çok sayıda kısa filmi olan ve hemen hemen hepsininde en az bir ödül aldığı yönetmen. ödüllerin arasında altın lale, altın portakal gibi önemli ödüller de yer almakta.
(2002 yılında beynineki urdan dolayı ameliyat olmuştu)
"
Geçtiğimiz hafta,04.04.2007 Çarşamba günü Tepecik'te saygıdeğer Ahmet Uluçay'ın evinde idik. Ancak buna değinmeden önce oraya nasıl gittiğimizden söz etmek istiyorum
Milli Eğitim Bakanlığının ve Kaymakamlığın desteklediği Köyden Kente Tiyatro Projesi kapsamında, ilçemizin çeşitli köylerinde sahneye konan Sağlık Olsun isimli oyunda, Almanyalı Kutlu rolünü oynuyorum. Amaç; köy çocuklarının tiyatro seyretmesini sağlamak olduğu kadar; bu oyundan elde edilen gelirin okullara aktarılmasıyla, bir nebze de olsa eğitime katkı sağlamak.Büyük bir azimle bu oyunu köylerde sergilemeye çalışan TAVŞANLI BELEDiYE TiYATROSUna bu yüzden teşekkür etmek istiyorum. Hemen belirtmekte yarar var ki, artık TEMAnın Belediye Tiyatrosu ile hiçbir bağı kalmamıştır. Bundan böyle TEMA, ayrı bir tiyatro kadrosu ile yoluna devam edecektir.
Bu proje kapsamında gidilen yerlerden biri de Tepecik idi. Tepecik ve civar köylerden gelen öğrencilere, sabah ve öğleden sonra olmak üzere, iki farklı seansta, oyunumuzu sergiledik.
ilk oyundan sonra yemeğimizi yedik ve ikinci seansa kadar geçecek vakitte, Ahmet Uluçayı ziyaret edelim; öyle ya, madem onu hatırlamıyoruz, bari buraya gelmişken unutmayalım, dedik ve tiyatro sorumlumuz i.Vehbi Atabay, yönetmen yardımcımız Naci Uzuncan ile ben, Ahmet Uluçayın evine gittik. içeri girer girmez mütevazılığını gösterdi. Kendisine bey diye hitap ettiğimizde, Ne beyi! Ben sizin ağabeyinizim. Beylik başkalarına kalsın!dedi.
Oturduk. Konuşmaya başladık. Ama bir sorun olduğu belliydi. Belki de çoğumuz durumunu biliyoruz, ama yine de belirtmekte fayda var. Sol ayağı tutmuyor ve hatırlama güçlüğü çekiyor. Kendisine yardımcı olacak tek kişi ise, hanımı. Oğlu Ağrıya gitmiş. Yanlış hatırlamıyorsam şeker fabrikasında çalışmaya başlamıştı. Hareket edememenin verdiği zorunlulukla eve kapanmış kalmış ve bu durum, psikolojisini her geçen gün biraz daha bozuyor.
Ahhhh! diyor; Bir ayağa kalkabilsem Dışarı çıkabilsem ilk yapacağım iş, yeni bir film çekmek. Ah bu bacak ahhhhh! Gözleri çok şey ifade ediyordu. Hani yeni bir oyuncak isterseniz de, babanıza, Alır mısın? der gibi bakarsınız ya, işte öyle.
Bir an için düşündüm Neden böyle? Neden sanatçı kimlikler bir kenara atılıyor? Neden Türkiyede bu oluyor?
Şu, karşımdaki ayağı tutmayan adam değil midir ki, çektiği Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filmi ile önce Türkiyenin, sonra da Tavşanlının ismini dünyaya duyuran? Peki şimdi neden sahip çıkmıyoruz ona?
Ahmet Uluçaydan öğrendiğimize göre, Sakatlar Derneği Tavşanlı Temsilciliği, kendisine bir motorlu tekerlekli sandalye temin etmeye çalışacağını söylemiş ve bu konuda da milletvekilimiz Sayın Hüsnü Ordu yardımcı olma sözü vermiş. Konu hakkında çalışmalar sürüyormuş. Ancak hepimiz biliyoruz ki, ülkemizde prosedürden ötürü işleyiş çok yavaş. Eminim ki, bahsi geçen temsilciliğimiz ve vekilimiz, olayı takip ediyordur; ancak ben bir kez daha dostça hatırlatmak istedim.
