daha müsaade etseniz?
yönetici: ya kardeşim nafakanı alamıyorsan git şikayet et, bakın diğer komşulardan da şikayet geliyor. bu işin sonunda millet de aidat ödemeyecek.
aysun hanım: ay napayım yani kardeşim kapıma dikildin alt tarafı aidat yani.
yönetici: alt tarafı aidat dediğiniz 150 lira hanfendi.
aysun hanım: pff tamam ben yarın öbür gün dönücem size ayarlamaya çalışçam.
aysun hanım, analdığım duyumlara göre eşinden geçen sene boşanmış dul bir bayandı... apartmana girip çıkarken ara sıra denk gelirdik. salih'e de bayılırdı; ay bunu bigün de bize getir en büyüğünden whiskas açıcam ona diye eve çağırırdı. tabii davete icabet etmek sünnettir ama ben dul kalmış bir bayana yanal gözle asla bakamayacağım için evine hiç gitmedim.
velhasıl kapı önünde cereyan eden bu tartışmadan tam 2 ay sonra bu akşamki teravih namazının ardından salih'le beraber 99'luk tespihimizi sallaya sallaya sokağa doğru girerken, bizim yöneticinin evinde perdenin arkasından birtakım hareketli gölgeler gördüm. salih'i dürtükledim hemen, o da anladı bir terslik olduğunu. gölgelerden bir tanesinde meme falan vardı çünkü kabarıktı gölgenin ön tarafı. ee bu adam bekardı nasıl kadın olur evde acaba cinler falan mı sıkıştırdı bunu hemen bi koşu nas falan okurum diye alelacele girdim apartmana...
merdivenlerden çıkarken hiçbir gürültü patırtı sesi gelmiyordu kulağıma. salih'e şştt ses çıkarma işareti yapıp eve yolladım. bağırma çağırma sesi gelmediğine göre kesin anal razı veren razı bir durum vardı ortada.
hemen merdivenlere pusu kurup bekledim 10-15 dakika. allah'tan sabaha kadar sürmedi bekleyişim ve açıldı kapı. aa amına koyim aysun hanım'dı çıkan:
aysun hanım: tamam dimi hakan, önümüzdeki ayı da almıyosun benden.
yönetici: tamam ama bi dahaki gelişinde 3 aylık aidat birden alırım, bu seferki kısa sürdü çünkü.
aysun hanım: hayvanlık yapma. etu bey bigün fark edicek diye ödüm kopuyor zaten. vallahi bi fark ederse analzımıza sıçar.
yönetici: bi bok yapamaz, dünyadan haberi yok onun. salih'i de kesicem zaten bigün yapayalnız kalsın piç.
ananı sikeyim beynimden vurulmuşa dönmüştüm. kafamdan aşağı kayanal sular dökülmüştü. allah belanızı versin diye haykırmak istedim ama sıktım dişlerimi... bu kadar ucuz muydu hayat? bu kadar bayat mıydı komşuluk? kolay mıydı her şey bu kadar...
kolaydı galiba. aidat ödememek için işin kolayına kaçan dul bir o biçim bayan daha peyda olmuştu hayatıma. nur topu gibi bir düşmanım daha olmuştu. yattım merdivenlere ağzım açık. takva filminde erkan can'ın yağan yağmurun altında dergahın kapısında yerlerde yuvarlandığı gibi merdivenlerden yuvarladım kendimi. teravih boğazıma düğümlenmişti. ne de neşeli çıkmıştım oysa ki camiden...
o değil de; ben şimdi bu olayı kedim salih'e nasıl anlatacaktım,
yok mu sesimi duyan; ben şimdi bu dertli başımı hangi taşlara vuracaktım.
söyle salih'im söyle; ben artık nasıl yaşayacaktım,
yok dostum yok, sataşacaktım onlara aslında; hiç susmayacaktım...