gazi üniversitesi iibf'nin hocasıydı. tanımayan onu soğuk, ruhsuz, sinirli biri sanabilir. ama amiyane tabirle çok kral hocaydı. gayet de sevecendi. derslerini ilgiyle takip eden ve önceden bir şeyler okuyup da derse gelen öğrencileri hulusi kentmen gibi sever ama poker face misali hiç belli etmezdi. bazı pipolarını ve yine bazı kitaplarını öğrencilerine hediye etmiş akademisyendir. ders sınıfta sıkıcı gidiyor hadi kantine gidip çay içelim deyip üstüne üstlük bisküviler de alıp "kuru bir çay ısmarlamış olmayayım" diyen kaç hocanız oldu. fil hafızalı biriydi.
bu kadar vasat hocalar varken hem de ünvanı prof iken sen neden emekli olursun be adam. elbette kendince haklı sebeplerin vardır. yüzünde sıkılmışlık hali vardı bazen. demek çok çektirmişler. sen, gazi üniversitesi iibf'ye göre kat be kat fazlaydın.
kitapları:
akıl ve toplumun özgürleşimi (vadi, 1992)
aydınlanma düşüncesi (ağaç 1993, iletişim, 1997)
bir imkân olarak modernite (iletişim, 1997)
taşra epiği (birikim, 2001)
toplum: kavram ve gerçeklik (iletişim, 2006)
d'nin halleri (iletişim, 2011)
bugün emeklilik dilekçemi verdim.
bana otobüste, metroda yer veren insanları, "beyamca" diye gündem yoklaması yapmak isteyen genç bayanı,
"hacı dayı" diyen süpermarket emekçisi yoldaşlarımı daha fazla haksız çıkartmak istemedim. bütün bunların heyecanını "emekli" olarak yaşamak isterim. yaşayabilirsem.
bu işe başlarken, hayâlim, "emekli olmak"dı. aynen, bu konuda canlı tanıklarım var. benim yaşımda canlı tanık bulmak da kolay değil. küçümsemeyin lütfen. hayâlime kavuştum. çalıştığım yeri hiç sevmedim. işimi zaman zaman sevdim, zaman zaman nefret ettim. nerede çalıştığı önemli insanın. bunu çok sonra anlıyorsun. neyse. darısı emeklilik bekleyen konumdaşlarıma. bobbio, kaç, 75 yaşında terketmiş mekânı. vay be. bu arada muhtemelen gün olarak beni, sonraları pişman olsa da, asistan olarak seçen ekipten kadir cangızbay'dan önce emekli oluyorum. meslekî başarısızlığımız ortakdı sanırım. ikimiz de bir anabilim dalı başkanı bile olamadık. hoca'nın çok eskilerden bir araştırma şeysinde başkan yardımcılığı vekilliği vardı gibi ama hatırlamıyor. bir de o zamanlar herşey kâğıt üstünde olurdu, öyle binası, odası..yoktu.
emeklilik planları:
1. okuduğum kitapların bir kısmını tekrar okumak istiyorum; misâl,
hegel, teninin görüngüsel birlikteliği, schelling, tutsaklık üzerine içerlikli felsefesel soruşturmalar.
2. nba lig pass'ı full yapıp, nba tv live'ı da seyredebilmek.
3. zanussi'nin wege in der nacht'ını bulmak.
4. elbette panny z wilko'yu tekrar...
5. bir sahil kasabasında...yerleşmeye karar veren levent ve eser köker çiftini kınamak.
6. sokaktaki kedi ve köpekleri beslemeye teşebbüs edip vazgeçmek.
7. ezra'yla avrupa ve dünya kupası maçlarını birlikte seyretmek.
8. zaman zaman hâlim, vaktim, param olursa, paris'e gider gibi istanbul'a gitmek. istiklâl caddesi, üç kitapçı (pandora, homer, robinson), bir kaç dost görüp, mümkünse aynı gece dönmek.
9. bir punduna getirip mezar yeri satın almak.
10. her sene düzenli sağlık kontrolü yaptırmamak.
yukarıda da anlattığım gibi çok sevdiğim hocadır ahmet çiğdem. lakin bir haber, bir fotoğraf beni can evimden vurdu:
"Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sofrasında Akademisyen ve Fikir insanlarını Ağırladı"
Cumhurbaşkanlığı Sarayında dün verilen davetin ismi Cumhurbaşkanlığı Sofrası olarak değiştirilirken, davetlilerin sayısı da tarihteki 16 Türk devletine atıfla 16 akademisyen olarak belirlendi.
konuya gelin konuya. 16 türk devletine atıf yapılarak 16 akademisyen ve içlerinde bir de ahmet çiğdem. (atilla yayla'ya da şaşırdım ama şaşkınlığım bu konuda davetle gitmesi. yoksa o hocadan böyle bir şey beklerim). sizi tanımasam hocam, göktürkleri temsilen mi oradasınız diyeceğim.
hocanın kitaplarındaki internet tanıtımları:
- taşra epiği epiği kitabını kim yazdı? içeriğine bakarsak:
... Türkleştirme ameliyesi, eklemlendiği her ideolojik yönlenimin tarihselliğinde verili bulunan pozitif işlevi ortadan kaldırıyor ve gerçeğinin sadece kötü bir kopyası olarak varkalmasını sağlıyor. ikincisi de, bu millileştirme çabasının sonucunda ortaya çıkan ürün, hem kastedilen millî oluşa hem de millileştirilen ögeye uzak kalıp, sadece adıyla varolabildiğinden Türkiyedeki hegemonik bütünün takviyesine katkıda bulunuyor
böylece liberalizmden muhafazakârlığa, sosyalizmden milliyetçiliğe bütün ideolojik eğilimlerin, kolayca denetlenebilir bir araca indirgendiklerini yadsıyamayız
... ideolojileri Türkleştirme çabasının, yerlileştirme faaliyetiyle karıştırılmaması gerekir - yerlilik, sadece bir durumun, bakışın, tecessüsün adı olabilir, bunlara ilişkin ideolojik bir tutumun değil. Kaldı ki, bir şeyi yerli kılabilmek için, edimin nesnesindeki özgün ögeyi olduğu gibi korumak zorunludur. ( ) Burada belirtmemiz gereken, yerlileştirmenin bir gelenek ve yerellik savunusuna dönüşebilme tehlikesidir. Modernizasyon süreci içerisinde belki de en büyük politik ve toplumsal atılımı gerçekleştiren Kemalizmin kendisini ve dolayısıyla toplumu Türkleştirirken, kapalı bir taşra epiğine dönüşmesi, bu tehlikenin sonuçları hakkında aydınlatıcı bir bilgi sunar.
... islâmcılık da hızla bir Türk ideolojisi olarak evrilmiş, islâmcılığın siyasal temsilcileri söylemsel itirazlarına rağmen, bu evrilmeyi engelleme yönünde ciddi hiçbir adım atmamışlardır. islâmcılık, Türkiyenin tarihsel geriliğinin çıkmazlarına yönelik eleştirel varoluşuyla, bu geriliğin sahiplenilmesiyle sonuçlanan bir kapanmanın ideolojisi olarak varkalmayı seçmiştir.
Türkiye'nin özel bir dönemini oluşturduğunu söyleyebileceğimiz son otuz yıllık yakın dönem tarihinin etrafında döndüğü başat kavramlar arasında şu üçünün olduğuna şüphe yok: Din, Darbe ve Demokrasi. islâmcılık ve AKP formlarında dinsellik; 12 Eylül 1980'den başlayarak süreğenleşen darbeler ve darbe teşebbüsleri; kamusal bir aydınlanmanın esas dayanağı olarak demokrasinin darlıkları ve imkânları
Ahmet Çiğdem, sosyolojik bir dikkatle, bu üç kavram etrafında Türkiye'nin tarihsel özel yol'larına bakıyor; devlet kapitalizmi ile Türk usûlü faşizm gibi Aynı zamanda, Türkiye'nin özgüllüklerini global dönüşümlerin ışığı altında okuyor; Avrupa Birliği süreci, 11 Eylül 2001 gibi
AKP'nin Çıkmazı, AKP Çıkmazı başlıklı bölüm, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin devlet siyasetiyle, demokratikleşmeyle, burjuvaziyle, yoksullukla, yolsuzlukla vb. imtihanlarını ele alıyor.
Metnin son bölümünün, insan vicdanını karartmaya ve bilincini köreltmeye yönelik tekil olgulara yönelik sübjektif bir direnişi ihtiva ettiğini söylüyor yazar. Kötülük kazanır, iyilik geçicidir duygusuna karşı, bir tutamak
Eğer AKP, insanların, üstelik çoğuncası ezilen ve paysız insanların üzerinde, başka bütün seçeneklere kendilerini kapatacak bir hegemonya kurabilmişse, bir kenardan bu hegemonyayı hayranlıkla seyretmek yahut hasetle gözlerini öte yana çevirmek yerine başka bir alternatif tahayyül etmek gerekmez mi?" Ahmet Çiğdem, AKP iktidarı üzerine, AKP devri Türkiyesi üzerine bir açıklama ve tartışma çerçevesi sunuyor. "AKP iktidarını yaratan bütün şartların 'sosyolojisi', iktidarını sürdürmesini de sağlamaktadır" Çiğdem'e göre; "ama bu sürdürmenin 'siyasal boyutu', büyük oranda 'sevk ve idareden' ibaret hale gelmiştir." Kitap, bu çelişmeyi sadece "AKP'nin meselesi" veya "AKP meselesi" olarak değil, Türkiye'nin meselesi olarak da düşünmeye davet ediyor. Neoliberalizm fenomenini hesaba katan fakat AKP'yi neoliberalizmin Türkiye bayiliğine indirgemeyen; islâmcılığın dönüşümlerini incelerken ezbere tasniflerle yetinmeyen bir analiz Gezi protestosu tecrübesine ve AKP'nin güncel çatışma partneri olarak Gülen Cemaati'ne de bakarak
kitaplarınızda hep başka şeyleri anlattınız. %100 akp muhalifi değildiniz. hatta bir oran vermek bile doğru değildir. kitaplarınızın hepsini okudum. demek ki yanlış okudum veya sizi yanlış tanıdım veyahut sizi idealize ederek başka bir boyuta taşıdım.
sizi görsem, "neden" diye sormak isterdim. belki hiç umrunuzda olmayacak(haklı olarak) ama ben üzüldüm. bence o sofrada oturmamalıydınız. ama size oturma deme hakkına sahip değilim. bu duruma dair belki de mantıklı ve izah edilebilir bir cevabınız vardır. ama ben Hala mantıklı bir sebep aramaya çalışıyorum ve bulamıyorum.
1964'te Çankırı/ikizören'de doğmuştur. ilk, orta, lise öğrenimini Çankırı'da tamamlamıştır. A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi'nden mezun olduktan sonra (1985) ODTÜ Sosyoloji Bölümünde yüksek lisans (1988) ve doktorasını tamamlayarak (1996) 1997'de doçent olmuştur. Halen Gazi Üniversitesi iktisadi ve idari Bilimler Fakültesi'nde öğretim üyesidir. eserlerinden bazıları şöyledir:
Akıl ve Toplumun Özgürleşimi: Jürgen Habermas ve Eleştirel Epistemoloji Üzerine Bir Çalışma *
Aydınlanma Düşüncesi *
Bir imkan Olarak Modernite: Weber ve Habermas *
frankfurt okulu *
Toplum: Kavram ve Gerçeklik *
Taşra Epiği: Türk ideolojileri ve islamcılık *
ayrıca Jean François Lyotard'ın "postmodern durum bilgi üzerine bir rapor" * adlı eserini de türkçe'ye çevirmiştir.
sınav kağıtlarını hiç okumadığından süphelendğim hocadır.galiba ilk 20 kağıda 50,sonraki 20 kağıda 55,geri kalan tüm kağıtlara 60 veriyor.bilgili, zeki ve hatta namuslu bir akademisyen olabilir ama iyi bir hoca olmadığı kesindir.ögrenciyle iletişim yok, ukala bir tavır, herseyi ben bilirim havası, arasıra soğuk espiriler, hepsini içinde barındıran bir hocadır.ayrıca 54 ortalamaya cb, 58 ortalama aa veren bir hocadır,burdanda 55 ortalamanın bb, 56 ve 57 ortalamanında ba olduğu kanısına varabiliriz.