ittihat ve terakki içinde "merkeziyetçi" görüşü benimsiyerek ademi merkeziyetçi prens sabahattinle siyasi çatışma yaşayan ve cemiyet içinde hiziplerin oluşmasına rol oynayan ittihat ve tarakkinin en önemli teorisyenlerinden biri. iddiaların aksine ittihat ve terakki'nin kurucuları arasında değidir. sonradan katılmıştır.
ahmet rıza ikinci meşrutiyet i ilan ettiren ittihad ve terakki grubunun oluşumunda rol oynamış biri değildir, kendisi o sırada yönetime muhalif sürgünlerin avrupa daki başkanı durumundaydı, rumeli de yapılanan ittihad ve terakki kendisiyle temasa geçince avrupa daki lider konumuna geldi. ikinci meşrutiyetle birlikte meclis başkanı olmuş ve meşrutiyetin ilanını avrupa yı dolaşarak duyurarak ittifak arayışına girmiştir.
son derece iyi niyetli olmakla birlikte ne yazık ki bilgi birikimi konusunda diğerleri gibi oldukça zayıftı.
1889 yılında fransız ihtilali'nin yüzüncü yılı nedeniyle düzenlenen sergiye katılmak üzere paris'e gitti ve karşı olduğu 2. abdülhamit yönetimine muhalefet edebilmek için burada kaldı. çeşitli gazete ve dergilerde osmanlı yönetimini eleştiren yazılar yayımladı. istanbul'da kurulmuş olan ittihad-ı osmaniye cemiyeti üyeleriyle yazıştı. 1895'te ittihat ve terakki cemiyeti adını alan örgütün paris şubesi başkanlığını üstlendi. cemiyetin ilk resmi yayın organı olan meşveret gazetesini ve fransızca ekini çıkarmaya başladı.
2. meşrutiyet ilan edilince istanbul'a döndü ve "hürriyetin babası" sıfatı ile törenle karşılandı. 1919'da mustafa kemal'in isteğiyle yeni kurulacak devleti tanıtmak amacıyla fransa'ya gitti.
lozan anlaşması'ndan sonra yurda döndü, siyasal yaşamdan çekilerek anılarını yazdı. tarihi bir belge niteliği taşıyan anıları, 1988'de meclis-i mebusan ve ayan reisi ahmet rıza bey'in anıları adıyla yayımlandı.
jön türkler'in önemli isimlerinden biri. cemiyete katıldığında lider konumuna kadar gelmiş, birçok yönüyle diğerlerinden farklı olan biri. onu diğerlerinden ayıran en önemli özelliği milli duyarlılığının diğerlerinden daha yüksek olmasıdır. devrimden çok evrim taraftarı olması, şiddetten kaçınmasıdır. abdülhamit devrilsin de ne olursa olsuncu değildir. meşveret adlı dergiyi çıkarmış, cemiyetten kopmalar olsa da kararlılığını sürdürmüş ve sonuna kadar gitmiş bir adam. auguste comte'dan etkilenmiştir, pozitivisttir.
ayrıca ittihat ve terakki'yi kurmamış, cemiyete sonradan katılmış, ama lider olmuştur. cemiyete selanikli nazım'ın ve halil ganem'in teklifiyle katılmıştır. ayrıca ittihat ve terakki yerine intizam ve terakki'yi savunmuş.
1889'da paris'teki koloniye avrupadaki jön türklerin en tanınmışı olan ahmet rıza katıldı. annesi avusturyalı, babası ingilizseverliğinden ötürü ingiliz ali bey olarak bilinen ahmet rıza, kısmen paris'te olmak üzere liberal bir eğitim görmüş, fransızcayı bir fransız kadar iyi konuşan bir türk'tü. görünüşü, avrupalıların kafasındaki türk kavramıyla hiç bağdaşmıyordu. uzun boylu ve zayıftı, sakalı özenle traş edilmişti, yüzündeki anlatım, kişiliğindeki sertliği yansıtır gibiydi. davasına bağlılığından ülkücülüğünden ve bu konudaki dürüstlüğünden şüphelenmek kimsenin aklına bile gelmezdi. bütün bunlara rağmen jön türkler arasında sevilmezdi, çünkü inançlarında olduğu kadar kişiliğine ilişkin konularda da çok bağnaz ve katıydı.
bu inançları yüzünden ahmet rıza, maarif müdürü olarak çalıştığı bursa'dan ayrılıp, abdülhamit hükümetine karşı, imparatorluk sınırları dışında bir kampanyaya girişmek zorunluluğu duymuştu. selanikli nazım, paris'e gelişinden kısa bir süre sonra ahmet rıza'yı bulmuş ve kendisine cemiyetin resmi yayını olan bir derginin yöneticiliğini önermişti. böylelikle ahmet rıza, cemiyetle ilişki kuracak, halil ganem ve birkaç diğer kaçakla birlikte 1895 sonlarında, ayda iki kere çıkan meşveret dergisinin başına geçecekti.
