1.
sana ne söylesem ömrüm
Güz geldi ah, güle ne söylesem
Sana ne söylesem ömrüm
Sen ki şiirler düşürürdün
Uzun uğultularla akan sulara
Toprağın tuzu, taşın izi olurdum
Ayışığı toplardın güllerden
Gecenin ürpertisinden çocukluğumuza
Kırgın kadınlarımıza yazılarda
Oradan oraya savurduğumuz
Sarılan sarılan yalnızlığa
Şimdi nasıl koysam yerine
Kırılan dalı, örselenen çiçeği
Okşasam usulca, öpsem öpsem
Bulutlarla düşlesem, kuşlarla düşünsem,
Şiirle sağaltsam sayrı yüreğimi
Sana ne söylesem ömrüm sana
Sen ki gümüş pullar düşürürdün
Bulanık karanlığına hüznümüzün
Yeniden yeniden kazanırdık umudu
Unutulurdu yenilgi, susardı ölüm
Güz geldi ah, güle ne söylesem
Sana ne söylesem ömrüm
Toparlan, kanınla katıl haydi
Kalan ömrünle, kanayan yanınla
Bir yoğunluğa koy günlerini
2.
şEHiRLERDiR ACıTAN KALBiMi
Şehrini arayan bir nehirdim
Arar gibi eski bir sevgiliyi
Her yanım toprak, tuz ve kum
Köpüğü dağılmış bozkırda
Çoktan unutmuş çıktığı vadiyi
Kadınlar da görmüş yalnızlıkta
Gözleri kırık bir söğüt dalı
Kan mıydı sızan gözyaşı mı
Uzak bir yıldız gibi kaymış
Elinden, nehrimin suları
Nasıl akar giderdim oradan
Sürüklenen bir nehirsem de
Savrulan birkaç su damlası
Kalsın isterdim kirpiklerinde
işte öyle bir sevgi anısı
Suya değen ince otlara
Uzanırdım, ah bir tutunsam
Ama, bir nehirdim ben
Akıp giden kırgın göçebe
Bin yıldır batık şehrini arayan
Şehrini arayan bir nehirdim
Gözü tutmayan hiçbir şehri
Ayaklarına dolanan köprülerin
Birinden ötekine geçip gitsem de
Şehirlerdir acıtan kalbini
3.
iNCE BiR HANçER
Issız bozkırda usul esen
yaz yelidir hançer
Bütün eski kalıtların yanılmaz
belleğidir hançer
Ayrı kalınca kınından yitik
gümüş kabzasıyla
Zaman içinde çürüyüp gidecek
eğri demirdir hançer
Yıkım günlerinde odur öfkeli
imgesi şairlerin
Pul pul döker pasını birden
umutla devinir hançer
Ay ışığını sever ne de olsa
gecenin dostudur
En çok bir kadın koynundaysa
sevinir hançer
Islak bir parıltı ya da kan
izi bırakır ardında
Yasak sevişmelerin ölümcül
bedelidir hançer
Ne zaman kaygan bir kın
içinde düşünsem onu
Şiirin ipeksi dokusuyla
kendine bilenir hançer
4.
sonsuz
yaz geçer günlerin tortusu
şiirden sorulur
hesabını versen de uzak iklimlerin
şiirin sonu hep sorgudur
şair, kuruyan otlarla özetliyorsun o büyük aşkını
halbuki her şey senin elinle aşk olur
yıktın yükünü ıssız ormana, sesinde ırmakların
akışı duyulur
işte sen de anladın sonunda bunu
yaşam ki şiirle sonsuzdur.
5.
SiSLi ŞEHiRLERDE KALAN
Sisli şehirler bıraktın bana
Erken ölümünü kuşların
Ay ışığı da görünmez oldu
Çiçeksiz, yarım balkonumda
Uçuşan eteğini bulamadım
Kalbimi acıtıyor tenimin yarası
Her gece amansız bir sorgulama
Elimde kalan kırık dal ucu
Yırtıyor dokunduğu yeri
Kanlı bir hançer yatağımda
O kırgın yağmur sokağı da
işte kaybetti ince yağmurunu
Silindi penceremdeki ıslak gölge
Yakıcı öpüşlerin sıcaklığı
Tuzun eski tadı unutuldu
Sivri bir hançer bıraktın bana
6.
necatibey eğitim fakültesi öğretim üyesi....
