ahmet telli

entry366 galeri9 video2
    100.
  1. Hiç kimse senin kadar
    yakıştırmamıştır hüznü kendine
    Hüzünler ki aşkın ve şiirin
    yıllanmış şarabıdır
    damıtılmıştır acıların imbiğinden
    Hüzünler ki şairlerin yüreğinden uçuşan
    sararmış çiçek tozlarıdır
    Biraz da şairlere özgüdür hüzün

    Bozkırın yalımına direnen
    solgun bir gül gibi yüzün
    Acının, sabrın ve yalnızlığın
    sessizliği sararıyor
    yorgun güzünde alnının
    Ve artık hiç bir şey bırakamıyorsun
    bekleyişlerden başka kendine
    Biraz da şairlere özgüdür bekleyiş

    Hiç kimse senin kadar
    alışkın değildir ayrılıklara
    Ayrılıklar ki nişanlısıdır hasretin
    acılar ve türkülerle çeyizlenir
    bekleyişlerin sararan güzüne
    Ve hasret kızıl bir güldür
    ayrılıkların mendiline nakışlanmış
    Biraz da şairlere özgüdür hasret

    Kerem'i kül eden yangındır gurbet
    ferhat'ın sabrıyla çatlayan kayadır
    Sarınarak acının yorganına
    sararmış bir yaprak gibi nakışlar
    bekleyişlerin gergefine hüznü
    Gurbet biraz da halep demektir
    söylenir adı efsane efsane
    Biraz da şairlere özgüdür gurbet

    Ayrılıkların çanı vurduğunda
    savrulur pişmanlığın kızgın külleri
    Bütün sevdalar hasretin yalımıyla tutuşmuş
    bir bozkır türküsüdür Kerem'in kavruk bağrında
    ve artık
    yollara düşmenin zamanıdır
    şen olasın halep şehri
    Biraz da şairlere özgüdür ayrılıklar..

    AHMET TELLi...
    0 ...
  2. 99.
  3. Susar kuşlar
    Susar kent
    Cadde...
    Sokak...
    Kurulur suskunun saati

    Öpüşleri nasıl da soğuk sevdiğimin
    Donup kalmış
    Sevda kokanı bile sözcüklerin
    Buz tutmuş şiir
    Buz tutmuş türkü...
    Kurulmuş suskunun saati

    Gelinir sonra
    Hem nasıl gelinir gör
    Devinir tarihsel birikim denizi
    Çatlar tohum...
    Çatlar zaman..
    Kırılır suskunun saati

    Gör nasıl kırılır...

    AHMET TELLi..
    0 ...
  4. 98.
  5. Filler mezarlığında fil ölüleri
    Ve belki birkaç da şiir bulursunuz
    Ki o şiirler kendi ölümlerini sezen
    Birer kuğuydular kuytu sularda

    AHMET TELLi..
    0 ...
  6. 97.
  7. I-

    Yaşananı aşan sevda yorumu
    Şiirin kanıyla yoğrulmamışsa
    Gülün hevengini coşturan bengisu
    Verilmemiştir çeliğin damarına

    -II-

    Şiirden söz açılınca
    Diyor ki bana konuğum
    - Başka söze gerek yok
    Aşktır onun tarihçesi

    AHMET TELLi...
    0 ...
  8. 96.
  9. Ne gözlerindeki çöl yanlızlığı
    Ne de yüreğindeki sönmüş volkan
    Büsbütün kopmuş sayılır yaşamaktan

    Şüphesiz eski bir frenks kadar
    Alışkın değilsin bekleyişlere
    Ama suskunsun bir sfenks kadar

    Susmak birşeylerin anlatımıysa
    Şüphesiz en anlamlı şeydir susmak

    Uzak dağ yanlızlığını anlatmak
    Ürpertsede bir şairi her zaman
    insanın en görkemli yanı yaşamak ve susmak belki de
    ikisi de sevgiler kadar anlamlı

    Susmak birşeylerin anlatımıysa
    Şüphesiz en iyi anlatıcıdır doğa..

