ben size bugün ahmed arif' in gözlerin şiirini on beş yaşında yazdığından bahsetmeyeceğim. 1947'de, italyan Komünist Partisi’nin etkili üyelerinden Tog- liatti, faşistlerce öldürülünce yazdığı palmiro şiirini bahane edip aslında türkiye komünist partisi üyesi olduğu için 38 ay hapis yattığından da. hatta Şiirlerinde hep ezilen insandan yana olduğundan hiç bahsetmiyeceğim.
ben sadece şiirlerini besteleyip seslendiren sanatçıların müziklerini paylaşacağım.
şair ve gazateci. naif, içli insan. pek sevdiğim, en sevdiğim.
ve sen daha demincek,
yıllar da geçse demincek,
bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm.
anadolu şiirinin en etkileyici yeri var bir de.
öyle yıkma kendini,
öyle mahzun, öyle garip...
nerede olursan ol,
içerde, dışarda, derste, sırada,
yürü üstüne üstüne,
tükür yüzüne celladın,
fırsatçının, fesatçının, hayının...
dayan kitap ile
dayan iş ile.
tırnak ile, diş ile,
umut ile, sevda ile, düş ile
dayan rüsva etme beni.
biricik aşkı leyla erbil'e yazdığı mektupların derlendiği kitap, leylim leylim' i okuduktan sonra bir kez daha sevmiştim kendisini. şöyle bir bölüm vardı mektuplardan birinde:
" beyninde mi yüreğinde mi, başka bir yerinde mi, nerendeyse o inat yönünü yaratan dokuları öpmek isterim. evrende seni özler, seni isterim. başkaca hiç. ne taktığım, ne de vurulacağım bir nen yok. seni. sade seni."
Bir ufka vardık ki artık
Yalnız değiliz sevgilim.
Gerçi gece uzun,
Gece karanlık
Ama bütün korkulardan uzak.
Bir sevdadır böylesine yaşamak,
Tek başına
Ölüme bir soluk kala,
Tek başına
Zindanda yatarken bile,
Asla yalnız kalmamak.
Şafakları ben balığa çıkarım
Akan akmayan sularda
Benim, bütün tezgahlarda paydosa giden
Bir bahar akşamı dünyada.
Ben dört duvar arasında değilim
Pirinçte, pamukta ve tütündeyim,
Karacadağ, Çukurova ve Cibalide.
Zehirli kör yılanları
Ve sıtmasıyla
Gün yirmidört saat insan avında
Karacadağda çeltikler.
Bir kız çocuğunun gözyaşı gibi
– Ayak bileklerinde bir dizi boncuk,
Sol omzunda nazarlık,
Dağ başında unutulmuş üşümüş,
Minicik bir aşiret kızının –
Damla-damla, berrak olur pirinci.
Kamyonlarla, katır kervanlarıyla
Beyler sofrasına gider…
Huyumdur şiir okumam ama yazanları da bilirim ahmed üstad ayrı bir köşe ayrı bir parantez. Ben onu şair olarak görmüyorum kendimde ihtiyaç olarak görüyorum. Haq rojı bo domane Amed.
cümlelerin içine coşkuyu, hüznü, umudu en kallavisinden yerleştiren büyük şairdir.
'Nerede olursan ol, içerde, dışarda, derste, sırada, Yürü üstüne - üstüne, Tükür yüzüne celladın, Fırsatçının, fesatçının, hayının... Dayan kitap ile Dayan iş ile. Tırnak ile, diş ile ...'
Bir ufka vardık ki artık
Yalnız değiliz sevgilim.
Gerçi gece uzun,
Gece karanlık
Ama bütün korkulardan uzak.
Bir sevdadır böylesine yaşamak,
Tek başına
Ölüme bir soluk kala,
Tek başına
Zindanda yatarken bile,
Asla yalnız kalmamak.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamlardan,
Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
-yalnız değiliz..
Tütünü bilir misin?
"Kız saçı" demiş zeybekler,
Su içmez her damardan,
Yerini kolay beğenmez,
Üşür
Naz eder,
Darılır
iki parmak arasında kıyılmış,
Bir parçası var kalbimin
incecik, ak kağıtlara sarılır,
Dar vakit yanar da verir kendini.
Dostun susan dudağına...
-karanfil sokağı..
Şarkılar bilirim çiğ tutmuş
Resimler, heykeller, destanlar
Usta ellerin yapısı
Kolsuz, yarı çıplak Venüs
Trans-nonain sokağı
Garcia Lorca'nın mezarı,
Ve gözbebekleri Pierre Curie'nin
Kar altındadır.
Yaşanmışlıklara kalemiyle hayat veren,
-hasretinden prangalar eskittim.
-yalnız değiliz.
-ve karanfil sokağı adlı şiirlerin sahibi,
Acemi, çocuksu, gülünç hayaller kuran bir Ahmed Arif.
En leylim gecede ölesim tutmuş
Etme gel
Ay karanlık.
Dizeleri içine işliyor insanın. Her okuduğunuzda, her duygu halinde daha farklı anlamlara bürünüyor şiirleri. Daha büyük yaralara çeviriyor tüm acıları. Ama avı çekmenin bile bir güzelliği olduğunu hatırlatıyor, Bir yararı olduğunu.
Art arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana
27' dogumlu, diyarbakirli sair ve gazeteci. 91' yilinda ankara'da gozlerini yumdu.
ankara universitesi, felsefe ogrencisiydi ve ogrenciligi sirasinda iki kere tutuklanip yargilandi, iki yil iceride kaldi.
cezaevinden sonra ankara'daki medeniyet, oncu ve halkci gibi gazetelerde (ve dergilerde) teknik islerle ugrasarak gecimini saglmaya calisti.
siirleri de 40'-55' yillari arasinda bazi dergilerde yayinlandi. siirlerinde anadolu'da yasayan halklarin kardesligine vurgu yapar.
siirlerini topladigi tek kitabi, 68' yilinda yayinlandi.
hasretinden prangalar eskittim siiri ahmet kaya tarafindan sarki haline getirilmistir. ayrica bircok siiri de cem karaca tarafindan bestelenmistir (simdilerde manus baba gibi populer sarkicilar da siirlerini sarki olarak soyluyorlar).
ayni zamanda leyla erbil'e asiktir ve is bankasi'ndan cikan leylim leylim - leyla erbil'e mektuplar adiyla leyla erbil'e yazdigi mektuplar kitaplastirilmistir. leyla ernil'e ise "bu kadar sevilmek nasil bir duygu?" diye soruldugundaysa, leyla erbil "bilmiyorum, hic sevilmedim ki!" gibi bir yanit vermistir.
Sevdasını şiirlere dökmüş, en zor zamanlarinda sevdaya tutunmuş şair.
Okurken cigerinizin bir köşesi acir durur. Yaşamın en gizli ve ayni zamanda en apaçık hissinin içinde bulursunuz kendinizi.
Sevginin.
Yıllar da geçse yazdiklarinin üstünden, her seferinde ayni hissiyatla.
Ruhundan dökülen dizelerden öğrendim.
Birden
Kurşun yemiş gibi susar
Gözbebeklerime karşı
Susar da
Açılıp yol verir şehir
Sade radyolarda bir gamlı hava
"Elaziz uzun çarşı"
Firarda gözüm yok
Namussuzum yok
Yok pişmanlık bir halim
Yaslanıp
Bir cigara yakmak isterim
Dumanı cevahir değer
Mağlup mu desem mahcup mu
Ama ikisi de değil
Ben garip sen güzel
Dünya umutlu
Öyle bir tuhafım bu akşamüstü
Sevgilim
Canavar götürür gibi
iki yanım
iki Süngü