7.
yaz geceleri daha sık
öpmeliyiz sevdiğimiz kadınları,
ay vakti yüzlerinden
öpüş izlerine benzer,
yosunlar üzerinde kalan
izleri, yaz yağmurunun
yaz ırmağının rüzgârla
öpüştüğü gece,
tülünü düşürerek gelir ay
temmuzda öpmek istesem
sevgilimi, yanık izleri
kalır dudağımda
ahmet uysal.
8.
Sen öyle düş içindeyken
Silindi suda sureti
Yarım kaldı son serüven
Döndü durdu rus ruleti
Söz eskidi su bulandı
Nasıl bulmalı yeniden
Ki birbirine karıştı
Bilinenle bilinmeyen
Sendin o yaz parıltısı
Yörüngesiz bir gezegen
Yalnız, umarsız, bulutsu
Karanlık sularda yüzen
Bitti mi o mahur faslı
Ay ışığında söylenen
Ateşin suyla dansıydı
Yarım kaldı son serüven
ahmet uysal.
9.
yaz
uzun bacaklı
bir kadındır yaz
gizlice uzanan yalnızlığıma
güznihal
zaman alevidir, geçmez
yine bir güznihal
daha bırakır ardında
elveda
dudağımda uzun öpme
imleriyle söylüyorum
son sözlerimi yalnızlığa
yaz öğlesi
yosunlu kayalar
dibinde, saydam bir yaz
öğlesidir yalnızlığım
hayal sözler
dilimin altındaki
hayal sözlerdir
yalnızlığımın şiirleri.
ahmet uysal.
10.
Sisli şehirler bıraktın bana
Erken ölümünü kuşların
Ay ışığı da görünmez oldu
Çiçeksiz, yarım balkonumda
Uçuşan eteğini bulamadım
Kalbimi acıtıyor tenimin yarası
Her gece amansız bir sorgulama
Elimde kalan kırık dal ucu
Yırtıyor dokunduğu yeri
Kanlı bir hançer yatağımda
O kırgın yağmur sokağı da
işte kaybetti ince yağmurunu
Silindi penceremdeki ıslak gölge
Yakıcı öpüşlerin sıcaklığı
Tuzun eski tadı unutuldu
Sivri bir hançer bıraktın bana
ahmet uysal..
11.
kırılgan günler edinmişsem
altmışından sonra.
bir çiçeği
koklar gibi tutacaksınız demektir bu
tutarken saydam ellerimi
aşkın önüne geçen şiirler beklemesin
artık benden sevdiğim kadınlar
ve bütün güzel kadınlar,beni
öper gibi öpsünler yaz ırmaklarını
sevgilim olan, kızım olan, ıssız
ormanım olan ülkemin o kadınları
ölümü ardına almış,çağcıl
soluğumdur yarışır durur hala atlarla
ben yalnızca bir tanımı arıyorum
belki de, büyülü yorumlar yorumunu
diyelim ki:aşk bir mektuptur
bir şairin göndermeyi unuttuğu
ey ülkemin en güzel şair kadınları
bana bir mektup yazın ve unutun onu
ahmet uysal..
12.
Şiire yetmeyen zaman
Nasıl da yanılttı seni
Sen ki daha bir çocuktun
Bir yaşamı alıp gitti
Şiire yetmeyen zaman
Sararan ot, yiten gölge
Öyle birden gelen ölüm
Doğrusu aklında yoktu
Yaklaşıyor her geçen gün
Sararan ot, yiten gölge
Soluk soluğa bir güzel
Yaşadın ya sen ona bak
Ardında kalan şiirler
Adını fısıldayacak
Soluk soluğa bir güzel
ahmet uysal..
13.
Şehrini arayan bir nehirdim
Arar gibi eski bir sevgiliyi
Her yanım toprak, tuz ve kum
Köpüğü dağılmış bozkırda
Çoktan unutmuş çıktığı vadiyi
Kadınlar da görmüş yalnızlıkta
Gözleri kırık bir söğüt dalı
Kan mıydı sızan gözyaşı mı
Uzak bir yıldız gibi kaymış
Elinden, nehrimin suları
Nasıl akar giderdim oradan
Sürüklenen bir nehirsem de
Savrulan birkaç su damlası
Kalsın isterdim kirpiklerinde
işte öyle bir sevgi anısı
Suya değen ince otlara
Uzanırdım, ah bir tutunsam
Ama, bir nehirdim ben
Akıp giden kırgın göçebe
Bin yıldır batık şehrini arayan
Şehrini arayan bir nehirdim
Gözü tutmayan hiçbir şehri
Ayaklarına dolanan köprülerin
Birinden ötekine geçip gitsem de
Şehirlerdir acıtan kalbini
ahmet uysal..
14.
leylâk: yağmurlu günlerde
mora boyar gecenin örtüsünü
poetika: yağmur sözlüğüyle yazılır
burada rüzgârların şiiri
rüzgâr: küçük orospu çiçeklerinin
kokusunu sürükler gizli bohçasında
gece: güz ırmağına düşürür
tülünü, koynuma girmeden önce
ahmet uysal.
15.
Sen ki bir sözdüşüydün
Ulaşan en eski aşklara
Kırık testimde biriken su
ilk yazılı taşı söylencemin
Sendin bulduğum büyü
Bozkır buğulu bedenimle
Tuzuna inandığım çöl kumu
Kuşlar uçurtan susuzluk
Yollar ayrımı yüreğim
Zaman dokuyan çıkrıktı
Dönen ışık hızıyla
Boşluğa düşen sarmal
Aşk ki bir sözdüşüdür
Çıkar en eski yazmalara.
ahmet uysal.
16.
Sisli şehirler bıraktın bana
Erken ölümünü kuşların
Ay ışığı da görünmez oldu
Çiçeksiz, yarım balkonumda
Uçuşan eteğini bulamadım
Kalbimi acıtıyor tenimin yarası
Her gece amansız bir sorgulama
Elimde kalan kırık dal ucu
Yırtıyor dokunduğu yeri
Kanlı bir hançer yatağımda
O kırgın yağmur sokağı da
işte kaybetti ince yağmurunu
Silindi penceremdeki ıslak gölge
Yakıcı öpüşlerin sıcaklığı
Tuzun eski tadı unutuldu
Sivri bir hançer bıraktın bana
ahmet uysal.
17.
yaz geçer günlerin tortusu
şiirden sorulur
hesabını versen de uzak iklimlerin
şiirin sonu hep sorgudur
şair, kuruyan otlarla özetliyorsun o büyük aşkını
halbuki her şey senin elinle aşk olur
yıktın yükünü ıssız ormana, sesinde ırmakların
akışı duyulur
işte sen de anladın sonunda bunu
yaşam ki şiirle sonsuzdur
ahmet uysal.
18.
Bir düşteydin bunca yıl
Boynunda şiir ilmeği
ince olsun istedin hep
ince olsun şiirin ipliği
Bir sürgünden bir sürgüne
Her zaman şiirden beklemeli
Eski bir çıkrık olsan da
Gülle dokudun ipeğini
Şimdi son duraktasın işte
Cemal'in indiği durak
inmek istediği Metin'imizin
Sana bir şiir yazımı uzak
ahmet uysal.
19.
Sisli şehirler bıraktın bana
Erken ölümünü kuşların
Ay ışığı da görünmez oldu
Çiçeksiz, yarım balkonumda
Uçuşan eteğini bulamadım
Kalbimi acıtıyor tenimin yarası
Her gece amansız bir sorgulama
Elimde kalan kırık dal ucu
Yırtıyor dokunduğu yeri
Kanlı bir hançer yatağımda
O kırgın yağmur sokağı da
işte kaybetti ince yağmurunu
Silindi penceremdeki ıslak gölge
Yakıcı öpüşlerin sıcaklığı
Tuzun eski tadı unutuldu
Sivri bir hançer bıraktın bana
ahmet uysal.