    AHMET TELLi...
    0 ...
  10. 95.
  11. Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
    Bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
    Her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar
    Meşeler göğermiş diyorsun, varsın göğersin
    Anlamını yitiren bir şeyler mi var şimdilerde
    Yazdığım şiirlere yabancıyım, sokaklara yabancıyım
    Taşı delemiyor bir çığlık ve apansız
    Su oluyorum ipince, kendime sızıyorum
    Dünya yetmiyor bazan, bırakıp gidebilir miyim?
    Kuşları ürkütülmüş bir dal gibiydin, öylesine mahzun!
    Efkar da yakışırdı sana, ilk kadeh kekik kokardı
    Unutalım mı şimdi kente indiğimiz o ilk günü
    Sabahlara kadar okuduğumuz o kitapları
    Sabahlara kadar düşüncelerimizde yaşattığımız hayallerimizi
    Kar aydınlığında yürüdüğümüz o yolları
    Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
    Bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
    Her akşam mektup yazarım dağlar kadar
    Kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun
    Unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim!

    AHMET TELLi...
    0 ...
  12. 94.
  13. Tuzağa düşmüş bir ceylanın
    bakışındaki hüzün değildir umut
    Kınalı keklik gibi ürkek
    bir kuş da değildir
    Ne yalvar yakar olmuştur
    zulmün pençesinde
    ne de düşürmüştür
    kırların ve türkülerin
    onurunu yere
    Baharda bir tomurcuk
    gibi patlayan öfkedir umut
    barajını yıkan bir ırmaktır
    açılır serpilir
    ve büyür kıyısında sevda
    Emzirir aşkı
    emzirir ve büyütür gül nakışlı sabırlardan
    ferhat'ın direncini
    bin yılların sabır taşını çatlatırlar
    açar bin yılların kapısını

    Düşman dönük
    bir mavzer gibidir umut
    yaratır tetik ve parmak
    en gürbüz çocuğunu tarihin

    AHMET TELLi...
    0 ...
  14. 93.
  15. Ne hüzünler kurtarır seni
    ne çeyiz sandığının ceviz gölgesi
    ve ne de acının ses duvarındaki
    yorgun ve bıkkın bekleyişler

    Acılar karartmışsa bile günlerin duvağını
    düşürmüşse de ilkyazın tomurcuklarını fırtınalar
    hayat kendini yeniden yaratan bir bahardır
    verecektir en olgun meyvelerini mutlaka
    yeter ki hüzünler sarartmasın yüzünü

    Yak sevdanın çırasını türkülerle
    barajını yıkan bir ırmak gibi katıl hayata
    Hüznün isyana dönsün artık
    bitsin bezginliğin ölümcül suskunluğu
    evde kalmış bir cinsellik değildir çünkü dünya.

    AHMET TELLi...
    0 ...
  16. 92.
  17. Toprağı nasıl kavrarsa ayrıkotları
    ve nasıl çölleştirirse usul usul
    öylece sarmış seni yanlışlar
    çürütmüş yüreğindeki öfkenin
    dayanıksız tohumlarını
    çorak bir toprağa döndürmüş içini

    Zehirli sütleğenler sürülmüş ökselere
    sinsi bekleyişler gibi yapışkan
    iğrenç gülücükler serpiştirilmiş
    belli ki sen
    konacaksın acemi sekişlerle
    yalnızlığın bu hayın ökselerine

    Ve şimdi uysal bir kedi gibi sokuluyorsun
    gergefini sessizce işleyen gecenin koynuna
    Usulca okşuyorsun yalnızlığını
    usulca ve sessizce yaşamak diyorsun buna
    oysa hayat
    açılmamış bir yumak gibi duruyor ellerinde

    Ah yalnız kuş
    belli ki sen hiç bilemeyeceksin uçmayı.

    AHMET TELLi...
    0 ...
  18. 91.
  19. Yüklenmiş kanadına uzak kırların
    ve gecelerin kar ürpertilerini
    taşıyıp gelmiş buraya dek
    hâlâ uğulduyor ürkek göğsünde
    dağ başlarının çelik fırtınaları

    Çocuksu bakışlarında yorgunluk değil
    bir hasretin direnci var daha çok
    ama üşüyor yanlızlıktan üşüyor
    tek düşmüşlüğün acımsı utancından
    boynu eğik bekliyor şafağı şimdi

    Bir yanlızlık mıdır bunca çoğaltan
    acıyı ve biberli yanılgıyı
    ve bir yanlızlığı kabullenmek midir
    inceden ve usuldan başlatan
    yürekte burgaçlanan sancıyı

    Sessizce çekilmiş dostların arasından
    bir yanlışı sürdürmenin ortasından kendince
    Ayrımına bile varılmamış o yangın günlerinde
    Ama üşüyor şimdi kar fırtınasına tutulmuş
    gibi üşüyor yalnız kuş

    Şimdi biliyor artık yalnız kuş
    biliyor ki artık gecikmiştir
    yolcular varmıştır varacağı yere
    Anlıyor ki şimdi yalnız kuş
    yalnızlık yanlışlığın ilk adımıdır.

