kendi sayfasında aziz nesin'e sığınan akp'ye ayna tutan harika bir yazı yazmış isim.
HERKES KENDiNi BiR BOK SANIR.
12 Eylülden yaklaşık 1-2 yıl sonraydı, babamı görmeye Nesin Vakfı na gitmiştim. Hem Onun kitaplarını yayınlıyordum hem de yeni kurduğum Düşün Yayınevinin kitaplarını hazırlıyordum. Verdiğim çevirilerin çoğalmasını bekliyordum, arka arkaya 4-5 kitap çıkartarak başlamam gerekiyordu. Babamla bunların programını yaptık, 2-3 gün sohbet ettik. Dönerken bana iki öykü verdi. Bu öyküleri verirken birinin Milliyet Sanatta yayınlanamayacağını biliyordu, iki öykü vermesinin gerekçesi de oydu. Zeynep Oral dan yayınlamayacağı öyküyü alacak ve Gırgırda yayınlanması için Oğuz Aral a verecektim ve öyle de oldu.
Zeynep Orala vermem için, Milliyet Sanatta yayınlanmasını istediği öyküleri vapurda okumaya başladım. Öykülerden biri aşk öyküsüydü, diğeri de birisi hakkındaydı. Ben babamın öykülerini okurken katıla katıla gülmem, sadece başkası okurken kendimi tutamam, bunu da ağabeyim Aliyle beraber keşfettik. Adını tam olarak anımsamıyorum ama sanırım Dingildeyen Şeylerdi, Ali sesli okumaya başladı. Okumaya başladı dediğime bakmayın, biz nerdeyse katılacağız. Ben alıyorum kitabı olmuyor, Ali devam ediyor olmuyor. işte bu olaylardan ikincisini babamın verdiği ikinci öyküde vapurda açıkta herkesin önünde yaşadım. Deli gibi gülmeme neden olan öykünün son bölümü hemen hemen şöyle:
--spoiler--
Aman efendim, Ona ne kadar benziyorsunuz, hele gazetelerde geçen gün trenden eğilerek bir çocuğun başını okşayışınızı gördüm, aynı O gibisiniz. Aman efendim Ona ne kadar benziyorsunuz, konuşmalarınızı izliyorum, ama ne olur Onun gibi konuşsaydınız da yellenir gibi konuşmasaydınız. Aman efendim aynı O gibisiniz, hık demiş de burnundan düşmüş gibisiniz ama akraba olmadığınızdan burnundan düşemezsiniz ama pıt demiş de biyerlerinden düşmüş gibisiniz.
--spoiler--
Dün AKP Recep Tayyip Erdoğan ın grup konuşmasını izlerken geldi bu öykü aklıma. Dün beni şaşırtan bişey oldu, Erdoğan Nazım Hikmetten bahsetti, AKP sıralarından alkışlar koptu,daha sonra Ahmet Kayadan söz etti, yine alkış. Ve en son Aziz Nesin den bahsedince alkışlar tavan yaptı. Nerdeyse "Bis" yapıp babamı sahneye çağıracaklar sandım. Ne yalan söyleyeyim bir tuhaf oldum.
--spoiler--
AKP milletvekillerini düşündüm, büyük bir çoğunluğunun evinde Aziz Nesin ve Nazım Hikmet kitapları yoktur, bir kez bile okumamışlardır. Türkiye nin en önemli iki yazarı ve marksistinden nefret ettiklerine adım gibi eminim. Ahmet Kaya nın da CD leri yoktur evlerinde. Bundan da eminim. Zaten kitap okuyan ve müzik dinleyen bir kalabalık olmadıklarını da biliyorum.
--spoiler--
Ama son dönemin demokratlığı böyle bişey, hem şeriatı savunup hem de demokrat olmaya çalışabiliyorsunuz. Biraz ondan, biraz da diğerinden, garip garip yemekler çıkıyor ortaya, ne tadı var ne de tuzu; Türban tartışmasında eski ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras ın dediği gibi "Türbanlı kızlarla Che t-şörtü giyenler kol kola okullarına girmeliler. Bunun aksini savunan demokrat olamaz." Ufuk Uras dün de gösterdi garip demokrat anlayışını, sorumsuz ve sorunsuz cumhurbaşkanının ne kadar sorumlu olduğunu anımsadı ve Anayasa değişimine oy verdi. Oysa kendisini meclise gönderen Kürt Milletvekilleri bu yasaya oy vermediler, yani kendi tabanının demokrasi anlayışına uymayarak ne kadar demokrat olduğunu gösterdi. Şeriatı savunmaktan hapis yatan ve Nazım Hikmet, Ahmet Kaya ve Aziz Nesin örneklerini veren Recep Tayyip Erdoğan la bana göre faşist bir yasaya evet diyen eski Marksist Ufuk Aras arasında bir fark kalmadı.
Yukarıda anımsattığım öyküden sonra yine babamın yazdığı bir taşlama geldi aklıma. ikisine de gülemedim bu kez, gözlerim yaşlı, göğsüm sanki baskı altında. Gerçekten bu insanlar her şeyi biliyor, hele hele demokrasiyi onlar kadar bilen yok. Tek kusuru bir zamanlar benim de üye olduğum partinin başkanlığını yaparken anlatmadı bize demokrasi savaşımının şeriatten geçtiğini. Herkese hayırlı demokratlıklar
SURiYEYE GiRiLEBiLiNiYORSA TÜRKiYEYE NEDEN GiRiLMEDi?
