--spoiler--
ölüm bu fukara ölümü. geldim geliyorum demez. ya bir kuşluk vakti; ya akşam
üstü, ya da seher mahmurlukta, bakarsın; olmuş olacak. bir hastan vardır belki ayşe belki elif...
--spoiler--
benim dünyama ışık tutmuş; bir şairdir ahmed arif.
anadoluda herhangi biridir. zengin sofrasında meze değil.
sosyal medya şairi olan can yücel' den daha değerli olanıdır. yazdıklarını anlamanız iÇin okumak yetmez. kıyısından da olsa yazılanları yaşamak gerekir. belki bir pranga eskitilmez insan hasretinden ama en azından bir yerlerde özlediğiniz olmalı üstadın bu şiirini anlamak iÇin. (bkz: ) hasretinden prangalar eskittim
geleneklerine bağlı şair. anadoluyum ben anlıyormusun?
hırsla çakarım kibriti,
ilk nefeste yarılanır cigaram,
bir duman alırım dolu,
bir duman, kendimi öldüresiye.
biliyorum, "sen de mi?" diyeceksin,
ama aksam erken iniyor mahpusaneye.
ve dişarda delikanlı bir bahar,
seviyorum seni,
çıldırasıya. akşam erken iner mapushaneye
tek bir kitapla peygamber olunur da, neden şair olunamasın diyen şairlerin efendisi.
Maviye,
Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine,
Rüzgarda asi,
Körsem,
Senden gayrısına yoksam
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık...
tütünü bilir misin?
"kız saçı" demiş zeybekler,
su içmez her damardan,
yerini kolay beğenmez,
üşür
naz eder,
darılır
iki parmak arasında kıyılmış,
bir parçası var kalbimin
incecik, ak kağıtlara sarılır,
dar vakit yanar da verir kendini.
dostun susan dudağına...
sokaklardan,
kıyılardan,
gök mavisinden,
ekmeğinden,
canevinden ayrı düşmeye
yani bütün hasretlerin kahrına
ve zehrine çaresiz kalmaların,
ilk nefesi hızır gibi yetişir
cibalide sarılan cıgaranın...
ya da çukurova insanı nasıl böyle betimlenebilir?
çukurovam,
kundağımız, kefen bezimiz
kanı esmer, yüzü ak.
sıcağında sabır taşları çatlar,
çatlamaz ırgadın yüreği.
dilerse buluttan ak,
köpükten yumuşak verir pamuğu.
külhan, kavgacıdır delikanlısı,
ünlü mahpusanelerinde anadolumun
en çok çukurovalılar mahpustur,
dostuna yarasını gösterir gibi,
bir salkım söğüde su verir gibi,
öyle içten
öyle derin,
türkü söylemek, küfretmek,
çukurova yiğidine mahsustur...
ya da yapacağından edeceğinden vazgeçemeyeceğini daha nasıl anlatabilir?
vurun ulan,
vurun,
ben kolay ölmem.
ocakta küllenmiş közüm,
karnımda sözüm var
haldan bilene...
--spoiler--
içim, bir suskunsa tekin mi ola?
O Malta bıçağı,kınsız,uyanık,
Ve genç bir mısradır
Filinta endam...
Neden, neden alnındaki yıkkınlık,
Bakışlarındaki öldüren buğu?
Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri...
Nasıl da almış aklımı,
Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan,
Dost, düşman söz eder kendi kavlince,
Kınanmak, yiğit başına.
Bu, ne ayıp, ne de yasak,
Öylece bir gerçek, kendi halinde,
Belki, yaşamama sebep...
Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...
Ve zehir - zıkkım cıgaram.
Gene bir cehennem var yastığımda,
Gel artık...
--spoiler--
1927 1991) 21 nisan 1927'de diyarbakır'da doğan ahmed arif'in babası kerkük'lü türkmen, annesi kürt kökenlidir. diyarbakır lisesi'nden mezun olunca ankara universitesi dil ve tarih-coğrafya fakültesi felsefe Bölümünde okudu. universite eğitimi sırasında iki kere tck 141'ye muhalefetten tutuklandı. 1940-1955 yılları arasında değişik dergilerde yayınladığı şiirlerinde kullandığı kendine has lirizmi ve hayal gücüyle türk edebiyatındaki yerini aldı. şiirlerini türkçe yazmıştır. şiirlerinde her zaman anadoluda yaşayan halkların kardeşliğine vurgu yapar.
öyle yıkma kendini
öyle mahsun, öyle garip...
nerede olursan ol
içerde, dışarda, derste, sırada,
yürü üstüne üstüne
tükür yüzüne celladın
fırsatçının, fesatçının, hayının...
dayan kitap ile
dayan iş ile
tırnak ile, diş ile
umut ile, sevda ile, düş ile
dayan rüsva etme beni!