    AHMET TELLi...
    0 ...
  20. 90.
  21. Hayatın devraldığı
    sessiz bir özsudur acı
    birikir yüreğinin kıvrımlarında
    ve ağar gözlerine ağır ağır
    Bulutlar yere inmiştir artık
    ya da gurbettesindir
    Unutma

    Bir hayalet gibi kapındadır
    yalnızlık denilen şey
    ufkun kararabilir birden
    için çölleşebilir
    Kaçışın bile bir adımdır
    ya da dönüşündür kendine
    Unutma

    Her sayfası kederle kararan
    bir hüzün defterine döner günler
    ve her sabah 'merhaba hüzün'
    "merhaba yalnızlık"
    diyerek başlarsın hayata
    Ama hayat bağışlamayacaktır seni
    Unutma

    Üstelik günlüğü yoktur hüznün
    hiçbir zaman da tutulmayacaktır
    Serüvenlerin yorgun yeniği
    elleri titreyen yaşlı bir kadındır hüzün
    ya da hasta bir tanıdıktır ancak
    hepsi o kadar
    Unutma

    AHMET TELLi...
    0 ...
  22. 89.
  23. Bir süredir kuşlar da yok
    Kentin bulanık göğünde
    Dumanlı bir uğultu
    Uzayıp dururken sokaklarda
    Ürküttü bütün kuşları da

    Öfkeyi kollayarak sakin
    Kalabilmenin zamanıdır
    Biliriz ki bizimledir doğanın
    Ve sevdanın gülümseyen sevinci
    Ve onlar sahip çıkacaktır bize

    Biz ki acılarla olgunlaştık
    Biliriz kederi, kahrı ve zulmü
    Aşkı ve hicranı da biliriz
    Nice onmaz denilen yarayı
    Acılarla sargılamadık mı

    Ve ölesiye bağlıyızdır
    Sevdamızı paylaşan
    Uzak ve yakın dostlara
    Ki ahde vefa denilen şey
    Bizimle girmiştir kitaplara

    Ama neler getireceğini yarının
    Ve neler alacağını bizden
    Hesaplamanın zamanıdır
    Bel bağlayamayız çünkü
    Feleğin ve zalimin insafına

    AHMET TELLi...
    0 ...
  24. 88.
  25. Bir kent nasıl öldürülür göz göre göre
    ben inanmıyorum kim ne derse desin

    Sodom ve gomore efsanelerde kaldı
    yaşanan bir başka tarih şimdi
    şöyle bir dokunsak toprağa yalınayak
    duyacağız belki tarihin akışını

    Bahar da gecikebilir unutmayalım
    böyle okuduk hayatın kitaplarından
    Hele vakt erişsin sevda dal versin
    uzanacağız bir sabah çiçekli bir ağaca

    Unutmayalım aşkın sımsıcaklığını
    suskun bekleyişlerini varoşların
    Kitapları, fabrikaları unutmayalım
    Unutmayalım dağların öyküsünü

    Zincirlerini kırmasını bilir bir kent
    Aurora'yı unutmayalım
    Kışlık saray ne kadar dayanabilir
    hayatı kollamasını bilenlere

    AHMET TELLi...
    0 ...
  26. 87.
  27. Yenildik;
    Şimdi kim bilebilir zakkumun
    O kekre tadını bizim kadar
    Tenimize sinmiş sülfür kokusunu
    Soluğumuzdaki cıvayı kim duyar

    intikamcıydı bilim, sezgimizse
    Gölgesi sulara vuran bir ceylan
    Neyi yaşamışsak ömrümüz diye
    Derimize yazdı o vak'anüvis
    Kehribar saplı bir hançerle

    Kehânet kuyularında sınandık
    Terkettiğimiz her şehir yakıldı
    Anıtlar dikildi kahhar ve kutsal
    Zamansa bir karadeliğe dönüştü
    Belleğimizin oksitlenen çöllerinde

    Çöl ve moraran cesetler, rüya
    Kâbusa dönüyor cinnet saatidir
    Coğrafyanın bu yakasında bir halk
    Kendi oğullarını boğazlıyor artık
    Kûfi bir cesaret oluyor cinnet

    Biz keder diyorduk, tarihmiş
    Dilimizde işte o kil ve kül tadı
    Şimdi kim bilebilir yenilginin
    O kekre kokusunu bizim kadar
    Soluğumuzdaki cıvayı kim duyabilir..

    AHMET TELLi...
    0 ...
  28. 86.
  29. I

    Gün ağarmadan yola çık
    sislenmeden bütün dağ taş
    Dönüp dönüp bakma artık
    bir ozan gibi ayrılığa düş

    Dehşetli bir acıdır belki
    uçurum, orman ve rüzgar
    ve ağzında kuş tüyleri
    taşıyarak geçen bulutlar

    Neyi bırakmışsan geride
    bir kül yığınıdır şimdiden
    ömrün gibi savrulup gider işte

    Ama ıslığını unutma sakın
    bir türküdür yine de
    yolcuya en çok yakışan

    II

    Dağın eteklerine vardığında
    şöyle bir dur ve soluklan
    sonra meşeliklerin orada
    sırtüstü uzan gün batarken

    Dinle bir an ormanı ve suyu
    başlayacaktır az sonra
    doğanın yabanıl konçertosu
    hışırtılar içinde kalacak ova

    Kayıp giderken bulutlar
    usulca sokulacak yüreğinin
    gizli geçitlerine bir rüzgar

    Buğulu türküler duyacaksın
    ve aşk çılgınlıklar bekleyecektir
    yolları uçurumla kesilenlerden

    III

    Dizginlerinden boşanmış bir at
    gibi soluk soluğayken doğa
    soluğun yetiyorsa yaylanıp tut
    yelesini ve katıl rüzgara

    Unutma ki yalnız değilsin
    yüreklendiriyor seni aşk
    ve birdenbire boşanan
    bu çılgın sağanak

    Aşk ile sağanak
    hep aynı kokuyu taşıyacak
    hangi kentte bir koklasan

    Yolculuklar özetleyecek ömrünü
    Gülüşü ve hüznü sürükleyen büyü
    elinde bir gül olacak sevdiğinin

    ahmet telli.
    0 ...
  30. 85.
  31. Gün bitti, elindeki güller de soldu
    anımsanacak neler kaldı bugünden
    paylaşılmış olan nelerdi sımsıcak
    belki bir türkü söyleriz geceye karşı
    saçlarını tarazlayan bir şafak olur

    Zaman kekemeydi ve tarihe sızan
    soytarılar gördük genç ömrümüzde
    ölüm peşimize düşende bir göçebeydik
    suretimiz ağardı kurulan darağaçlarına
    bütün sığınaklar uçurumlara açılırdı

    Rüzgâr suyu soğutsun su terli bedenlerimizi
    ve aşkı düşünelim biz, destan yalnızlıkları
    konuşursak akşam olur ve yine yağmur yağar
    gidersek gülüşler azalır buralarda
    kim bulur kayıp adresteki dostları

    Bir karanlığa bakıyorum bir de zamana
    ay büyüyüp bir gül oluyor ellerinde senin
    ve ancak yeni bir yorumu oluyor aşkın
    saçlarından sızan bu karanlık yağmur
    ayın çağıltısıyla tutuşuyor begonyalar

    Saçlarındı diye düşünüyorum ömrümüzü
    çözdükçe savrulan rüzgârdı saçların
    ve ikide bir aklıma düşüyor aynı soru
    -Aşkı bilmiyorsam nasıl değiştiririm
    kendimi, seni ve bütün dünyayı..

    ahmet telli.
    0 ...
  32. 84.
  33. On beşine bastı mı
    dudaklarında bir türkü
    elinde bayrak
    kavga sokaktaki oyuna benzer artık
    çocukluğu
    benzemez
    çocukluğa

    Deniz okşayabilir mi
    sarışın bir dağın
    rüzgarlı saçlarını
    uzanarak yelesine hayatın
    tutuklayabilir mi zindanlar
    onun
    vuruşkan sevdasını

    Açar da acının rüzgarına
    hüznün solgun yelkenini
    ne zindan karanlığı
    ne zulüm
    ne işkence
    indiremez dudaklarındaki gülümsemenin bayrağını

    AHMET TELLi.
    0 ...
  34. 83.
  35. ömrüm diyorum

    üzgün bir çocuğun yalnızlığı
    kadar saydam kalabilseydim
    ömrüm derdim ömrüm nasıl da
    dolu geçmiştir ölebilirim artık

    ölüm hiç de ürkünç gelmiyor
    yaşanmışsa tüm yaşanacaklar
    acı yitiriyor anlamını ve renkler
    kül oluyor körleşirken gökboşluğu

    bu dünya dünya mıdır hani
    bildiğimiz o yamyam küresi
    ki apis öküzlerinin çekip durduğu
    bir cansıkıntısıydı önceleri

    hantal ve gürültücü bir tehdit
    gibi düşüyorken üstümüze
    alaycı bir gülüş takılıyor yalnız
    dudaklarımın hüzün kıvamına

    ömrüm diyorum şimdi ömrüm
    üzgün bir çocuksun sen ve yalnız
    öyle kal çünkü bu dünyada
    sana en çok mutsuzluk yakışıyor
    1 ...
  36. 82.
  37. giora feidman eşliğinde rakı sofrası eski dostlar arasında çokca dinlenip , pek çok defa şiirleri okunmuş muhterem.
    0 ...
  38. 81.
  39. birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor
    tam da çiçeklerin sulanmadığı yerde
    konuşacak bir şeyler bulamıyorsak günboyu
    derim ki ayrılık gündemdedir ne yapılsa
    ve sen bütün ayraçları kaldırdığını sanmıştın
    ama unutmuşsun yine de ayrılık ayracını

    dizeleri ile akıl alan...
    0 ...
  40. 80.
  41. son şiir kitabını da bir çırpıda okuduğum, kendi şiirlerini en iyi okuyan, yaşayan en büyük türkiyeli şairlerden biri.
    80 döneminin çatışma içerisinde geçen gençliği, o dönemin sıkı dostluk bağları, anılar, hatıralar, ayrılık, kent ve aşk şiirinin ana konularıdır. şiirleri geçmişin sokaklarında dolaşır, kendi anılarından, dostluklarından, sevdalarından izler ve yaralar taşır. sanki hala ilk gençlik yıllarındadır ahmet telli... o dönemdeki dostlarını, arkadaşlarını aramaktadır, izini kaybettiklerinin bugünlerini düşlemektedir ve sanki hala yanındadır onlar, kulağına bazen birkaç dize fısıldarlar. nida'da anadolu kültüründen, bu toprakların binlerce yıllık tarihinden ama en çok da halkın naif söylencelerinden daha çok etkilenmiş ve şiirlerine yansıtmış sanki. oldukça da başarılı olmuş.
    zihnine sağlık ahmet telli.
    1 ...
  42. 79.
  43. şöyle otursak karşılıklı kim bilir şiirleriyle ilgili olarak kaç saat övgü dolu sözler söylerim kendisine. ben şiir sevmem falan deyip ahmet telli'yi dinlememezlik, okumamazlık etmeyin. çünkü onun şiirlerinde şiirden öte birşeyler var.
    1 ...
  44. 78.
  45. Çocuksun Sen

    Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
    Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
    Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
    Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
    Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
    Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada...
    0 ...
  46. 77.
  47. AŞK BiTTi

    Aşk bitti,
    Hepiniz için...
    Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
    Uzun bir hastalık gibi
    Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
    Gökyüzüne bakmayı,
    Dostalara mektup yazmayı,
    çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi.. Bitti!
    Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da...

    Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
    Sokağa çıkmalıyım şimdi
    ve çoktandır ihmal ettiğim dostlara
    yeni bir adres bırakmalıyım
    Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
    Belki bir yağmur yağar akşama doğru
    yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım

    Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da...
    Aşk bitti diyordu ya bir şair;
    Aşk bitti işte;
    Tam da öyle.

    Ahmet TELLi
    0 ...
  48. 76.
  49. SU ÇÜRÜDÜ

    1
    Yetmiş iki gündür bir dolapta kilitliyim. Yalnızca anahtar
    deliğinden hava giriyor ve ölü bir ışık sızıyor içeri. Yalnızlık
    hiç de tanrısal değil, görkemli değil. O yalnızca geçmişle
    gelecek, ölümle yaşam arasında kocaman bir karanlık nokta.
    Geçmişi ve geleceği olmayan, ölümle yaşam arasında irinli bir
    leke yalnızlık denilen. Şimdi ne varsa, anahtar deliğinden sızan
    havayla ışıkta... (Farkına varsalar, kapatırlar mıydı onu da?)
    Bütün belleğimdekileri yokettim. Elektrikli bir aygıtla yaktım,
    jiletle kazıdım. Çığlıkların aralığından uçurdum hepsini, kül
    edip savurdum.

    Adımdan gayrısını bilmiyorum.

    2

    Zamanı yiyip bitirdi karanlık. Gece yoktu. Güneş çoktan
    kömürleşmiş ve yeryüzü yapışkan bir karanlıkla örtülmüştü.
    Yabanıl sesler geliyordu derinlerden ve karanlığı ince bir bıçak gibi
    yırtıyordu. Saklayan kırbaç gibi... Acı duvarını aşan bu
    sesler, madeni bir gürültüye dönüyor ve yerkabuğunu
    zorluyordu artık. Sesim yoktu. Karanlığın karnında yitirdim
    sesimi. Kör bir kuyuda unutulan Yusuf'tum belki. Ama
    durmadan soruyorlardı. Tanrılar bilmiyordu sordukları şeyleri,
    peygamberler büsbütün hain çıkmıştı. Ama yine de soruyorlar,
    soruyorlar, soruyorlar...

    Adımdan gayrısını bilmiyorum.

    3

    iki şeyi bilmek istiyorum. (Belki aynı şeyi iki kere bilmek
    istiyordum.) Duvarların rengi neydi? Derimin rengi neydi?
    Dokunuyorum duvarlara; parmak uçlarımla, avuçlarımla,
    dilimle dokunuyorum. Duvarların bir rengi olmalı. Ama hiçbir
    duvarcının, hiçbir ressamın bu rengi bildiğini sanmam. Adı
    yoktu bu rengin, kimyası yoktu. Belki renksizliğin rengiydi bu.
    Çürüyen bir bedenin kokusuydu duvarların rengi...

    Adımdan gayrısını bilmiyorum.

    4

    Bir böcek gibi antenlerimi gezdiriyorum bedenimde. Anahtar
    deliğinden sızan ölü ışıkta ellerime bakıyorum. Ellerim... Sanki
    bir kadının memelerini hiç okşamamış, sicaklığını duymamış.
    Ellerim... Her dizesi çığlık olan şiirleri hiç yaratmamış sanki. Ne
    beyaz tenliyim artık, ne esmer, ne de kara... Cüzzamlının,
    vebalının bir rengi vardır. irinin bir rengi... Ölünün bile bir
    rengi vardır ama derimin rengi yoktu. Belki çürüyen bir kentin
    rengiydi bu. Çürüyen bir dünyanın...

    Adımdan gayrısını bilmiyorum.

    5

    Killi, ayakları üzerinde duramayan bir yaratıktım artık.
    Soyumun neye benzediğini unuttum. 'insana benziyorlardı'
    diye duymuştum bir vakitler. Demek ki şimdi maymun
    halkasında insanlık...

    Adımdan gayrısını bilmiyorum.

    6

    Ağzımı anahtar deliğine dayayıp havayı emiyorum. Böcek
    sokması gibi bir yanma duyuyorum boğazımda. Oysa kuru bir
    yaprağı bile dalından düşürecek gibi değil bu esinti. Belki
    çöle dönmüş toprağa tek yağmur damlasının düşüşü yalnızca.
    Çamur gibi bir yağmur damlası... Ama toprak, bu damlayla
    çatlatacak bağrındaki tohumu. Çöl, bütün vahalarını bu
    damlayla yeşertecek... Genzim yanıyor. ince bir kan şeridi
    sızıyor dudaklarımdan. Kirli, sıcak ve simsiyah...

    Adımdan gayrısını bilmiyorum.

    7

    Suyum, bir litrelik karton süt kutusu içinde. Yetmiş iki gündür
    sakındığım ve hergün ancak bir kere dudaklarımı
    değdirdiğim... Dilimi bir köpek gibi değdirdiğim. (Dilin suya
    dokunuşu... Bir süngerin denizi yutuşu yani. Bir çölün seraba
    kesilmesi bir an için.) Her gün ancak bir kere değdiriyorum
    dudaklarımı suya. Dilimi kaçırıyorum artık. Sünger, bütün
    vantuzlarını birden uzatmasın diye... Bataklıktaki suyun da bir
    su yanı vardır. Çürüyen bir bedenin bile dayanılabilir
    kokusuna. Kutuda kalan son bir yudum su, bu bile değildi
    artık. Küstü, öldürdü kendini su...
    Su çürüdü...

    Adımdan gayrısını bilmiyorum
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük