evet bu filmi izleyenler hatırlar. olaganüstü bir hayal gücü olaganüstü bir gerçekçilik.
yoktan var eden doğuştan bir sanatçıyı kaybetmenin hüznü. ölüm kimlere ne zaman nasıl geliyor dedirten zamanlar ve sonrası...hissettirdiğin o güzel duygular kadar varsın.
bozkırda deniz kabuğu projesi yarım kalmıştır. film yönetmenleri derneği ve ezel akay'dan bu filmin tamamlanması için elinden geleni yapmasını umuyoruz.
şu memleketin adaletini sikeyim afedersin. dünyanın değil, memleketin... çünkü adım gibi biliyorum ki, bu adam dünyanın başka bir ülkesinde olsaydı(amerika dâhil) baştacı edilirdi. o kısıtlı olanaklara rağmen o filmi yaptığı için dört koldan kanat gererlerdi uluçay'a. burada ise 3 senedir bitirmek için uğraştığı filmini tamamlayamadan gitti.
şuraya bak: "Sinemaya yaşamını adayan Uluçay, yıllarca geçim derdiyle uğraştı, kamyon şoförlüğü, inşaat işçiliği ve tavukçuluk gibi pek çok işte çalıştı. Çocukluğundan esinlendiği ilk uzun metrajlı filmi Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak'ı çekerken geçimini sağlamak için yem fabrikasında hamallık da yapan Uluçay, bu filmiyle Türkiye'de ve yurtdışında 40'a yakın ödül aldı."
resmen kahırdan öldü adam.
bir yanda 4 milyon doları şrak diye kenef gibi filmlere yatırabilen tüccâr kafalılar, bir yanda ahmet uluçay... hakkaten bu memleketin adaletini sikeyim.
mütevazı bir hayat, mütevazı bir çevre, mütevazı bir hayal, mütevazı bir film, mütevazı bir tepki, mütevazı bir ölüm. baştan aşağıya bir salt sanatçı örneği, yönetmen ekolü. onun gibisi gelmez denilenlerden. *
köyde yaşadığı için kendisine 'köylü yönetmen' denilen, kıymeti öldükten sonra bilinecek olan yönetmen.. keşke bizlere daha çok film bıraksaydı diyor insan içinden.. ruhu şad olsun..
bugün rahmetli olduğunu duyduğumda şoka girmeme neden olmuş yönetmenimiz canımız ciğerimiz , hastalığı ilerlemişti ki yurt dışından kazanmış olduğu onlarca ödülü almaya bile gidememiş oğlunu göndermişti , tek uzun metrajlısı karpuz kabuğundan gemiler yapmak ı bize bıraktı uçtu gitti bu diyardan.
söyleyecek başka hiçbirşeyim yok inanılmaz üzüntülüyüm allah gani gani rahmet eylesin toprağı bol olsun.
çocukken çizdiği resimlere bakıp 'ah bir gımıldeyivesele bir gımıldetivesem.' diyen sinema aşığı yönetmen. köylerine gelen gezici sinemayla birlikte başlamış ahmet abi'nin sinema tutkusu. en yakın arkadaşı ismail'le birlikte ellerine bir şekilde geçirdikleri kamerayla köylülerine sinema keyfi yaşatmışlar. en büyük hayali bir film çekmekmiş. ahmet abi eğer lumier kardeşler icat etmeseydi biz ismaille bulacaktık sinemayı diyor. zamanla bir baltaya sap olması gerektiğini düşünen ailesi bu uğraşısını boş iş olarak görmüş hatta babası ona 'beyoğlu berduşu' lakabını takmış. oğluyla dargın göçmüş öbür dünyaya. hayallerinin peşinden koşmuş elbet. senaryolar yazmış lakin bir türlü inandıramamış yapımcılara hatta okutturamamış bile. ama yılmamış türlü işlere girmiş 'allah'ın izniyle hepsinden battım.' diyor ahmet abi. her anı sinema; ışığın açısını oyuncuların duracakları yeri; replikleri, çekilen filmleri kafasında bir daha çekiyormuş. sonunda kısa filmlerle başlamış. çektiği bu filmlerin hepsi yurtdışında festivallerde gösterilmiş, ödül almış. 'çekmeseydim delirirdim.' diyor ahmet abi. bir de uzun metraj hayali varmış ki o hayalini de karpuz kabuğundan gemiler yapmakla ile gerçekleştirmiş. sinemaya sanata adanmış bir hayat onunkisi, mütevazi, hayallerine ulaşmanın verdiği tadı yakalamış, heyecanını bir an olsun kaybetmemiş, tuttuğunu koparan..