20.
Güz geldi ah, güle ne söylesem
Sana ne söylesem ömrüm
Sen ki şiirler düşürürdün
Uzun uğultularla akan sulara
Toprağın tuzu, taşın izi olurdum
Ayışığı toplardın güllerden
Gecenin ürpertisinden çocukluğumuza
Kırgın kadınlarımıza yazılarda
Oradan oraya savurduğumuz
Sarılan sarılan yalnızlığa
Şimdi nasıl koysam yerine
Kırılan dalı, örselenen çiçeği
Okşasam usulca, öpsem öpsem
Bulutlarla düşlesem, kuşlarla düşünsem,
Şiirle sağaltsam sayrı yüreğimi
Sana ne söylesem ömrüm sana
Sen ki gümüş pullar düşürürdün
Bulanık karanlığına hüznümüzün
Yeniden yeniden kazanırdık umudu
Unutulurdu yenilgi, susardı ölüm
Güz geldi ah, güle ne söylesem
Sana ne söylesem ömrüm
Toparlan, kanınla katıl haydi
Kalan ömrünle, kanayan yanınla
Bir yoğunluğa koy günlerini
ahmet uysal.
21.
Bir şiir
Tek bir şiir yazmalıyım
Uyağı rüzgar olan
Yağmura bürünmüş soluğu
Bir gün
Tek bir gün kalmalı
Benden kalacaksa geriye
Bir öpüş tadı dudağımda
Ve bir öpüş tadında
Olmalı o şiir de
ahmet uysal.
22.
hüzün/ölçer
rüzgâr: hüzün ölçeridir eylülün,
ürpertir geceyi öptüğü yerden
acı/ölçer
şiir:acı ölçeri kanlı yüzyılın
yaralı bir temmuz atlasında
aşk/ölçer
hançer:ah, onunla ölçülür bütün
ölümcül, yasak aşkları ülkemin
güz/ölçer
şair:güz ölçümüyle yazan şiirini
uyaklar düşüren uzak rüzgârlara
ahmet uysal.
23.
Nereye gitsem karşıma çıkıyor ansızın
O temmuzlar, gözlerine benzeyen bir kızın
O temmuzlardı karanlığı sevdiren bana
Parlarken uzaklarda ışığı bir yıldızın
Otlarla, böceklerle uyuduğum günlerdi
Simgesiydim sonsuz bozkırlarda yalnızlığın
Şimdi unuttum bütün adları ve yüzleri
Yüreğimde yangınları kaldı temmuzların
Solumak, bir daha solumak o temmuzları
Güzelliğine vararak çok eski yazların
ahmet uysal.
24.
Yurdun neresiydi senin
Ey rüzgâra bürünen göçebe
Tükettin işte barındığın
Kırgın günleri de
Biriktirdin ve çürüdün
Eski taş oyuklarında
Çimlendi gizlediğin tohum
Islak bir çizgiydin
Kuşların geceye çizdiği
Acı sularında çığlıklar
Kırk yıl eğirdin ipliğini
Kırkıncı şiirinin
Önünde duruyor şimdi
Yangınlar atlası temmuz
Kül üreten kent günleri
Geçit vermeyen köprü
Çıkrıkta bekleyen iplik
Çıkıp gidecek gibisin
Kendine çizdiğin eğriden
Bursa günleri kentine
Şiiri ilk bulduğun
Su günlerine yeniden
Yeniden kuşatıyor seni
Korku ve kuşku günleri
içindeki taş tanrı
Ağır basıyor yeniden
Uzun süren o yıkımlar yılı
Yurdun neresiydi senin
Ey rüzgâra bürünen göçebe
ahmet uysal.
25.
cemal süreya'nın öldüğü
yaşı da geçtim
öldü
sevdiğim şairlerin çoğu
yağmura indirgediğim
söz
ve bir ince rüzgâr
kaldı bana onlardan
ahmet uysal.