ahmet oktay

entry59 galeri0
    59.
  1. Şair ve gazetecedir.

    Yerel ve güncel olaylardan yola çıkıp evrensel temayı yakalamaya çalışır.

    Şiirleri: gölgeleri kullanmak, yol üstündeki semender, her yüz bir öykü yazar, dr. kaligari nin dönüşü, ağıtlar ve övgüler...

    Tiyatro: kurt dişi.

    Mizah: tarantula post.
    1 ...
  2. 58.
  3. Dolaşıyorum ne zamandır
    kalbimde bir gül kesiği;

    ıslak bir tülbent koy göğsüme
    emsin büyüyen o siyah lekeyi;

    çoktan döndüm gittiğim gurbetlerden
    yine de
    içimde kanayan bir sılanın sesi.

    -tuhaf duygu-
    3 ...
  4. 4.
  5. ruhu şad olsun. çok hüzünlendirdi. bütün erkekler ölür demişti şiirinde...dünya yine ıpıssız bugün.
    1 ...
  6. 3.
  7. 83 yaşında hayatını kaybetmiştir.
    1 ...
  8. 53.
  9. dünyamızdan göç eyleyen büyük şair. ruhu şad olsun. bütün erkekler ölür demişti şiirinde...

    Çünkü gök sıkıntıyla ağar
    rüzgâr buruşur, bir yaprak düşer
    ve kaçıyordur solgun mavilikte
    maviler ve al geyikler.
    işte altın ve kara akıntılar:
    analar, yitirilmiş resimlik
    yoksulluk, o korkunç kadın.
    Susun, tümünün anıldığı gündür,
    kara yağmur ve ebem kuşağı
    usulca bütün erkekler ölür.

    Kıpırdamasın insandan gelen sesler
    kamyonlar devrilir dağ yolunda.
    Rehincide kalan bir gümüş saat
    emanetçide unutulan bavul,
    geçip giden gök taşlarıdır
    havadan ve selüloit mavilikten.
    Ey mermeri bozuk yalnızlık,
    sanki kutsal bir avdır suskuda
    ve bir yakut parıltısıdır artık.

    Çünkü gök kanla ağıyordur,
    soluk soluğa atan bir damar
    kalbinde hırçın denizin
    ve toprağın nabzında,
    unutulmak gibi bir şahdamar.
    Ürperir aynı rüzgârla
    darağacı, çarmıh ve çiçek,
    sussun yatakların fısıltısı
    avuçlarda parıldayan kehribar:
    ekmekli, zincirli ve başları eğik
    kadınların erkekleri geçiyordur.
    Ve üzgün deltası kısacık ömürlerin
    bir albüm, bir şarkı, bir çocuk.

    Hangi doldurulmuş hüznün yakutu
    çocukluk defterlerince soluk,
    ki savaş alanlarında parıldar
    bütün koruluklardır ay ışığı,
    ey ulaşılmayan dayanak aşklar
    elleri kanatan kesici ağıt.
    Hep unutuştur akılda kalan,
    sıçrayan, yenilen ve ölen geyikler,
    derdin eksilmediği kalem ve kağıt.
    Kısa ve kesin bir sözdür erkekler,
    ispanya'da "Non Pasaran",
    kızaran kilise çanları
    katedrallere çöken gölgelik
    italya'da "Mamma Mia"
    işte avuçların dünyayı duyduğu kayalar,
    sarkık bir bıyık Meksika'da, "Viva"
    Nehirler kurur, susar aşk
    ve en katı sözdür erkekler
    kıraç ve yoksul Anadolu'da.

    Büyük ve yeniktir erkekler,
    söz dinlemez serüvenci çocuk
    su şırıltısında sayıklayan hasta,
    ve deli bir sevgilidir sabaha kadar
    bulgulu, korkunç ve utançla.
    Yararsız bütün leylak ağaçları,
    hiç bilmiyor erkekler
    doğan ve ölen çocukların hüznünü,
    çünkü daha önceden ölürler.

    Çünkü gök ağıyordur kanla,
    hep yenik yıldızlar vardır,
    anı defteri, kum saati, savaş alanı,
    bir yüz
    işte o kandır.