metis yayinlari'ndan çıkan bir susan sontag seçkisi vardı, "sanatçı: örnek bir çilekeş" adıyla yayımlanan... bazı isimler ne kadar da hak ediyor bu tanımı, bu tanım ne kadar da cuk oturuyor onlara... radikal'in çilekeşimize dair bugünkü haberine göre, bozkırda deniz kabugu'nun kış çekimleri tamamlanmış, yaz çekimlerinin de mayıs sonunda yapılmasını müteakip, hayırlısıyla 2008 sonu itibariyle gösterime girecekmiş. ardından da romanı geliyormuş.
istanbul büyükşehir belediyesinin açık hava sinemalarında çekirdek çıtlatarak keyifle seyrettiğim film. delinin sara geçirdiği sahnede gerçekten sara bu şekildemi diye düşündüren yönetmen. lakin ahmet abimin hastalığı ziyadesiyle üzmüştür beni.
gece yarısından hayli sonra izlediğim filminden sonra okuduğum ropörtajlarında geçen bir kaç cümleyle beni ağlatmış,bu toprakların kutlu kullarından birisi.röportaj için gelen hanımafendiye "beni burda kimse anlamıyor" diyebilmiştir.kendisine tekerlekli sandalye alınmak için açılan forumu gördüğümde aklıma fethiyeli topal ramazan geldi,içim yandı."keşke" ler halka oldu dilimde.....ilk fırsatta tepecik'e gidip ellerie sarılıp,ruhuma akord çektiği için şükranlarımı sunmak istediğim insan.
Parmağıyla ilkokul çantama tık tık diye vurur
Cevizdendir, inegöl işidir kıymetini iyi bil derdi babam
Küçük bir asker bavulu gibiydi ilkokul çantam
Küçük bir askerdim ben de
Siyah önlüğümün içinde bembeyaz bir yürek
Dökülürdüm yollara hava soğuktu okulum uzak
Bir avucumda közde pişmiş sıcacık bir patates
Hem beslenneliyim hem üşümesin diye elim
Değiştirirdim ara sıra çantamla patatesi
Dikkat ederek çantama
Cevizdendir, inegöl işidir kıymetini iyi bil derdi babam
Babamın bilmediği bir şey vardı
Her sabah çantamın içine bir gün doğar
Ortasından ekvator geçer
Ve masmavi gökyüzünde çantamın
Güneyden kuzeye göçmen kuşlar uçardı
Gülün bakalım bıyık altından şimdi siz
Söylesem inanmayacaksınız
Siz uyurken çantamın içinde Atatürk Samsun'a çıkardı
Ve bilirdi yedi kere sekizin kırk iki olduğunu
Bilmeseydi eğer Bandırma Vapuru Sinop Burnuna çarpardı
Ben bir türlü bilemedim aram hiç iyi olmadı hesap kitapla
Nohut ve fasulyeden bir abaküsüm vardı
Hesabını hâlâ verebilmiş değilim hayata
iyi şiir okurdum ama iyi resim yapardım
Eyvah dediler bu çocuk adam olmaz
Yazık oldu çantaya
Cevizdendi inegöl işiydi..