ahmet rıza'nın arkadaşları arasında pek sevilmediğine daha önce de değinmiştik. aslında cemiyetin temel ilkeleri konusunda diğer jön türklerle aynı fikirleri paylaşmaktaydı. onlardan ayrıldığı önemli bir nokta vardı ki, o da devrimden çok evrim taraftarı olmasıydı. yani, ahmet rıza, abdülhamit'i tahttan indirmek, türk imparatorluğu halklarını osmanlılaştırmak ve 1876 anayasasını geri getirmek konularında diğer jön türklerle aynı çizgideydi ama, bu hedeflere şiddet yoluyla varılmasını, düzenli bir ilerleme öğütleyen pozitivist ilkelere bağlılığından ötürü kabul edemiyordu. bir yandan auguste comte'un görüşlerine bağlılığı, öte yandan cemiyetin emirlerine boyun eğmemesi, kısa zamanda diğerlerinin ondan uzaklaşmasına sebep oluyordu.
böylece, ahmet rıza, abdülhamit rejiminin adeletsizliği altında diğer osmanlı uyruklular kadar inleyen zavallı türk'ü kimsenin savunmadığından yakınmaya başlayacaktı. şöyle yazmaktaydı ahmet rıza : " kapitülasyonların kayırdığı konsoloshaneler, yabancı okullar, misyoner barınakları, onlar (türkler) için, ermeni ve bulgar devrimciler için olduğu gibi sığınak, silah ve cephane ya da bir propoganda merkezi sağlamıyor. türkler için alınıp, hüküm giyseler çar işe karışıp onları kurtarmayacak, osmanlı bankası'nı bassalar, rus elçiliği'nin tercümanı aracılığıyla bir gemiye bindirilip uzaklaştırılmayacaklar."
ahmet rıza'nın sözlerindeki doğruluk payı büyüktür. sir harry luke'un deyimiyle : " bir tek türk vardı kimsenin sempatisini kazanamayan. oysa yunanlılar, romenler, bulgarlar, sırplar ve ermenilerle yakından ilgilenilmekteydi. belki de kısmen türk'ün kabahatiydi bu. kendisini padişahın baskısı altında ezilen milletlerden biri olarak görmemekteydi. bir yandan da yabancıların gözünde türk hükümetinin kusur ve kötülüklerini temsil etmekteydi. osmanlı hükümetini eleştirenler, türk idaresini suçlarken, türk halkını hükümdarlarının savunucusu olarak nitelemekteydiler.
oysa gerçek, türklerin, yani anadolu köylüsünün osmanlı idaresiyle eş değer kabul edilmesi bir yana, idarecilerin göz önünde, en önemsiz reaya kadar değer sahibiydi ve devlete hammadde sağlayıcısı olmaktan ileri gitmiyordu. nüfusun türklerden meydana gelen kesimi, türklerin avrupaya ilerledikleri ilk günlerdeki ortak fetihlerden ortak pay alan savaşçı türk milleti olmaktan çok farklı bir yere gelmiş bulunuyordu."
alınan kararların onaylanması için yapılan genel toplantıda ahmet rıza - halil ganem hizbinin kuşkularının yersiz olmadığı ortaya çıktı. bu ekibe sempati besleyen çağdaş bir izlenimci kongreyle ilgili bir yazısında " programın okunması biter bitmez bir bomba patladı " demektedir. sözü edilen bomba, delegelerden birinin kararlara eklenmesini istediği bir paragraftı : büyük avrupa devletlerini, osmanlı imparatorluğu'nun zulüm altında ezilen halklarına yardıma çağıran bir paragraf. ahmet rıza ve arkadaşlarının şiddetli tepkilerine rağmen bu paragraf kabul edilecek ve kararlara bir sonuç bölümü eklenecekti.