    Ey ışığını dağıtan kristal
    ölümsüzlük, ele geçirilmeyen gömü,
    ayışığı denizle kendini sürdürür,
    işte her şey geçip gitmede,
    usulca bütün erkekler ölür.
    0 ...
  10. 2.
  11. 52.
  12. ikinci yeniye selam vermiş bir şair.

    Kaçıp sana saklanıyorum akşam oldu mu
    Sana dokununca mı denizleniyor masa
    Senin avcıların mı çok hayvanları kovalayan
    Sıkıntımın ormanında?

    Üç beş günümüz var şuracığında
    Nice oyuncağımızı kırdılar
    Biz de güzel çocuklardık bahçelerde
    Sularda alabalık

    Azla avunmaya alıştık
    Ne yapalım paramız yoksa
    Şarabımız bitince yağmura çıkarız
    Kim güzelleşmiyor öpüşünce.
    1 ...
  13. 51.
  14. ikinci yenilerin kapısından sadece boynunu uzatıp bakmış her insanın gönlüme yettiği gibi, gönlüme yeten şairlerdendir ahmet oktay.

    yahu bak, ne güzel demiş:

    hıncım bana kalsın gayrı
    sen yalnızlığımı götür.
    bana çay demlemeyi öğret
    elimi yüzümü yıkamayı,
    ağzıma rakı koydurma.
    1 ...
  15. 50.
  16. pavese, malcolm lowry. ikizlerim.
    gece de sonsuz değil,
    kötülük de. ben de denedim.
    lav fokurdarken, gidip geldim
    delilikleri. bin vampir besledim
    şuramdaki inde. sövdüm
    ve şehvetle öptüm her meleği;
    ah! bilemedim.
    kaç kişiyiz kendimizde
    karabasanlar yaşattım
    beni sevenlere,
    bir hataydım, besbelli.
    içimdeki ölümden
    içimdeki ölümden
    içimdeki ölümden ürettim her şeyi.

    Ahmet Oktay bortecene - Hayalete övgü-
    0 ...
  17. 49.
  18. kaçıp sana saklanıyorum akşam oldu mu
    sana dokununca mı denizleniyor masa
    senin avcıların mı çok hayvanları kovalayan
    sıkıntımın ormanında?
    üç beş günümüz var şuracığında
    nice oyuncağımızı kırdılar
    biz de güzel çocuklardık bahçelerde
    sularda alabalık
    azla avunmaya alıştık
    ne yapalım paramız yoksa
    şarabımız bitince yağmura çıkarız
    kim güzelleşmiyor öpüşünce.
    0 ...
  19. 48.
  20. Pavese, Malcolm Lowry. ikizlerim.
    Gece de sonsuz değil,
    kötülük de. Ben de denedim.
    Lav fokurdarken, gidip geldim
    delilikleri. Bin vampir besledim
    şuramdaki inde. Sövdüm
    ve şehvetle öptüm her Meleği;
    ah! Bilemedim.
    Kaç kişiyiz kendimizde
    Karabasanlar yaşattım
    beni sevenlere,
    bir hataydım, besbelli.
    içimdeki ölümden
    içimdeki ölümden
    içimdeki ölümden ürettim her şeyi.
    0 ...
  21. 47.
  22. en sevdiğim kelimeler gibisin
    örneğin öfke gibi
    hani bir zamanlar
    dağda ve sokakta açan.
    örneğin umut gibi
    günde, gecede yitip durduğumuz
    zeytin dalını dal eden.
    örneğin aşk gibi
    denizlerin üzerinde yürüten.
    örneğin kavga gibi
    yüreğimi sıkı, saçlarımı kara tutan
    kayaları yumuşatan kavga gibi.
    0 ...
  23. 46.
  24. ...
    ey ışığını dağıtan kristal
    ölümsüzlük, ele geçirilmeyen gömü
    ayışığı denizle kendini sürdürür
    işte her şey geçip gitmede
    usulca bütün erkekler ölür.

    dizelerinin sahibi, önceleri ahmed arif'in etkisinde kalan daha sonra ikinci yenilere yönelen şair, gazeteci.
    0 ...
  25. 1.
  26. kalbinde ne zamandır bir gül kesiğiyle dolaşan usta şair. akşam olduğunda kaçıp saklanır sevdiğine.
    ikinci yeniden esinlenmiş ama onu kendi süzgecinden geçirip yoğurmuş bir şairdir.
    0 ...
  27. 45.
  28. 1965'te Yeditepe, 1987'de Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü almıştır. 1991'de Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Yılın Şairi seçilmiştir ve 2002'de "Hayalete Övgü" kitabıyla Akdeniz Altın Portakal Şiir Ödülü'nü kazanmıştır. Şair, eleştirmen, araştırmacı ve yazar olan Ahmet Oktay kültür sorunlarıyla * da ilgilenmiştir. Bunların yanı sıra resim sanatı ve Türk Ressamları ile ilgili kitapları da bulunmaktadır.
    0 ...
  29. 44.
  30. Usandım taş basması günler yaşamaktan
    yalnızlığımı büyütüyorum korkunç
    yani bağırmak sana sulardan.

    Her gün yeniden ölmek
    elinden karanlık adamların
    yalanla, ekmekle, silahla.

    Üstümüze bakarken çağlar
    her çocuk başı okşadığımız
    suçlu bizmişiz gibi
    büyüyor avcumuzda.

    Gözlerinde bile
    deniz dibi gözlerinde ölüler
    askerler ve gemiciler halinde.

    ihtiyar yüreği toprağın
    buğdayı, elma'sı
    korkuda.
    Suskunluğum, utancım büyük
    sıkıntım kara.
    Gel dağıt mavini
    kör kuyular uykuma.

    ahmet oktay şiiri.
    0 ...
  31. 43.
  32. Yazdı gözlerimi yumduğumda, öğle sonrası;
    dayımdı dutu silkeleyen, çarşafın dört ucunda
    Dört kadın; herhalde komşu kızları;
    dedem de su çekiyordu kuyudan,
    Hamidiye'nin güvertesindeydi sanki,
    oysa abdest alacaktı birazdan.

    Ah! Sonsuz biçimler veren bize
    Bellek ve Zaman.

    ahmet oktay şiiri.
    0 ...
  33. 42.
  34. Pancurları dövdü tüm gece yağmur,
    şafakla açtım: dupduruydu gök.
    Çektim içime güllerin kokusunu,
    çoktan kesilmişti karşı koruluk
    yine de bekledim bülbül sesini.

    Kim bildi ki sözlerin imlemimi?
    Gözaltında olduğumuz koğuşta,
    Son firarda da enselenen Mansur
    şöyle demişti sıtma nöbetinde:
    'nerde benim eski nefti kaputum? '

    Unutmam, Haziran'dan gün almıştık,
    ürkmüştüm güllerin curnatasından:
    sözlemiştim okuldaşım Mehmet'le;
    sancır yüreğim hala, tutuklanmış
    bana 'Cemiyetin Asılları'nı
    verdikten az sonra Gençlik Parkı'nda.

    Bugün 'Anneler Günü'ymüş. Yıl olmuş
    şuramda pıhtılaşan yara. Bir gül
    aldım, zifiri çingene kızından;
    savurdum komşu köşkün terk edilmiş
    bahçesine. 'Yeşert' dedim her yeri.

    ahmet oktay şiiri.
    0 ...
  35. 41.
  36. Bir balıkçının yüzü vapurdan inince
    gözümü alıyor öğle güneşi gibi,
    dokunup geçse bir serseri kuş
    ikindi vaktince incelmiş hüznüne
    anlatacak avsız mevsimlerin
    ve Çengelköy'ün tarihini.

    Sarhoşluğundan aymaz hangi ozan
    gücü tükenmez hangi taş işçisi
    derin bir solukla daha sağlığında
    yazıp bitirecek her şeylerin tarihini?

    Çok intihar kullanıldı tarihinde
    darağacına gitti ustaların
    ve ağularla sınandı ey şiir
    isyan eden ve olumlayan sözlerin,
    gülü darılttı, Nisan'ı küstürdü
    bir elmas sesi çıkaran özlemin.

    Tarih elbet gözlerindeki hipnozlu mavilik
    geliyor kardeşinin elinden tutmuş
    yağmur altında ta Bulgarya'dan.
    Ey bir su kaynağı gibi
    durmaksızın kendini damıtan,
    gözümü kamaştırsan da Çengelköy'de
    işleyen senin yüzün
    Niğde'nin elma bahçelerinde
    ve Ağustos derdermez
    Malatya'da pestil seriyorsun
    61'de Cilo dağlarında rasladım
    ayazlamış sıla özlemine,
    gelecek yıl Kozlu'dasın.

    Bir gün sonu ağzımda çalkaladım
    tütün ve yağmur kokan yalnızlığını,
    çürüyen bir başak gibi yazık
    boğulmuş bir çocuk gibi korkunç
    gurbetçiliğine aşılandım.

    işte aşılandığım öteki şeylerin:

    Durmadan çay demleyen
    fırtına gibi uğuldayan sohbetin,
    çakmaktaşı gibi dayanıklı yüreğin
    zeytin yıkayan ellerin
    çaparideki ellerin
    mavzer tutan ellerin.

    ahmet oktay şiiri.
    0 ...
  37. 40.
  38. Yağmur çiseliyor! Akıp gitsin üstümdeki küf! Yakam bağrım fora. Üç duble votkanın beklentisindeyim; dört şiddetinde bir deprem! 'Mal ve can kaybı: dokuz gökdelen çökmesi ve üç kalp krizi'.
    Gündelik nefretin maliyetini kurtarmasa da fena değil.

    Yine de güneşlik bir yer istiyorum. Yeşillik bir yer. Herkes Kır'a sığındı. Kent'i bana, benim gibilere bıraktılar: Pisliğim, Çukurum! Hayalin ve Güzelliğin rahmi!
    Dört yanına yayıldım.
    Yatıyorum bütün mezarlarında.

    Benim gezinti alanım iki küçük saksı. Yetiyor bu gümrah arazi: Balkon, bahçe ve kabir:
    üst kattaki dul her sabah ve akşamüstü sularken çiçeklerini beni de suluyor çünkü.

    ahmet oktay.
    1 ...
  39. 39.
  40. bir ahmet oktay şiiri.

    Bir kahkahayla silkindim
    dalıp gittiğim mektuptan;
    yaşam hep böyle uyarır bizi,
    katıksız neşeye dönüşür
    altuni bir sesle
    en derin kederler;
    mutlu bir düşteymiş gibi
    zamanın dibinden gülümser,
    artık yanaklarından öpemeyeceğimiz
    sevgili yüzler.

    Budur odaya süzülen mehtabın,
    kurumuş eski çeşmenin
    açıklayıp durduğu bilgelik ve giz

    Sevinç de olgunlaştırır kalbi
    acı ve ayrılık gibi;
    süzülüp dibe çökeldikçe anılar
    anlarız ki
    çürüme ve tohum süreçtirler.

    Yine de yetmez zaman
    gecenin ve kitapların söylediğini çözmeye,
    kaç kent, kaç aşk terkedilmiştir;
    sinmiştir ölümler
    satırlara bir koku gibi;
    hep bir şeyler kalmıştır geride
    asla unutmak istemediğimiz

    Yüzyıllar içre konuşur farklı Yazılar,
    solar, yıpranır meşin ve parşömen
    bellekte kalır o bengi iz.
    0 ...
  41. 38.
  42. bir ahmet oktay şiiri.

    Bir yalnızlık büyütürdüm saksıda
    kalandı çok eski günlerden
    bir bana yetsin, hıncımı arttırsın
    aşkımı pekiştirsin diye sevince.
    Günüydü, gelip durdu hüznümün önünde
    gidilmemiş bir saklı deniz sandım.

    Kıpırdamazdı yapraklar geceyle
    tüketirdi çiçeği, kuşu sevdiremeyen konyak
    bana neydi gülmeler, şarkılar
    otobüs durakları, alandaki kalabalık
    geldi durdu, alana merhaba dedim.

    Bir göz bozgundur yerine göre
    vururdu pencereme rüzgâr,
    ben hep öyle bir gözdüm
    çığlığını kendine saklayan.
    Düş kurmazdım, beklemezdim şurda burda,
    çiçek demetleri, bisikletler geçmezdi
    apansız geliverdi sokağıma.

    Hıncım bana kalsın gayrı
    sen yalnızlığımı götür.
    Bana çay demlemeyi öğret
    elimi yüzümü yıkamayı,
    ağzıma rakı koydurma.
    Hıncım bana kalsın diyorum
    çünki ben bu kenti kendimde büyüttüm
    bir barbarın vahşi ateşiyle,
    çünki yapılarının taşında onulmazlığım
    çünki şarkılar kanımın bedeli.

    En sevdiğim kelimeler gibisin
    örneğin öfke gibi
    hani bir zamanlar
    dağda ve sokakta açan.
    Örneğin umut gibi
    günde, gecede yitip durduğumuz
    zeytin dalını dal eden.
    Örneğin aşk gibi
    denizlerin üzerinde yürüten.
    Örneğin kavga gibi
    yüreğimi sıkı, saçlarımı kara tutan
    kayaları yumuşatan kavga gibi.

    Denizler benim kadar kıpırdayamaz
    bak şimdi parklardayım
    bir çocuğun menevişli gözlerinde.
    Hüzünleri bırakmanın günü
    günü çığlığı olmak dünyanın,
    hüznümü iki kat ediyor ama
    gecede alnıma dayalı alnın.
    0 ...
  43. 37.
  44. bir ahmet oktay şiiri.

    -Enis Batur'a-

    Gün doldu: Kendime bir aksisedayım
    Ürktüm hep hayalâttan. Aklım
    bana açıkla: Yırtılan
    zaman mı gülün yaprağı mı? Elinde
    buruşturuyordu validem. Kapatılmış
    ve leyli bakışlı mecnune. Ömrüm
    şimdiden "bir devr-i hüzün"
    ve kapkara matem: Dizdizeyim
    dalgın hayaletinle. Ufku
    sen misin seyreyleyen
    Darüşşifa'nın o tozlu
    penceresinden, ben mi? Vehimler
    ve cinnet korkusu
    bana mirasın. Ölü oğul da
    küçük, çıplak ayaklarıyla
    geziniyor sofada, çatının
    içindeki rüzgâr gibi.

    Ey hafıza! Kanıyor
    Ne varsa süzdüğün. Siyah zambak:
    Koridorlarında usulca açan
    o Cizvit mektebinin "Gecede
    yazmayı mutad edindim"
    daha o zamandan. Sırdır
    çünkü yazı: Candan doğar
    ve ayan ettikten sonra
    sır olur

    Nemsin benim
    öteki zamanlardaki çocuk? Bir hasım
    gibi mi büyüttüm seni kalbimde?
    Sözüm sana yine de: Kimi gerçek
    daha derin düşten. Düşler de
    geleceğe gönderir ve Yitik Söz
    dirilir okurun dilinde.
    Yaşamım! Doğrusun
    yanlış olduğun kadar. Bir diken
    gibisin içimde.

    Ah! Gülün yok.
    Doğ karanlığın devâsa
    rahminden de
    okurum hisset beni:
    "intiharımı da fenne tatbik edeceğim:
    Şiryanlardan birinin geçtiği mahalde
    cildin altına klorit kokain şırınga
    edip buranın hissini iptal ettikten
    sonra orasını yarıp şiryanı keserek
    seyelân-ı dem tevlidiyle terk-i hayat
    edeceğim"

    Zevcem! Kim kimin uçurumu?
    Her ağuş, ne yapsak

    bir serzeniş aslında. Metresim!
    Kucaklaştık ama daha bir kez
    buluşmadık. Tecilin
    dolmasını bekledim ben.

    Suret-i Varaka
    "Ameliyatımı icra ettim. Hiç
    bir ağrı duymadım. Kan aksın
    diye hiddetle kolumu kaldırdım"

    Ki "kâğıt dahi kanla mülemma"
    0 ...
  45. 36.
  46. bir ahmet oktay şiiri.

    Ne çok iz bedenimde senden:

    iki siyah haşhaş açtı
    düşlerinle ısırdığın omuzlarımda;

    göğsümdeki bu onmayan yara
    gözyaşının damladığı günden kalma;

    "Mutlu aşk yok" diye inildemişti Aragon,
    uçurum gibi parıldayan Elsa'ya. Ah!
    Zakkumsu ses; gümrah
    bir bahçe olsun isterdim,
    kederin ve deliliğin arkası.

    Ne kaldı bana senden demiştin,
    çürüyen güllerin anısı sadece
    çürüyen güllerin anısı.

    ah! Niye kesmedin
    uyurken bileklerimi?
    0 ...
  47. 35.
  48. bir ahmet oktay şiiri.

    Gece bir geyik bahçesidir bazan
    ürkek, korkulu, nefes nefese,
    çünki hep birileri gelecektir
    hep birilerine gidecektir
    düşlerin ve şarapların üstüne.
    işte düş de, şarap da bozgunda,
    tatsızdır camın önündeki deniz
    süzülen martılardan ne çıkar?
    Geldiler gürültüleriyle
    beşli, onlu bir cansıkıntısı.

    Hiç kıpırdamaz, hiç anlamaz
    çünki biz demek ben değiliz
    kuşun nasıl uçtuğunu bilmeyiz
    bir yeşilin ne olduğunu da.
    Bir geceye mi çıkıldı? Onlar da var
    yürekleri ve elleri nasırlı,
    kimseler bir şey anlatmıyor
    çiçeğe, suya, göğe ait
    nasılsa bir aradalar.

    Saatler ölümle bitişik ama bilinmez
    işte gidiyorlar mı? Gitsinler
    bardak ve sokak onun olur böylece.
    Bozulmuş estamp bir gökyüzüydü
    bazı adamlarla daralan.
    Böylece kalkar engel
    bir duyudur oturduğu yerde artık
    çocuklarla çocuk olan.
    Çıkarır salar mavi kuşları
    kendi göğüne kendindeki ormandan.

    Demek gittiler. iyi öyleyse
    duyabilir saatlerle ölümü,
    isterse eşkıya bir aşkla süsler
    bazan da acılarla onu.

    iskelede bir vapur vardır, o güzel
    iki kişi yeter dünyayı anlamaya,
    birinin ağlamasıdır herkesin ağlaması
    tutar yüzünü elleriyle siler.

    Ne olur geyikleri bahçede bırakın
    ne anlatabilir çoklar çoklara?
    işte bir cam parçası, bir çakıl
    hadi gidip biraz yalnız kalın.
    Elbette kavgamız yine kavga
    elbette aşkımız yine aşk.
    Bakın, konyaklar içiliyor
    hüzünden yapılıyor denizler
    ama hadi, yalnız kalın.

    Bir çocuk mu ağlıyor? Duydu
    çünki bütün çocuklar ondan geçer
    kırık oyuncakları, kirli yüzleriyle
    Kamburunu çıkartır, usulca yürür
    en iyi böyle duyulur gece.
    Gece çoğaltılmış bir umudur
    sessiz vapurlarla, kısık ışıklarla,
    adamlar bir şey arar içkilerden
    kadınlar bekler yünleri ve hüzünleriyle.

    O da bir kadındır sıkıntılar yapan
    renkli kağıtlar ve elişleriyle.
    Elbette büyütür bir gökyüzünü
    el sallar gece otobüslerine,
    bir gazete alır, bir cümle yazar
    çünki herkes korkar yalnızlıktan
    ve her yerde bir intihar vardır.

    Kendiyle yenilir her hüzün
    bırakın geyikleri bahçesinde,
    birlikte söyleyelim teklerden koro
    'her yerdeki intiharları durduralım
    her biçimdeki intiharları durduralım'

    Ama hadi, yalnız kalın.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük