istanbul servet ile fakr-u zaruretin, sefahat ile sefaletin buluştuğu, kaynaştığı bir mekandı. Kent, yeni bir Pompei'in habercisiydi. Mütareke döneminde istanbul'un işgali bu çarpıklığı daha da belirginleştirdi. işgal kuvvetlerince harcanan para sefahat hayatını besledi. Kent her geçen gün yozlaştı. Yakup Kadri'nin Sodom ve Gomore'si böyle bir kentten esinlenecekti. Ahmed Rasim ise Fuhş-i Atik adlı eserinde Cihan Harb'yle birlikte gündeme gelen ''yeni fuhuş''u şu satırlarla ifade ediyordu:
''Eski fuhuş çöktü. Fakat, güya çirkefe atılmış bir taş gibi bütün pislikleri etrafa serpildi. Eskiden birkaç mahalleye sıkışıp kalmış olan içtimai rezillik yılan gibi kovuktan kovuğa sokularak evden eve tünel açtı; yeni fuhuş başladı. Yeni rezalet yerleri açıldı, çoğaldı. Muhtelif semtlere saldırarak dallı budaklı bir şekil aldı. Bilhassa islam içtimai terbiyesini yaraladı. Ondan sonra türlü şenaatleriyle ne mal olduğu anlaşıldı. Umumi Harp, onu seferber haline koydu. Bu büyük hercümerç esnasında idi ki aile rabıtaları, hürmetleri, takayyütleri gevşedi. Zaruret, sefalet, açlık, kimsesizlik dertleri şiddet peyda ettikçe bu dert dört tarafa saldırdı.''