ahmet rıza daha önce de belirttiğimiz gibi, iki temel gücün etkisi altındaydı ; auguste comte'un pozitivist felsefesi ve türk milliyetçiliği. john macdonald, ahmet rıza'yı şu sözlerle anlatır :
" rıza bey'in arkadaşlarının paris'in bohem mahallesi ' quartier latin 'in hemen bitişiğindeki izbe place monge'daki küçük dairelerinde yaptıkları 'tütün meclisleri'ni unutmaları pek kolay olmayacak. ahmet rıza, yurtdışında geçirdiği uzun yıllar boyunca, abdülhamit'in her kasabayı, her alay deposunu tarayan casuslarına rağmen imparatorluğa sokmayı başardığı meşveret adlı dergiyi burada yayınlamış, ihtilal planlarını burada hazırlamıştı. parisli arkadaşlarının ve fransa başkentinde oturan vatandaşlarının göz önünde o " hayalperest rıza ", " münzevi rıza ", " felsefe düşkünü ", " auguste comte'un öğrencisi "nden başka bir $ey değildi. oysa asıl benliğini edebiyat ve bilim konularında çalışan kafadarları arasında bulurdu. " ah, gayrimüslim osmanlılar, ah, müslüman osmanlılar " sözü siyasi programının özetiydi. " hayalperest "in ilkesi, imparatonluk dahilindeki hıristiyan ve müslüman bütün ırkları bir " yeni millet " halinde birleştirmek ve fransa'yı model alıp merkezi bir hükümet kurmaktı. askeri gücü sayesinde avrupanın müdahelesine karşı korunmuş, bütün ırkların bileşiminden kurulu " yeni osmanlı imparatorluğu " idi düşlediği.
...
vatandaşlarının çeşitli saldırılarına rağmen ahmet rıza'nın önce türk sonra pozitivist olduğunun en iyi kanıtı, zamanını pozitivist toplantılarda ülkesini savunmakla geçirmesidir. fransız pozitivistlerin yayın organı olan la revue occidentale'in ( ve bir yere kadar ingiltere'de yayınlanan pozitivist review adlı derginin ) sayfaları türklerin ve türkiye'nin daha iyi anlaşılması için yazdığı doludur. 1905 - 1906 yılları arasında ahmet rıza la revue occidentale'de, bir diğer pozitivistle hayli sert bir tartışma sürdürmüştü. bu fikir arkadaşı, osmanlı imparatorluğu'nun parçalanmasının gerekli olduğu kadar kaçınılmaz da olduğunu söylüyor, sözü burada da bırakmayıp osmanlı türklerinin edebi, bilimsel ya da herhangi bir başka dalda övünebilecekleri bir geçmişe sahip olmadıklarını ekleyerek yaraların üzerine tuz ekiyordu.
ahmet rıza karşısındakinin bir pozitivist olmasına aldırmayarak sert bir karşı saldırıya geçmiş ve tartışma aylarca sürmüştü. ahmet rıza pozitivizmi, kendi vatandaşlarına sempatik kılmak için gösterdiği bunca çabadan sonra la revue occidentale'in sayfalarında böyle türk aleyhtarı bir tutuma yer verilmesinden ne kadar üzüntü duyduğundan söz etmeye başlamıştı. tartışma sona ermişti ama bu arada ahmet rıza'nın köklü türk milliyetçiliğini, pozitivizmin uluslararası niteliklerinin bile öldüremediği de anlaşılmıştı."
ahmet rıza türk olmaktan gurur duyuyordu. osmanlı imparatorluğu'nun eski şan ve şöhreti geçmişe karışmıştı artık ama gene de zamanın hiçbir şey yapılmayacak kadar geç olmadığı kanısındaydı. sorumlu avrupaydı, kötü hükümdarlar işi daha da karıştırmışlardı.
ittihatçıların sivil kanadının lideriydi. dinin eğitim, idare ve siyaset üzerindeki nüfuzundan vazgeçtiği laik bir düzenin inançlı bir savunucusuydu ve bilgisizlik taraftarlığını (obskurantizm'i) beslemekle suçladığı cahil imam ve softalara şiddetle karşıydı. Ancak ilginçtir, Ahmet Rıza, islâm'dan materyalizme, hatta pozitivizme geçişi Hıristiyanlıktan materyalizme geçişe göre çok daha kolay bulduğu için, islâm'ı Hıristiyanlığa tercih ediyordu.
Mahmut Şevket Paşa gibi ittihat ve Terakki ile anılan Ahmed Rıza; esasen ittihatçı olmamakla beraber onlara yol göstermeyi amaçlayan kimselerdendi.
Ancak bu şahısların egolarının yüksek oluşu ve iTC'ye babalık yapma girişimleri hiçbir zaman tam bir başarıyla sonuçlanmamıştır. Ama belki de Ahmet Rıza' nın tam olarak bir ittihatçı olamaması onun yararına olmuştur. Zira Mütareke'den sonra Divan-i Örfi yargılamalarında önemli ittihatçı kimseler tutuklanırken o özgür bir şekilde hayatına devam ediyordu. Keza Cumhuriyet'in ilk yıllarında eski ittihatçıların tasfiyeleri gerçekleşirken Ahmet Rıza zaten dışarıda kalmıştı ve olayları da sessiz sedasız uzaktan izlemekle yetiniyordu.