Biz Osmanlıyız, her yere, her zaman, her gerekçeyle girebiliriz, böyle alışmış, hâlâ kendimizi öyle sanıyoruz. Istanbulun fethini yıllarca kutlamışız ama neredeyse hiçbir aydın Ya kardeşim, siz neyi kutluyorsunuz, burasını başkalarından aldınız? dememiş. Tarih kitaplarımızda heryeri kuşatan ve talan eden Osmanlıyı yere göğe sığdıramamışız ama Osmanlıyı yıkan Atatürk söylemleriyle okula gidip, her kitapta, her sokakta, her meydanda onu görmüşüz.
Şimdi AKP genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan Suriyeye girip çeki düzen vermek istiyor. O kadar Osmanlı ki meclise sorma gereksinimi bile hissetmiyor. Esad çok faşistmiş de ona ders verecekmiş. Erdoğan batmakta olan ekonomiyi kurtarmak adına bunu yapmak istiyor. Daha doğrusu kurtarmak değil, ekonominin neden battığını açıklamak için savaşmak zorunda, Biz çok iyiydik ama savaş bizi mahvetti!.. diyebilmenin çarelerini arıyor.
Erdoğan ne kadar demokratsa Esad da o kadar demokrat,
Saddam ne kadar demokratsa Abdullah Gül de o kadar demokrat,
Kaddafi ne kadar demokratsa Bülent Arınç da o kadar demokrat,
Hüsnü Mübarek ne kadar demokratsa Gülen de o kadar demokrat ve
Müslüman Kardeşler ne kadar demokrasiyi benimsiyorsa AKP de o kadar benimsiyor
Erdoğan Türkiyede demokrasiyi işletmeden sınır ülkelere demokrasiyi getirecek. Önce git okulunda oku, derler adama.
Bu eleştirileri yaptığım zaman bana Esad insanları öldürsün, biz sessiz mi kalalım? diyenler var, Erdoğanı bu şekilde savunuyorlar.
Bunu diyenlere örnekler vereceğim;
Siz Alevileri kesen Yavuz Sultan Selim isminin köprüye verilmesini de alkışlıyorsunuz zaten,
Siz 1915 yılında yüzbinlerce Ermenini soykırımını da kabullenmiyorsunuz,
Siz Dersim katliamını da yok sayanlardansınız,
Siz, Çorum, Kahramanmaraş katliamlarında ses çıkarmayanlardansınız,
Siz Madımak katillerinin avukatlarısınız,
Siz 17 bin Kürdün faili meçhul öldürülmesine göz yumup, onu meclise taşımaktan korkan AKP destekçilerisiniz,
Siz 30 küsur yıldır devam eden Kürt sorununa çözüm aramayan kişilersiniz,
Siz Kürt sorununa çözüm aramak için Kürt gerillaların kendi topraklarından çıkmasını bekleyenlerdensiniz
Eğer Türkiye ve AKP Suriyeye girip demokrasi dersi verecekse yukarıda saydığım
nedenlerden dolayı bizim sınırımızın yolgeçen hanına dönmesi gerekirdi. 30 yılda 40 bine yakın Kürt öldürüp demokratlık taslamak kolay, aynı gerekçelerle Türkiyeye neden girilmesin.
ABD, AB ve sınırı komşularımız bizim çözemediğimiz Kürt sorunundan, insanların öldürülmesinden rahatsız olup, Hadi, bir girip Türklerin çözemediği sorunu çözelim derse Suriyeye girilmesini desteklediğiniz gibi buna da sessiz mi kalacaksınız. Bu yapılmak istenilene ne denir biliyor musunuz:
Ayranı yok içmeye tahterevanla gider diyor adam.
az önce internet sitesinden yazılarını okumaya başladım karışık bir şekilde,aslında tam anlamak istemediğimi düşündüm bu yazıyı yazmaya başlarken çünkü ben zeki demirkubuzu tanımak istediğim zaman bütün filmlerini tarihi sırasıyla izledim bir sürü söyleşisini dinledim okudum az haksızlık yapmak gerekirse diye yazıyorum ya da haksızlık sayılmaz okuduğum yazılara göre yorum yapmak gerekirse de diyebiliriz pek bi fikri yok bence.ya da çok mu beklenti içerisine giriyorum acaba bilmiyorum ama yazıları okurken birşeyler ifade edecek bana birşeyler katacak düşündüğüm bi kaç şeyin yanlış olduğunu söyleyecek diye mi okudum bilmiyorum ama çok sıradan geldi yazıları bana.fikri yok derken de tabi ki bir fikri var yani objektif gibi görünse de objektif olmayan biri bir düşüncenin ya da bir inancın sıradan bir söyleyicisi.en son orhan pamuk için aynı şeyi düşünmüştüm ama ona biraz daha saygı göstermiş bi kaç kitabını okumuştum sonra bi daha okumadım sn pamuk u.
belki yazıyla değil söyleyişle iyidir kimbilir ya da değildir
internet sitesinde pkk lehine haberler yapıp, askerlerimizi şehit edenlere kahraman diyen özgür gündem gazetesinin yazarlarından. hakkında tahliye kararı çıkmış fakat o gazete de çalışan hiçbir kişinin masum olduğuna inanmıyorum efendim.