Ben kadroya katılmadan önce, oyunumuzun sanat yönetmeni Ahmet Uluçay idi. Ancak sağlık şartlarından ötürü çekilmek durumunda kaldı ve şimdi o görevi ben yerine getirmeye çalışıyorum. Elbette ki ben, Sayın Uluçayın eline su dökemem. Onun onda biri kadar olamam ve eğer bir şekilde hareket kabiliyetini yeniden kazanırsa da, onun öğrenciliğini seve seve yaparım.
Ahmet Beyin durumu hakkında, bu yazı ile en azından üzerime düşen görevi yerine getirmeye çalışıyorum. Ahmet Uluçay gibi değerlere sahip çıkmak zorundayız. Ahmet Uluçay ve diğerlerini elimizden geldiğince yaşatmalıyız. Onlara yardım eli uzatmalıyız.
O bir üstat ama, Okuduk okuduk hoca olamadık, gezdik gezdik hacı olamadık diyecek kadar da bizden biri. Bir kez daha sesleniyorum: LÜTFEN DEĞERLERiMiZE SAHiP ÇIKALIM!
Parmağıyla ilkokul çantama tık tık diye vurur
Cevizdendir, inegöl işidir kıymetini iyi bil derdi babam
Küçük bir asker bavulu gibiydi ilkokul çantam
Küçük bir askerdim ben de
Siyah önlüğümün içinde bembeyaz bir yürek
Dökülürdüm yollara hava soğuktu okulum uzak
Bir avucumda közde pişmiş sıcacık bir patates
Hem beslenneliyim hem üşümesin diye elim
Değiştirirdim ara sıra çantamla patatesi
Dikkat ederek çantama
Cevizdendir, inegöl işidir kıymetini iyi bil derdi babam
Babamın bilmediği bir şey vardı
Her sabah çantamın içine bir gün doğar
Ortasından ekvator geçer
Ve masmavi gökyüzünde çantamın
Güneyden kuzeye göçmen kuşlar uçardı
Gülün bakalım bıyık altından şimdi siz
Söylesem inanmayacaksınız
Siz uyurken çantamın içinde Atatürk Samsun'a çıkardı
Ve bilirdi yedi kere sekizin kırk iki olduğunu
Bilmeseydi eğer Bandırma Vapuru Sinop Burnuna çarpardı
Ben bir türlü bilemedim aram hiç iyi olmadı hesap kitapla
Nohut ve fasulyeden bir abaküsüm vardı
Hesabını hâlâ verebilmiş değilim hayata
iyi şiir okurdum ama iyi resim yapardım
Eyvah dediler bu çocuk adam olmaz
Yazık oldu çantaya
Cevizdendi inegöl işiydi..
gece yarısından hayli sonra izlediğim filminden sonra okuduğum ropörtajlarında geçen bir kaç cümleyle beni ağlatmış,bu toprakların kutlu kullarından birisi.röportaj için gelen hanımafendiye "beni burda kimse anlamıyor" diyebilmiştir.kendisine tekerlekli sandalye alınmak için açılan forumu gördüğümde aklıma fethiyeli topal ramazan geldi,içim yandı."keşke" ler halka oldu dilimde.....ilk fırsatta tepecik'e gidip ellerie sarılıp,ruhuma akord çektiği için şükranlarımı sunmak istediğim insan.
istanbul büyükşehir belediyesinin açık hava sinemalarında çekirdek çıtlatarak keyifle seyrettiğim film. delinin sara geçirdiği sahnede gerçekten sara bu şekildemi diye düşündüren yönetmen. lakin ahmet abimin hastalığı ziyadesiyle üzmüştür beni.
metis yayinlari'ndan çıkan bir susan sontag seçkisi vardı, "sanatçı: örnek bir çilekeş" adıyla yayımlanan... bazı isimler ne kadar da hak ediyor bu tanımı, bu tanım ne kadar da cuk oturuyor onlara... radikal'in çilekeşimize dair bugünkü haberine göre, bozkırda deniz kabugu'nun kış çekimleri tamamlanmış, yaz çekimlerinin de mayıs sonunda yapılmasını müteakip, hayırlısıyla 2008 sonu itibariyle gösterime girecekmiş. ardından da romanı geliyormuş.
çocukken çizdiği resimlere bakıp 'ah bir gımıldeyivesele bir gımıldetivesem.' diyen sinema aşığı yönetmen. köylerine gelen gezici sinemayla birlikte başlamış ahmet abi'nin sinema tutkusu. en yakın arkadaşı ismail'le birlikte ellerine bir şekilde geçirdikleri kamerayla köylülerine sinema keyfi yaşatmışlar. en büyük hayali bir film çekmekmiş. ahmet abi eğer lumier kardeşler icat etmeseydi biz ismaille bulacaktık sinemayı diyor. zamanla bir baltaya sap olması gerektiğini düşünen ailesi bu uğraşısını boş iş olarak görmüş hatta babası ona 'beyoğlu berduşu' lakabını takmış. oğluyla dargın göçmüş öbür dünyaya. hayallerinin peşinden koşmuş elbet. senaryolar yazmış lakin bir türlü inandıramamış yapımcılara hatta okutturamamış bile. ama yılmamış türlü işlere girmiş 'allah'ın izniyle hepsinden battım.' diyor ahmet abi. her anı sinema; ışığın açısını oyuncuların duracakları yeri; replikleri, çekilen filmleri kafasında bir daha çekiyormuş. sonunda kısa filmlerle başlamış. çektiği bu filmlerin hepsi yurtdışında festivallerde gösterilmiş, ödül almış. 'çekmeseydim delirirdim.' diyor ahmet abi. bir de uzun metraj hayali varmış ki o hayalini de karpuz kabuğundan gemiler yapmakla ile gerçekleştirmiş. sinemaya sanata adanmış bir hayat onunkisi, mütevazi, hayallerine ulaşmanın verdiği tadı yakalamış, heyecanını bir an olsun kaybetmemiş, tuttuğunu koparan..
bugün rahmetli olduğunu duyduğumda şoka girmeme neden olmuş yönetmenimiz canımız ciğerimiz , hastalığı ilerlemişti ki yurt dışından kazanmış olduğu onlarca ödülü almaya bile gidememiş oğlunu göndermişti , tek uzun metrajlısı karpuz kabuğundan gemiler yapmak ı bize bıraktı uçtu gitti bu diyardan.
söyleyecek başka hiçbirşeyim yok inanılmaz üzüntülüyüm allah gani gani rahmet eylesin toprağı bol olsun.
köyde yaşadığı için kendisine 'köylü yönetmen' denilen, kıymeti öldükten sonra bilinecek olan yönetmen.. keşke bizlere daha çok film bıraksaydı diyor insan içinden.. ruhu şad olsun..
mütevazı bir hayat, mütevazı bir çevre, mütevazı bir hayal, mütevazı bir film, mütevazı bir tepki, mütevazı bir ölüm. baştan aşağıya bir salt sanatçı örneği, yönetmen ekolü. onun gibisi gelmez denilenlerden. *
şu memleketin adaletini sikeyim afedersin. dünyanın değil, memleketin... çünkü adım gibi biliyorum ki, bu adam dünyanın başka bir ülkesinde olsaydı(amerika dâhil) baştacı edilirdi. o kısıtlı olanaklara rağmen o filmi yaptığı için dört koldan kanat gererlerdi uluçay'a. burada ise 3 senedir bitirmek için uğraştığı filmini tamamlayamadan gitti.
şuraya bak: "Sinemaya yaşamını adayan Uluçay, yıllarca geçim derdiyle uğraştı, kamyon şoförlüğü, inşaat işçiliği ve tavukçuluk gibi pek çok işte çalıştı. Çocukluğundan esinlendiği ilk uzun metrajlı filmi Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak'ı çekerken geçimini sağlamak için yem fabrikasında hamallık da yapan Uluçay, bu filmiyle Türkiye'de ve yurtdışında 40'a yakın ödül aldı."
resmen kahırdan öldü adam.
bir yanda 4 milyon doları şrak diye kenef gibi filmlere yatırabilen tüccâr kafalılar, bir yanda ahmet uluçay... hakkaten bu memleketin adaletini sikeyim.
bozkırda deniz kabuğu projesi yarım kalmıştır. film yönetmenleri derneği ve ezel akay'dan bu filmin tamamlanması için elinden geleni yapmasını umuyoruz.